“Halk Adına Paralara El Koyuyoruz” ve Anılar -1-

“Değerli Arkadaşım Abdullah Gürgün’e bu kitabı, yazan değil soyan biri olarak imzalıyorum. Kadir Kaymaz” Kadir Kaymaz, Sinan Onuş’un yazdığı Halk Adına Paralara El Koyuyoruz kitabını bana bu tümceyi yazıp imzalayarak..

“Halk Adına Paralara El Koyuyoruz” ve Anılar -1-
Yayınlanma: Güncelleme: 629 okuma

“Değerli Arkadaşım Abdullah Gürgün’e bu kitabı, yazan değil soyan biri olarak imzalıyorum.

Kadir Kaymaz”

Kadir Kaymaz, Sinan Onuş’un yazdığı Halk Adına Paralara El Koyuyoruz kitabını bana bu tümceyi yazıp imzalayarak armağan etti.

Kitap beni 1970’li, 80’li yıllara götürdü.

SOYGUNCU ZİYARETİ

Kadir Kaymaz benim İsveç’teki Aydınlıkçı arkadaşlarımdan. 12 Eylül darbesinden bir süre önce gelmişti İsveç’e. Viyana’da tanıdığım, çok sevdiğim arkadaşım Yaşar Ayaşlı ile unutulmaz maceralara karışmıştı.

Kadir ve Eşi Şengül’ü Salda Gölü kıyısındaki babadan kalma evlerinde ziyaret ettik. Epey zamandır görüşmemiştik. Ev, girilmez trafik levhası olan bir yolun sonunda. “Olsun, siz girin. O benim özel yolumun özel tabelasıdır. Yabancılar için o tabelayı koydum” dedi. Şaka gibi.

Salda gölü kıyısına inmek isteyenlerin bu daracık yola girip göl kıyısına nasıl gidileceğini sormalarından bıkmış. Yabancıların girişini yasaklamış. Aklıma yıllar önce Viyana’da bir “gasthaus”un (lokantanın) kapısında gördüğüm tabela geldi: “Yabancı ve köpek giremez”.  Kadir’in evine yabancı değil ama köpek giriyor. Salda’ya gelen sosyetik turistlerimizden bazıları köpeklerini orada bırakıp gidiyorlarmış. Bir tanesi de Kadirlerin eve gelip yerleşmiş. Sevimli, cana yakın. “Sultan” adını verip aileye katmışlar.

Ev bizim Muğla’nın yayla evleri gibi. Burada da Yörük kökenliler çokmuş. Biz de Bafa Gölü yakınlarında Bahçe Arası dediğimiz bölgedeki yazlık evlere göçerdik çocukluğumda. Herkesin meyve ağaçları, sebze ekecek yerleri, kuyuları ve kuyudan su çekmek için eşek ya da atın döndürdüğü dönme dolapları vardı…

Şimdi göçme geleneği kalktı. O güzelim bahçelerdeki meyve ağaçları söküldü, evler yıkıldı. Dönme dolaplı kuyular kapatıldı. Bahçıvanlık da tarım da bitti…

Kadir’in babadan kalma bahçe evi duruyor. Elinden her iş geliyor. Daha da güzelleştirmiş babadan kalma bahçeyi.  Bu arada bahçeyi çevreleyen tellerde asılı onlarca değişik ayakkabı dikkatimizi çekti. Meğer Sultan çevre evlerden ayakkabı çalıp oraya getiriyormuş. Kadir de sahipleri görüp alsınlar diye tellere asmış.

KAZA ÜSTÜNE KAZA

Giriş kapısının iki yanında kocaman iki çam ağacı var. 1984 yılında yıldırım düşmüş o çamlardan birini kurutmuş.  Kadir hemen yakınlarındaymış. Ucuz kurtulmuş. “Kadir’e bir şey olmaz” diyorum. Herkes gülüyor en çok da kendisi. Kuru ağacın tepesine de nöbetçi gibi bir korkuluk oturtmuş. Yabancılar tam korkuyor artık.

1994 yılında 28 Eylül’ü 29 Eylül’e bağlayan gece M/S Estonia isimli gemi battı. Gemide bulunan 989 kişiden 852’si yaşamını yitirdi. 137’si kurtuldu. Kurtulanlardan biri de Kadir Kaymaz’dı.

halk_adina

Hele bizim gelmemizden bir gün önce geçirdikleri kazaya ne demeli?!. Arkasında karavan bağlı olan arabalarıyla İsveç’ten geliyorlarmış. Yağmurlu ve karanlık bir gece. Bulgaristan’da dar bir virajda yanlarından sürtünerek bir TIR geçmiş. Önce karavanı daha sonra da arabanın sol tarafını sıyırarak geçmiş, dikiz ayası kırılmış, kapı yamulmuş. Birkaç santim daha yakından girse arabayı uçurumdan savuracak. Ve TIR kaçmış gitmiş. Kadir ve Şengül anlatırlarken ben ve eşim Süreyya dehşetler içinde kalıyoruz. Geçmiş olsun dileklerimizi sıralayıp duruyoruz…

kadir_estonya

Kadir’in ucuz atlatmaları anlatmakla bitmez.

Değerli Araştırmacı Gazeteci Yazar Sinan Onuş, Kadir ve arkadaşlarının 12 Mart Darbesi sonrası 27 Temmuz 1971 günü katıldığı Denizli Ziraat Bankası soygunu ve sonrasında yaşananları yazmış: “Halk Adına Paralara El Koyuyoruz”.

ESKİ DOSTLAR, ESKİ DOSTLAR

Kitabı okudukça eskilere, eski dostlara, anılara, maceralara dalıp gidiyorum.

Soygun, Basın Yayın Komünü, Aktancılar ya da Aktan İnce yanlıları gibi isimlerle bilinen devrimci grup tarafından gerçekleştirilmişti.

Kitaptaki diğer kahramanların bazıları can dostlarım. Bazılarını uzaktan tanıyorum.

Ne maceralar. Soygun, soygun sonrası takip edilmeler, saklanmalar, yakalanma, hapishane, dayak, işkence…

Genç yaşında Denizli Ziraat Bankası’nda çalışmaya başlamış. Kadir daha on sekiz yaşında. Halk sevgisi var yüreğinde. O sıralarda Burdur’da deprem olmuş. Banka yönetimi gereksinmesi olan banka çalışanlarına çadır göndermiş ve dağıtım işi için Kadir’i görevlendirmiş. Kadir bakmış ki, çalışanların evlerinde hasar yok, çadırları kent merkezinde halka dağıtmış. Ziraat Bankası çalışanlarına dağıtılacak çadırları halka dağıtmak nedeniyle hakkında soruşturma başlatılmış.

Daha sonra devrimci mücadelede kullanacakları parayı bulmak için arkadaşlarına çalıştığı bankayı soymayı önermiş. Soymuşlar da. Yaşları on sekiz (18) ile yirmi sekiz (28) arasında halkı, yurdu için gözü kararmış, devrim ateşiyle yanan gençler. Her türlü maceraya açıklar. Örgüt kurmak için banka soymak, arkadaşlarını kurtarmak için adam kaçırmak, dağa çıkmak…

Devrim için her şey yapabilirlerdi. Bedelini ödemeyi göze alarak yaptılar.

MACERACILIK

Kitapta 1970 yılı eylül ayında Aktan İnce’nin, Hikmet Çiçek ile birlikte Deniz Gezmiş’le görüşmesi anlatılıyor. Gezmiş’in silahlı mücadeleye başlama önerisini Aktan kabul etmiyor ve kendisine nedenini soran Çiçek’e bunun “maceracı bir yönelim olduğunu ve başarı şansı bulunmadığını” söylüyor. Ne var ki, daha sonra kardeşi Altan İnce ile Deniz Gezmiş’e dağda lazım olur diye bir silah gönderiyor. Daha daha ilginci devrimci örgüt kurmak için gerekli parayı bulmak için Türkiye’nin en büyük silahlı soygununu yapıyorlar.

İLK DENEME KIZIL AVUKATLA

İlk soygun, artık aramızda olmayan İsveç’teki en sevdiğim arkadaşlarımdan Kızıl Avukat Sevgili İhsan Doğan’ın yardımıyla gerçekleştirilmeye çalışılıyor.

İhsan bir süre ABD Askeri Malzeme Deposu TUSLOG’da çalışmış. O sıralarda bol dolarlı, liralı zırhlı maaş taşıma aracı hakkında bilgi toplamış. Komün, aracı soyma kararı almış. Plana göre, başka yer yok gibi Ankara’da bugün Milli Kütüphane’nin olduğu yerdeki komando taburunun oralarda araba durdurulacakmış. İhsan araba geldiğinde işaret edecek, yanındaki kişi trafik polisi kıyafetindeki Hikmet Çiçek’e haber verecek. Trafiği yönetmekte olan Hikmet Çiçek trafiği durduracak, Ertan Günçiner ile Aydın Çubukçu da arabaya el koyacaklarmış. Hikmet Çiçek o mart soğuğunda, nasıl becermişse, iki saatten fazla trafik polisliği yapmış. Ne gelen var ne giden. Donuncaya dek beklemeden dönüp gitmişler. Daha sonra İhsan, Aktan İnce’ye durumu anlatmış. Komando taburunun orada yapılacak bir eylemde kıyametin kopacağından korkmuş. Arabanın geçtiğini söylememiş.

kızıl_avukat

Daha sonra soygun için birkaç yer üzerinde düşünseler de harekete geçmemişler.

12 Mart sıkıyönetimi koşulları ağırlaştıkça para gereksinmesi de artmış. O sıralarda Denizli Ziraat Bankası çalışanı Kadir Kaymaz’dan kendi bankasını soyma teklifi geliyor. İzmir’den para getiren arabayı Selçuk’a yakın Çamlık bölgesinde soyuyorlar. Tam dört milyon TL. ele geçiriyorlar.

Çok para. Türkiye’nin en büyük banka soygunuymuş. Düşünsenize, o zaman gram altın 21.50, asgari ücret 532.50, en düşük memur maaşı ise 490 Lira imiş. THKO ve THKP-C soygunlarında halk adına el konan paraların toplamı bir milyon lira bile etmiyordu.

Maceracılığa karşı çıkan Aktan İnce ve arkadaşları, macera yolunda olduklarını düşündüğü ve çok daha fazla taraftarı ve sempatizanı bulunan Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın soygunlarından çok daha fazla para elde etmişti.

Şimdi bu çuvallar dolusu parayı nasıl taşıyacaklardı?

Ayrıntılar kitapta…

(Devamı var)

Abdullah Gürgün

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.