Evliya Çelebi‘nin Seyahatname‘sinde okumuştum. Kitapta deniz dalgıçlarının anlatıldığı bir bölüm vardır. Orada Hacı Nasır adlı bir dalgıç dostunun ilginç öyküsünü onun ağzından anlatır. Bir gün Mustafa Paşa‘nın buyruğuyla inci çıkarmak..
Evliya Çelebi‘nin Seyahatname‘sinde okumuştum. Kitapta deniz dalgıçlarının anlatıldığı bir bölüm vardır. Orada Hacı Nasır adlı bir dalgıç dostunun ilginç öyküsünü onun ağzından anlatır.
Bir gün Mustafa Paşa‘nın buyruğuyla inci çıkarmak için denize daldım. Bıçağım elimdeydi. Birden ejderha büyüklüğünde bir balık önüme çıkıp beni yuttu. Karanlık, buz gibi bir yere girdim. Ama hiç de korkuya kapılıp telaşa düşmedim. Sürekli olarak bu karanlık yerde soluk alıp veriyorum. Denizde böyle soluk alınmazdı. Gövdem soğuğun şiddetinden erimeye başladı. Gerçekten de deniz yaratıklarının bedenleri çok soğuk oluyormuş. Sonunda balığın karnında kalırsam yok olacağımı anladım. Önce baldırlarımla kaba etlerimin derileri soyulmaya başladı. Durup bekledim. Balığın karnında hiç kıpırdamadan geniş bir yeri elindeki çakı ile yoklarken balığın karnı gök gürültüsü gibi gürledi. Çakımın sapını iki elimle sağlam bir biçimde tuttum. Bir süre baş aşağı, baş yukarı gidip geldik Aradan bir süre geçince, daha önce olduğu gibi balığın karnında biraz rahatladım. Canım sıkılmaya başlamıştı artık. Bu arada balığın ciğerleriyle bağırsakları hareket etmez olmuştu. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum. İçinde oturduğum yerin erimeye başladığını gördüm. Tanrım, neler oluyor?’ diyerek ellerimi bacaklarımın üst bölümüne yapıştırdım. Ellerimin etleri kopmaya başlayınca aklım başıma geldi. Gücümü tamamen kaybetmeden balığın ağzına doğru gidip korkmadan dışarı attım kendimi.
Çıktığım yer yine karanlıktı. Elimle dört bir yanı yokladım. Saray sofası büyüklüğünde geniş bir yerdeyim. Bir yanda ciğerler, bir yanda bağırsaklar! Yeni bir şaşkınlığa düştüm. Az bekledim. Mis kokusu gibi güzel bir koku yayıldı ortalığa. Can havliyle gezmeye başladım. Güzel bir gezinti yeri olduğunu gördüm. O zaman bunun da bir balık olduğunu anladım. Hemen aklım başıma geldi.
‘Bulunduğum yer balığın karnıdır, derisi incedir. Ağzından çıkmaktansa burayı yarıp çıkayım’ diye düşünerek var gücümle elimdeki bıçağı balığın alt tarafına öyle bir sapladım ki, o anda karnı yarılıp denizin içine düştüm. Elimdeki çakı ile denizin üstünde yüzerek kıyıya vardım. Kumun üzerinde güçsüz bir biçimde yatarken balığın denizde minare boyunca sıçrayarak burunun han kapısı gibi açılan deliklerinden ırmak gibi sular fışkırtıp bir gemi hızıyla doğruca Mostarlı Mustafa Paşa Köşkü’ne gittiğini gördüm. Oraya varınca karaya oturmuş!
Ben de rastladığım bir gemiye binip kalın kumaşlarla gövdemi sarmalayarak ertesi gün Harkova‘da Mustafa Paşa‘nın yanına gittim.
Başımdan geçenleri olduğu gibi anlattım. Hepsi şaşkınlık içinde kaldılar. Derisi yüzülen yerlerimi gösterdim. Yaralarıma merhem sürdüler. Meğer denize düştüğüm yerle Paşa‘nın bulunduğu yerin arası bir gün bir gece uzaklıktaymış.
Bunun üzerine Paşa, bütün askerleriyle balığın yanına gidip onu karaya çektirdi. Balığı parça parça ettiler. O zaman beni yutan balığı da koca bir balığın yuttuğunu gördüler. İşte, büyük balığın karnını bıçağımla yarıp dışarı çıktığım ve başımdan geçen olayın doğru olduğu böylece anlaşılmış oldu.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.