Covid enfeksiyonu tanısını, “çok çabuk yapabilecek yöntem bulundu” haberini işittiğimde mecburen kulak kabarttım. Bazı Üniversitelerimizin ortaklığıyla üretilen bir yapay zeka, hastaların klinik belirtileri, test sonuçları ve tomografi bulguları kendisine verildiğinde,..
Covid enfeksiyonu tanısını, “çok çabuk yapabilecek yöntem bulundu” haberini işittiğimde mecburen kulak kabarttım. Bazı Üniversitelerimizin ortaklığıyla üretilen bir yapay zeka, hastaların klinik belirtileri, test sonuçları ve tomografi bulguları kendisine verildiğinde, on saniyede tanıyı koyabiyormuş!.
Değişik hastalıklar için, tomografi sonuçlarını otomatik olarak okuyan programların varlığını bildiğimden, haberdeki ifadede bir yanlışlık olmalı dedim; herhalde tomografiye eklenmiş bu tarzdaki bir programın, covid hastaları için uyarlanmış olanıdır diye düşündüm. Çünkü pandemide bu kadar çok vakadan sonra, hekimlerimiz tanı için on saniye gerek duymazdı dedim. Ama haberdeki genç hekim bunun “yapay zeka” işi olduğunu ısrarla söylüyordu!
Haberin verilişinde bir eksiklik ya da yanlışlık olduğu kuşkusunu atamasam da, Covid tanısı ile yapay zeka konusu hangi koşullarda yan yana getirilebilir, merak ediyor insan.
Şimdilerde, Yapay Zeka konusunu çeşitli yönleriyle kapsamlı olarak inceleyen, iddialı bir kitap var. Fizikçi Max Tegmark‘ın. Adı: Yaşam 3.0.
Yazar, fizikçi gözüyle “yaşam” ın tanımını yapıyor: “Maddenin zeka kazanmasıyla, kendi karmaşıklığını sürdürebilen ve kendini kopyalayabilen süreç başlattığını” söylüyor.
Sonra, yaşam denen bu sürecin; üç -evrim- aşamasına dikkat çekiyor:
Basit biyolojik dönem olan evrim sürecini, bir bilgisayar programının ilk aşamasına benzeterek, Yaşam 1.0 olarak adlandırıyor. Canlı, burada sadece hayatta kalmaktadır ve kendini kopyalamaktadır, ancak hayatta kalmanın ve çoğalmanın ötesinde karmaşık işlemleri yapacak zekadan (yazılımdan) ve donanımdan yoksundur; kendi yazılımını oluşturacak düzeye erişmemiştir. Maddenin zeka kazanması ancak o kadardır Yani henüz 1.0’dır.
Bakteriler, tek hücreli canlılar örnek verilebilir buna.
Yazarın Yaşam 2.0 dediği evrim süreci ise, bir kültürel aşamadır. Donanımının evrilmesiyle karmaşık yeni yetiler kazanmış olan canlı –insan– kendi yazılımının önemli bir kısmını tasarlayarak tamamlamış; diğer bir deyişle kendi zekâsına yön vermiş; ama donanımını tasarlamayı henüz başaramamıştır. Ne var ki, bunu düşlemeye başlamıştır.
İçinde bulunduğumuz dönemin tanımıdır bu.
Yaşam 3.0 ise Dünya üzerinde henüz yer almamıştır ama buraya gelindiğinde insan(zeka), “yalnızca yazılımını değil, nesiller boyunca yavaş yavaş değişmesini beklemeden donanımını da (yapısını) yeniden tasarlayabileceği ortama erişecektir” yazara göre. Başka bir deyişle insan kendini yapay zekaya dönüştürmeye hazırlayacaktır bu dönemde.
Basit tanımıyla Yapay Zeka, karmaşık görevleri yerine getirme yetisine sahip biyolojik olmayan bir zeka türüdür. Bunun “İnsan düzeyi“ne erişmesi öğrenme de dahil tüm insansı hedefleri yerine getirme yetisine sahip olabilmesi ile mümkün olacaktır. Kritik olan, aracın öğrenebilme yetisidir. Yalnızca kendisine verilmiş bilgileri işleyebilen cihaz, ne kadar geliştirilmiş olursa olsun, sadece bir bilgisayardır.
Öğrenme kazandırılmış insansı yapay zekaya, bu jargonunda “Genel yapay zeka” deniyor.
Tek bir alanda görev yerine getirebilme yetisine sahip olan Yapay zekaya ise, “Dar yapay zeka” deniyor. Satranç ya da Go oynayan yapay zekalar buna örnektir.
Hedefleri bizimkilerle aynı yönde olan “süper” yapay zekaya ise, “dost yapay zeka” deniyor. Örneğin Stanley Kubrick‘in 2001: Uzay Yolu Macerası (İngilizce: 2001: A Space Odyssey) filmindeki Hal 9000 adlı yapay zeka, dost değildir. “İnterstellar” filmindeki Tars ve Case ise dosttur.
Haberimizde yapay zeka olarak sunulan şeyin, öğrenebilme yetisinden bahsedilmiyor. Böyle olsaydı, en azından Dar yapay zeka türünde bir şey olduğundan söz edilebilirdi.
Öğrenmenin tanımlarından biri, “yeni bir şey yaratma amaçlı bilgi edinme” olduğuna göre, aracımız bizden aldığı bilgiye dayanarak, bizim zaten bildiğimiz şeyin dışında hangi yeni bilgiyi ekleyebilirdi ki?
Geçmişte, çok güçlü bir bilgisayar olan –ancak yapay zeka yazılımı olmayan– Deep blue‘nun Garry Kasparov ile satranç oynarken, kendisine önceden yüklenmiş bilgilerin dışında, –adeta kendi oluşturduğu sezgisiyle– yaptığı bir hamlenin en doğru hamle olduğu ve bununla Kasparov’u yendiği görülmüştü; aletin programlanmadığı halde bir öğrenme yetisi kazandığı gündeme gelmişti.
Kasparov ise, kendisinin başka maçları kazanabilmesinin, aletin otomatik olarak yapacağı hamlelerini tahmin edebilmesinin ötesinde, rakibi olan aletin sezgilerini tahmin edebilmesiyle mümkün olabildiğini ifade etmişti sonradan.
“Öğrenebilen bir alet” ile bir insanın bu ilk ilişkisinden çıkarılabilecek pek çok ders vardır.
Sezgiler, doğru da olsa, yanlış da olsa insansı bir durumu ifade eder. Aletin “insan düzeyi“ne çıkarılması ile ifade edilen eğer buysa, onun sezgilerinin, doğru –işe yarar– ya da yanlış –işe yaramaz– cevaplar üretebileceğini de kabul etmek gerekir. Gelecekte bir de bunlarla başetmek için yeni çabalar gerekecek belki de.
Çözümü ancak, katılma hevesinde olduğumuz gelecekteki Yaşam 3.0 evresinde bulunabilecek bu sorun, şimdilik sadece bir kurgu bilim konusu.
Günümüzün Yaşam 2.0 döneminde ise kanımca yoğun veri işleme yetisine sahip araçlardan yararlanmak için, önce alete doğru ve çok kapsamlı veri eriştirme koşullarını sağlamalıyız. Ayrıca gelecek için, bunun alışkanlığını şimdiden edinmemizde yarar var. Sayılarla ve gerçeklerle barışmamız ilk koşul olmalı.
Araçlarımızın, yapay zekaya sahip olmasalar bile yapabilecekleri pek çok şey var hâlâ.
Ama onlardan güvenilir cevaplar bekliyorsak kendilerine doğru veriler sunmanın yanında, doğru sorular da sorabilmeliyiz. Bir zamanların pek meşhur küçük boyutlu Mad dergisindeki gibi, “Snappy Answers to Stupid Questions” tarzı cevaplarla yetinmek olmaz!
Kimi örnekleri yaşantımıza şimdiden girdi bile. Gelecekte kuşkusuz daha ağır problemlerimizin çözümü için, doğru soruları yapay zekaya da sormamız gerekecek. Bunun için ona, keyfimize göre seçilmiş verileri değil, incelenen olayla ilişkili olabilecek aklımıza gelen ya da gelmeyen her türlü veriyi vermemiz gerekecek. Ve, şimdikine benzer salgınla karşılaşmışsak o zaman ona örneğin, halimizin ne olacağı?, ya da, cevabını o zamana kadar bulamadıysak, aşıya erişememiş ülke insanlarının, diğer insanların geleceğini nasıl etkileyeceği? gibi sorular sorulabilecek belki de.
Ama bu Yaşam 2.0 süreci içinde, teknolojiye bulaşmış gibi görünmek adına, cevabını zaten bildiğimiz şeyleri bir de aletlere söyletmeye hiç gerek yok!
Bilgi işlecek araçları hafife almayalım derim.
Ne de olsa Yaşam 3.0 döneminde bizlere yardımcı olmak için evrilmekteler…
Prof. Dr. Orhan Arıoğul
KAYNAK:
Max Tegmark. Yaşam 3.0. Yapay zeka çağında insan olmak. Pegasus Yayınları. 2019.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.