Analara Övgü

-sevgili anamın anısına-  Ana baba olmak, belki her ölümlüye nasip olmaz. Bazısı da bundan bile bile kaçınır. Ama herkes, hepimiz, ister istemez evlât olmuşuzdur. Olmak zorunda kalmışızdır. Kısa ya da..

Analara Övgü
Yayınlanma: Güncelleme: 99 okuma

-sevgili anamın anısına- 

Ana baba olmak, belki her ölümlüye nasip olmaz. Bazısı da bundan bile bile kaçınır. Ama herkes, hepimiz, ister istemez evlât olmuşuzdur. Olmak zorunda kalmışızdır. Kısa ya da uzun zaman, evlât kalmışızdır. Fikrimiz alınmadan dünyaya getirildiğimiz andan başlayarak karşımızda güçlü olarak bu iki insanı görmüşüzdür. Biri bize soyadını, öbürü tüm yaşamını adayacak iki güçlü insan. 

Evin direği babaya, yaşam savaşına dalıp aileyi geçindiren babaya, bu kalın sesli, kalın kaşlı, yumuşak bakışlı adama saygı ile, biraz da korku ile bağlanmışızdır. Çünkü ailede başkan odur, kararları o alır, hepimizin geleceğinin sorumlusu ve güvencesi odur. “Aman baban duymasın“, “Baban buna çok kızar” tehdidi tepemizde bir Demokles kılıcı gibi sallanır durur. Ama asıl dostumuz, sır yoldaşımız, arkadaşımız anamızdır. Tek sığınağımız, son umudumuz odur. Dara gelince, “Anneciğim” deyişimiz büyük yaşımıza dek sürer gider. Ana, çocuğunu dokuz ay karnında taşır, yürüyebilecek hale gelinceye kadar bir o kadar da kollarında taşır. Ondan sonra da bir yaşam boyu kalbinde taşır. Babalar çocukları ile övünürler, işten gelince onların sefasını sürmek isterler. Büyüsünler de onlara layık insanlar olsunlar isterler. Ama çocuğun asıl ağır işini, yani her günkü zahmetini ana denen isimsiz nefer üstlenir. O, baba gibi bitmiş eseri değil, her gün bin zahmetle oluşma halindeki eseri sever. Çocuğun bitmeyen dertleriyle haşır neşir, adım adım, basamak basamak onunla birlikte bir yaşam savaşı verir. Analık denen o Tanrısal sabırla ve yine analık denen o mucizeli enerji kaynağı ile olmazları oldurur. Dişi bir kaplan gibi didinir durur. Sade çocuğuna değil, eşine de kol kanat gerer, ona da analık eder. 

Genç kızlığında şımarık ve aylak olan nice kadın, ana olur olmaz doğanın kendine doğuştan verdiği sorumluluğunu hemen giyinir ve o zamana kadarki aylak kişiliğine umulmadık tutarlı bir boyut katar. Alain‘in “bencil duyguların en üstünü” adını verdiği çocuk sevgisi, bence asıl özverinin en şaşmaz başlangıcı sayılmak gerekir. Özveri kadında ille çocuk doğurmakla da başlamaz. Kadınlara kuyruk acısı olan Strindberg‘in “Kadın ana oluncaya kadar çocuktur” iddiasını genellemeye kalkmak yanlış olur. Kadın, öyle sanıyorum ki, evlensin evlenmesin, çocuk doğursun doğurmasın, her şeyden önce ana olarak yaratılmıştır. İçindeki engin sevgi kaynağında aşk kadar, hatta ondan da çok, sevecenlik vardır, özveri vardır. 

Birtakım fizyologlar ve psikologlar istedikleri kadar kadın bünyesindeki bazı nitelikleri vurgulayıp erkeklere kıyasla şu ya da bu alanda daha handikaplı olduklarını iddia ededursunlar, ortada herkesin kendi deneyimi ile bildiği bir gerçek vardır ki, o da kadınların kritik durumlarda erkeklerden daha metin, daha güçlü, daha ayakları yerde ve gerçekçi kalabildikleridir. Siz bakmayın Shakespeare‘in, Hamlet‘e “Zaaf senin öbür adın kadın” dedirttiğine. O, çok iniş çıkışlı bu yaratığın bir iniş anını saptamak için söylenmiş bir sözdür. “Kadınlar zayıftır ama analar güçlüdür” diyen Victor Hugo da bu yaratığın çıkış anındaki gücünü yansıtıp gerekli bir denge yaratmış gibidir. 

Mitologya’da Gaia‘ya toprak ana denişi boşuna mıdır? Gaia, yeri, dünyayı, evrensel olarak toprağı simgeleyen, bütün ölümsüzlerin sürekliliğini sağlayan sağlam tabandı, kozmik nitelikli topraktı. Üstünde yaşadığımız topraklara da anayurt deyişimiz bir rastlantı değildir. 

Tıpkı Gaia simgesi gibi, tıpkı anayurt simgesi gibi gerçekteki somut analar da ölümlülerin üremesine, bir kuşağın birikimini öbürüne aktarmasına köprü olan, taban olan, yine insanüstü bir çeşit kozmik güçte varlıklardır. Analar sade kadınlık ögesinin değil, erkeklik ögesinin de yatağı, kaynağı olarak doğayı, yaşamın bütün çok yanlı güçlerini kavrar, kapsarlar. Üstünlükleri de işte buradan gelir. 

Gün günden daha hoyratlaşan acımasız bir dünyada, sıcak insan sevgisinin gitgide azaldığı bir ortamda, analar gününü kutluyoruz bu pazar. Pazarları bayramları bile kana bulayan bir gözü- kızmışlık içinde ana diye bir şeyin, analık sevgisi diye bir şeyin varolduğunu, bir gün için bile olsa, anımsamak hiç de zararlı olmasa gerek. 

Analar gününü sadece ve sadece büyük mağazaların, satış piyasalarını hareketlendirmek için saf tüketicilere uzattığı bir olta saymıyorsak, bugüne taşıdığı yüce adla orantılı bilinçli bir içerik vermek zorundayız. Bırakalım, analarına cici kurdelalı armağanlar alıp onları öpücüklere boğan tombul ve örnek televizyon çocukları bu tozpembe duygusallıkla oyalansınlar. Ama, bir yandan analar gününü kutlamak, öte yandan onların canı ciğeri taze fidanları kanlara bulatmak yaşlı başlı insanlara yakışmaz. 

Analar yaşamın simgesidirler. Suçsuz gençlere acımasızca kıyanlar ne yaşama, ne de analara saygılı olanlardır. 

Bu yılki analar gününü kutlayacak ne hevesimiz, ne de yüzümüz kaldı. 

Tüm ölmüş anaları rahmetle analım! 

Tüm yaşayan anaları şükranla öpelim! 

Kan ağlayan büyük acılı anaları ise ulusça bağrımıza basalım! 

8 Mayıs 1977 

Haldun Taner

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.