Bağlantısallık üzerine

Konusunda derinleşmiş bilim insanının hele kalemi de güçlü ise, bize ileteceği çok şey oluyor. Örnek: Yeni Bilim: Bağlantısalık, Yeni Kültür: Yaşamdaşlık  adlı kitap. Yazarı Türker Kılıç bir sinirbilimci ve  yetkin..

Bağlantısallık üzerine
Yayınlanma: Güncelleme: 124 okuma

Konusunda derinleşmiş bilim insanının hele kalemi de güçlü ise, bize ileteceği çok şey oluyor. Örnek: Yeni Bilim: Bağlantısalık, Yeni Kültür: Yaşamdaşlık  adlı kitap. Yazarı Türker Kılıç bir sinirbilimci ve  yetkin bir beyin cerrahı. Bu kitabı içindeki kaynaklarla beraber dikkatlice okumaya hazırsanız, sonunda ufkunuzun nerelere doğru genişlediğini görmek sizi hayrete düşürecek. Çünkü kendinizi bir “paradigma değişikliği”nın  karşısında bulacaksınız. Paradigma  değişikliği derken, bilinen genel kabul gören düşünüşler yerine, yeni çalışmalara, yeni düşüncelere, yani araştırmalara, yeni davranışlara temel oluşturacak yeni bakış açılarını anlıyoruz.

Yazar önce  beynin işleyiş modelini açıklayan ve artık özgün bir araştırma alanı haline gelmiş konnektom kavramını inceliyor. 

Kavramı Türkçeye ilk  tanıtan kişi olan yazar, terimi Nörozihin  olarak Türkçeleştirmiş. Bununla, beyindeki  sinir hücrelerinin bir “bağlantısal bütünsellik” içinde olduğunu vurgulamak istemiş; kaynaklara dayanarak beyni zihin  yaratan organ olarak tanımlamış ve “...zihin  beyindeki nöronal  ağın oluşturduğu modellemenin adı. (Beynin) bu biyoinformatik ilişkilendirme bağlantısallığı (aynı zamanda)  dış dünya gerçekliğinin (de,)  ilişkiler ağı şeklinde,  enformasyon modellemesi (olan) bütünlüğünü oluşturur” (S:19) demiş. Konuya yabancı olanları biraz  zorlayacak bu  ifade ile, bağlantısal  bütünlük kavramını sadece beyin maddesi için değil, ama onu aşan tüm maddi evrende geçerli kural olacağını vurgulamış yazarımız.  

Gene başka bir yerde: “Nöronlar arasındaki bağlantısallık ne kadar önemliyse, bir toplumsal zihin -yani kültür- oluşturan mekanizma olarak insanlar arasındaki iletişim de benzer şekilde önemlidir. Beyin nasıl nöronal bağlantısallık ile nörozihin oluşturuyorsa, toplumlar da insanlar arası iletişim yoluyla kültür oluşturur. (Bu)İki enformasyon sistemi -zihin ve kültür- arasında matematiksel büyük benzerlikler, hatta aynılık vardır” ( s:119 ) diyerek görüşünü tekrarlamış.

Yaşamdaşlık” paradigmasına işte bu zihin-kültür birlikteliğinden ulaşmış yazar. Diyalektik materyalizm düşüncesine bağlı olanlar madde evrenindeki  her öğenin  birbiriyle bağlantısal bütünlük oluşturduğunu, zaten ilke olarak kabul ederler ve bilim dallarından bu  bağlantıların nesnel kanıtlarını bulmasını beklerler. 

Bu açıdan bakıldığında, beyin konnektomu kavramımız nörobilimdeki son devrimsel gelişmelerin beklenen ürünü. Yazar  işte bu yeni bulguları olabildiğince basitleştirerek işe başlamış; onların nesnel ve ölçülebilir bulgular olduğunu özellikle vurgulamış. Adeta bilinen materyalist ilkeyi ayakları yere basar hale getirmiş. Ama Yazar, beyindeki kabaca 100 milyar sinir hücresinin birbiriyle kurduğu 100 trilyon bağlantının hepsinin aynı enformatik kodlama içinde çalışmadığına bakarak buradan deterministik çıkarımlar  elde etmenin zor olduğunu, böylesi karmaşık ortamdan  kaos çıkması beklenirken hiç de öyle olmadığını da hatırlatmış. 

Gerçekten de beyinde her şey düzen içinde çalışıyor ve bu kadar bağlantı bizden aralarındaki deterministik ilkeleri keşfetmemizi bekliyor.  Onun için yazar, gelişmekte olan “bağlantısallık matematiği” ile deterministik eksikliklerin aşılabileceğini ima etmiş. 

Kitap, içindeki referanslarla beraber okunduğunda, Nörozihin ya da Konnektom denen bu yeni bilim alanındaki gelişmelerin, bulguların, önermelerin  gerçekten heyecan verici olduğu ortaya çıkıyor. Buradan elde edilecek sonuçlar kuşkusuz sosyal yaşantımızın pek  çok alanını bilimsel temeli olan kurallara bağlayabilecek. Fütüristik fanteziler gibi gelse de, kiminden bahsedilmeye başlandı bile… 

Buna karşın, sanırım nörobilimdeki yeni bulgulardan ürettiğimiz çıkarımları bir model gibi tanımlayıp,  buradan yazarın Yaşamdaşlık Kültürü dediği yere ulaşmamız epey zaman alacak. 

Zaten, beyindeki bağlantısal bütünlüğün, beyni de kapsayan daha geniş bütünlüğün modeli olması işi, matematik aracılığıyla kurgulanacak bir nesnelleştirme işiyse, daha ilk adımda ortaya çıkan zorluğu görmemek olanaksız.

Yazarın da gözünden kaçmıyor bu. “Bugün kurduğumuz konnektom kavramının matematiksel bulgularını, deney hayvanlarının sadece 31 bin  sinir hücresini inceleyerek, onlar üzerinden, geliştirebildik. Insan beyninde ise, yaklaşık 100 milyar  sinir hücresi olduğuna göre, geride incelememiz ve bu hücreler arasındaki  ilişkiyi tanımlamamız gereken 100 milyar eksi 31 bin hücre daha var“(s:114)

O nedenle, araştırmaların ne zaman sonuçlanacağı kestirilemez. Ama, zorlu yolda rağmen, sonunda davranışımızın beynimizdeki  hangi nesnel koşulların çıktısı olacağını bileceğimiz umudu doğdu bir kere.

Soru şu: Beynimizde “Özgür seçim“imiz dediğimiz davranışlarımız da dahil, tüm davranışlarımızın  temeli olan nesnelliği –ya da matematikselliği diyelim-, tümüyle ortaya çıkarmadan, bağlantısallığı evrensel boyutta anlamış olmayı gerektiren bir yaşamdaşlık anlayışına gerçekten varabilir miyiz?

Kötümser cevap: Hayır varamayız. Hatta, bugüne kadarki kültürümüzü borçlu olduğumuz beynimizin nesnelliğini tümüyle ortaya koymuş olsak bile varamayız. Çünkü günlük yaşamların bitmeyen karmaşası, konuya ilgi duymayı hep engelleyecek ve “Yaşamdaşlık Kültürü” hep sofist bir ütopya olarak kalacak.

İyimser cevap: Sabırlı olursak varırız. Beyin,  bir madde olarak, maddenin en karmaşık ilişkilerini barındıran nesnedir. Buranın bilgi oluşturan  bir bağlantısal bütünlük bağlamında  incelenmeye başlanması,  geleceğin dünyasına kapı aralayan süreci başlattı. Daha baştayız. Ama yolumuz boyunca  beyindeki bağlantısal bütünlüğün giderek çoğalan bulguları-kanıtları, bizleri yavaş yavaş daha büyük bir bağlantısaI bütünlüğün öğesi olduğumuz bilimsel gerçeğini anlamaya zorlayacak

Süreç boyunca kanıt  olmayana inanma ya da kanıta rağmen inanmama gibi kusurlarımızdan sakin sakin, ama mecburen, arınmış olacağımızdan, gerçekleri anlayıp kabul etmemiz de kuşkusuz kolaylaşacak.

O nedenle, yoIdaki kazançlarımızı küçük görmeyelim derim; ama kurumlarımızı, kültürümüzü ve de etik anlayışımızı yaşamdaşlık temelinde yeniden inşa etme gününün geleceğine de inanalım. Çünkü bu kez gizemciliğin değil, bilimin yolundayız.

Etik demişken, madde  evreninin kuralları üzerinde  bir ahlakın  yapı taşlarını, pozitif bilimin cılız dönemine rağmen döşeyebilmiş Spinoza’yı, onun “Etika” sını ve bu filozofun gerçekleri görme sevincini bizlere de  öneren filozof düşünürümüz Ç .Balanuye’yi hatırlamamak mümkün mü!

Prof. Dr. Orhan Arıoğul

KAYNAKLAR

Türker Kılıç. Yeni  bilim: Bağlantısallık Yeni Kültür Yaşamdaşlık. Ayrıntı Yayınları, 2021

Çetin Balanuye. Spinoza’nın sevinci nereden geliyor. Reddedilmeyecek bir felsefi teklif. Ayrıntı Yayınları 2017

Oğuz Tanrıdağ. Sosyal nörobilim. Nobel Kitabevleri 2015

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.