Anneler çocuklarını birbirinden ayırmaz, yalnız birini kayırmazlar. Ama yaşam anne değildir. Bir zamanlar iki kardeş vardı. Her ikisi de geçim zorluğundan paralı askerliğe yazıldı. Büyüğü gittiği ülkelerde ne yaptı nasıl..
Anneler çocuklarını birbirinden ayırmaz, yalnız birini kayırmazlar. Ama yaşam anne değildir. Bir zamanlar iki kardeş vardı. Her ikisi de geçim zorluğundan paralı askerliğe yazıldı. Büyüğü gittiği ülkelerde ne yaptı nasıl yaptıysa birden zengin oldu. Öteki askere gittiği günden daha yoksuldu. Yoksul boyarken ne renk boya olan askerliği bırakıp çiftçiliğe başladı. Avuç içi kadar tarlasını kazıp çapaladı, sürdü aktardı ve pancar ekti. Tarlası yeşerdi. Pancarlar büyümeye başladı.
Ancak pancarlardan birisi öyle gelişip serpildi, öyle gelişti ki, tarladaki öteki pancarları ötelere itmeye başladı. Çiftçi de ne yapsın, bu büyümesi durmayan pancarı söktü. Pancar öyle dev boyutlara erişmişti ki tek başına bir arabayı dolduruyor, arabayı da iki öküz çekebiliyordu. Çiftçi bu pancarı ne yapacağını bilemedi. Satsa kaç para verirlerdi? Kim alırdı? Yemeye kalksa bir sığır gibi parçalamak gerek, hepsi birden pişmez. Sonunda bu pancarın Tanrı’nın bağışı mı, cezası mı olduğuna bile karar veremedi. ‘En iyisi,’ dedi kendi kendine, ‘Ben bunu alıp krala götürür armağan ederim. Pancarla o uğraşsın.’
Arabaya iki öküz koşup pancarı yüklediği gibi doğru saraya yollandı çiftçi. Pancarı krala armağan etti. Kral, pancarı görünce çok şaştı: “Allah Allah! Şaşılası çok şey gör- düm ama bu dev pancar gibisini görmedim! Hangi tohumdan yetişti bu? Başka var mı? Komşuların arasında böyle dev pancar yetiştireni duydun mu?” Bu pancarın bölgede tek olduğunu öğrenince de, “Demek Tanrı’nın şanslı kulusun!” dedi.
Çiftçi, “Ah saygıdeğer kralım, nerde bende şans denilen şey...” diye yakındı. “Anamdan kısmeti kapalı doğmuş olmalıyım. Mesleğim askerlikti ama karnımı doyuracak kadar kazanamadığım için çiftçiliğe başladım.” Kral, bu eski askerle biraz daha ilgilenip ailesini, kardeşlerini sorunca çiftçi dedi ki: “Biz iki kardeşiz yüce kralım. Ağabeyim de askerdi. Ama o savaşta çok kazandı. Kısmetli doğmuş demek. Çok zengin şimdi. Siz de tanırsınız onu. Ne var ki yoksul olunca kimse yüzüne bakmıyor insanın, kardeşi bile.” Kral, çiftçinin söyledikleri yüzünden üzüldü… “Seni yoksulluktan kurtaracağım,” dedi. “Sana öyle bir bağışta bulunacağım ki ağabeyinden eksik yanın olmayacak.”
Kral böylece dürüst bir askeri de kurtarıp vicdanını rahatlatacaktı. Çiftçiye kucak kucak altınlar, tarlalar, sürüler gibi öyle bağışlarda bulundu ki kardeşinin serveti onun kazandıkları yanında solda sıfır gibi kaldı. Çiftçinin ağabeyi kardeşinin birden zengin oluvermesine şaştı. Hele bunun bir tek pancar yüzünden kazanılmış bir bağış olduğunu öğrenince daha da şaştı. Sonra kıskandı. ‘Benim başıma daha büyük bir talih kuşu konmalı,’ diye düşündü. ‘Ben ondan daha akıllıyım.’ Sonra yanına bir sürü at, kese kese altın alıp kralın karşısına çıktı. Getirdiklerini krala armağan etti. Kendi kendine, ‘Bir pancara koca bir servet bağışlayan kral bunlara kim bilir ne bağışlar,’ diyordu.
Kral, güler yüzle kabul etti armağanları. Sonra, “Size bu armağanlarınıza karşılık dünyada eşi olmayan bir şey armağan etmek istiyorum,” dedi. “Şimdi emir vereceğim arabaya yükleyecekler.” Zengin adam dünyada eşi olmayan kral armağanını bir an önce görmek için heyecanla veda etti krala. Kapının önüne geldiğinde ödülü görüp öfkesinden bayılıverdi. Kralın adamları bir arabaya dev pancarı yüklüyordu.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.