En baştan ifade edelim ki; makalemiz, teknolojiye ve teknolojik dönüşümlerin yaşamımımıza kattığı değerlere karşı olmayan, tam aksine savunan ama teknoloji üretim araçlarının, toplumun sadece belirli kısmının mülkiyetinde, insiyatifinde ve hizmetinde..
En baştan ifade edelim ki; makalemiz, teknolojiye ve teknolojik dönüşümlerin yaşamımımıza kattığı değerlere karşı olmayan, tam aksine savunan ama teknoloji üretim araçlarının, toplumun sadece belirli kısmının mülkiyetinde, insiyatifinde ve hizmetinde olmasına rağmen, maalesef toplumun bazı kesimlerinin bunun bilincinde olmayıp, aşırı iyimser romantik beklentilerle, teknolojik dönüşümden kitlesel yarar ummasına karşı olan bir anlayışla yazılmıştır.
Amaç, tekno iyimser veya tekno kötümser gibi yaftacı, indirgemeci yaklaşımların dışında, sınıflı toplumsal yapılardan oluşan, işsizlik ve açlık girdaplarının çığ gibi büyüdüğü bir dünyada, teknolojik dönüşümlerin ve otomasyon ekonomisinin kimlerin çıkarlarına hizmet ettiği veya edeceği gerçeğini aramaktır.
Kapitalist neoliberal sistemin pompaladığı genel algı, teknolojizm sözcüğünün anlamının, elektromekanik cihazlardaki, inşaat, sanayi ve biyokimya teknolojilerindeki gelişmelerin, dijital dönüşümlerin, yaşam konforunu yükseltici nitelikleriyle birlikte, kitlelerin günlük yaşamlarının merkezinde konumlanması üzerinedir. Hatta bu durumun daha ileri aşaması olan tekno fetişizmi de teknolojizm kapsamında değerlendirirler. Bunun bir diğer adı da teknolojik determinizm (teknolojik belirlenimcilik) dir. Neoliberal post modernist teknolojist yaklaşıma göre; gelişmiş uygar toplumlar içinde yer alıyorsanız, bunun tek nedeni, kapitalist hür teşebbüs sisteminin sizi bu refah seviyesine ulaştırmış olduğu, gelişmiş teknolojinizdir. Çevre ülkeleri ekonomik mandaları olarak paylaşan kapitalist merkez ülkelerin, refaha ulaşmış olan, demokratik haklar ile güvence altına alınmış, eşit ve adil yüksek gelir dağılımı içeren siyasi ve toplumsal yapı algıları örnek olarak gösterilir. Onlara göre bu örnek toplumsal yapılar; özelliklerinin varlığını ve kalıcılığını da, yapmış ve yapacak oldukları, kas gücünden öte, beyin gücüne dayalı olan ileri düzeydeki teknolojik otomasyon atılımlarıyla elde edeceği yüksek verimliliğe borçludur. ‘’Bir toplumda, teknolojik yapıyı oluşturup geliştirecek nitelikte, parlak birey sayısının fazlalığı, o toplumun, aynı zamanda, dünya ölçeğinde de merkezi ve egemen toplum olmasının yegane şartıdır.’’ algısı yayılır. Kapitalist neoliberal bakış açısında, yüksek teknolojik gelişimin; egemen sınıfların veya emperyalist militarizmin çıkarlarına uygun örgütlenmişliğinin ve aynı çıkarlara uygun olarak, doğanın yıkımına yönelik kullanımının da üstü örtülerek, alt gelir gruplarının nimetlerinden yok denecek kadar az faydalandırıldığı göz ardı edilerek, bütün insanlığın gelişim ve refahı için var olan, sınıfsal yapıdan bağımsız, her koşulda ilerici, yararlı ve masum bir sektör olduğu yaklaşımıyla, romantik bir algı oluşturulur.
Oysa, teknolojizmin devrimci sosyolojik terminolojideki anlamı, toplumsal dönüşümün neden sonuç ilişkilerini, yalnızca teknolojik ilerleme veya geri kalmaya indirgeyen, tarihsel, coğrafi, sınıfsal ve kültürel ilişkileri ise sadece teknolojiye katkıları bağlamında değerlendiren düşünce yaklaşımı olmasıdır. Maddeci diyalektik yaklaşımda ise; ekonomik sistem nedendir, teknoloji sonuçtur. Teknoloji, sosyo ekonomik alt yapının ve kültürel üst yapının gereksinimlerine göre ortaya çıkan sosyolojik, bilinçsel ve tarihsel bir olgudur. Tarihseldir çünkü; ateş ve tekerlek bulunmadan motor, motor bulunmadan da lokomotif icat edilemez. Teknoloji, tarım, sanayi ve bilişim devrimlerinde, sosyo ekonomik yapıların gereksinimlerinin kılıcı olarak, tarihsel sürecin en önemli devindirici güçlerinden biri olmuştur.
Köleci sosyo ekonomik yapının egemen olduğu Antik Grek ve Roma devletlerinde, üretim ve hizmetin ücretsiz köle emeği ile gerçekleştirilmesi sonucu olarak, sanayi devrimine gereksinim oluşturacak olan emek maliyeti artı kâr koşulları ortaya çıkamamış, bilimin gelişmesi zayıf kalmış, bilimin pratiğe uygulanması olan teknolojinin gelişme motivasyonu ise oluşamamıştır. Teknolojik gelişim, feodalite ve sonrasında burjuva sanayi devrimi süreci ve buna bağlı olarak, ücretli emek ve sermaye diyalektik ilişkisi içinde, emek maliyetinden, hammaddeye erişimden, üretim sürecinden ve pazara sunumdan maksimum verim ve kâr elde etmek amacıyla, tarihsel bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Yani ekonomik alt yapının gereksinimleri, ‘’teknolojik gelişme olsun.’’ demiş ve teknolojik gelişme olmuştur. Ama teknolojik gelişme, tabi ki dünyadaki bütün ülkelerin bütün insanlarının hayrı için değil, sermayeye ve üretim araçlarına sahip olanların kâr ve güç istençleri için gerçekleşmiştir. Sınıflı toplumlardan oluşan bir dünyada, teknolojinin, egemen olan sınıflardan bağımsız olarak, kendi kendine toplumsal yapıyı dönüştürecek, eşitlik, adalet ve refah getirecek sihirli yasaları, içsel bilinci, iradesi yoktur. Sınıfsal hiyerarşik yapıya, bilime göre çok daha fazla bağımlıdır. Üretildiği araçlar kimin mülkiyetindeyse ve gelişmesine kim alan açılıyorsa, esas olarak onun iradesine göre hizmet sunar.
Sınıflı toplumsal yapıda, teknolojik gelişme, bütün sınıflar için aynı refah, konfor ve gelişme düzeyine ulaşmayı gerçekleştirmez. Üretim araçlarına ve sermayeye sahip olma derecesine göre, üst sınıflar sahip oldukları ekonomik güç ile ileri teknolojiye ve oluşturduğu refaha her zaman en önce ulaşırlar ve diğer sınıflar ise teknolojinin nimetlerinden, hakim sınıfların uygun gördükleri oranda faydalanırlar.
Neoliberal post modernist globalizm; dünyadaki bütün insanların yaşam standartlarını yükselten, bilgi ve kültüre daha fazla ve kolay ulaşabilmelerini sağlayan en önemli üst yapı unsuru olarak, teknolojinin, kendisini doğuran bilimin dahi üstünde yer aldığı algısını oluşturur. Hatta bu algı öyle boyutlara ulaşır ki üniversitelerin teknolojiye yönelik; mekatronik, bilgisayar, endüstri, inşaat, genetik mühendisliği vb. fakültelerinin giriş puanları ve tercih edilirlikleri, bilime yönelik fizik, kimya, matematik, biyoloji, sosyoloji vb. fakültelerin çok çok önüne geçer. Teknolojinin pratik uzmanlık uygulamaları, bilimin araştırma ve geliştirme dallarından çok daha fazla kazanç getirici ve prestijli olarak algılanır. Atomun iç yapısındaki potansiyel nükleer enerjiyle ilgili olan ve erişilmesi insanlığın binlerce yıllık birikimine mal olmuş olan bilimsel bilgi, uluslararası emperyalist blokların, egemenlik alanları için nükleer silah aparatı oluşturmaya, uluslararası enerji kartelleri için de sermayelerini katlamaya yarayan, sadece basit birer araçtan ibarettir.
Teknolojinin ulaştığı en gelişmiş enstrümanlardan genetik mühendisliği, sibernetik, yapay zekâ, nano-teknoloji ve android cihazlar sayesinde, insanın sahip olduğu biyolojik – ruhsal kapasiteleri ve yaşam sürecini arttırmayı hedefleyen transhümanizm gibi kavramlara, fantastik bilim kurgusal film, animasyon ve edebiyat desteğiyle, doğa üstü güç anlamları yüklenmekte, köpürtülmekte ve fütüristik felsefi bir akım algısıyla önümüze konmaktadır. Düşünsel olarak veya fiziksel olarak, doğa dışı olağanüstü özelliklerle donatılmış, kurgusal, film veya roman kahramanları, post modern edebiyatın da oluşturduğu, insanlığı yok edecek veya insanlığı kurtaracak, üst yaratıklar algısıyla birlikte, kitlelerin dikkatlerini, sınıfsal yaşamın nesnel çelişkilerinden, gerçek üstü kurgusal yaratıkların, ‘’superman’’lerin, sözüm ona kurtarıcı veya yok edici yeteneklerinin, sahte ve yapay çelişkilerine yönlendirirler. Kitleler, sömürü ve ezilmişlikten doğan kurtuluş umutlarını, yakın zamanda genetik teknolojideki ilerlemeye bağlı olarak gerçekleşeceğini hayal ettikleri, kendi fiziksel ve bilinçsel yapılarındaki genetik veya robotik gelişme beklentileriyle avuntuya dönüştürürler. İnsan biyolojisi ve genetiğinde daha sağlıklı ve verimli yaşamaya yönelik robotik organ veya gen iyileştirmeleri yapılabilir ama bu iyileştirmelerin öncelikli olarak hangi sınıfın askerlerine uygulanacağı, daha en başından bellidir.
Robot ve yapay zekanın duygu ve duyarlılığı hiçbir zaman söz konusu değildir. Yapay zekanın söz konusu yegane özelliği duyusudur. Yapay zeka ve robotlara akıllı eylem algoritmaları içeren programlar yüklenir. İçsel deneyimden yoksun olan yapay zeka, algoritma dışında bilinçli deneyimler ve bakış açısı bir yana duygu dahi üretemez. İçsel deneyimin en önemli karşılığı olan sezgi, yani hiçbir duyumsal veri kullanmadan, akıl ve bilinç ile verileri gidimli düşünce sistemine oturtmadan, gerçeğin bilgisini, doğrudan doğruya algılayıp kavramadır. Bir türü de ilham olan sezginin eksikliği, yalnızca matematiksel algoritmik verilere göre düşünme mantığına sahip olan yapay zekanın sosyal iletişim alanını kısıtlar. Beklenmedik veriler karşısında yapay zeka irade kullanamaz. Tamamıyla silikon kökenli fiziksel maddelerden, yapay nöron devrelerinden üretilen yapay zeka, duygu, öznel bilinç ve irade oluşumunda etkili olacak olan, seratonin, melatonin, adrenalin, dopamin, asetilkolin, histamin, oksitosin, endorfin gibi, duygu, düşünce ve sezgi oluşturacak transmitterlerden yani biyokimyasal maddelerden yoksundur. Bu maddelerin sürekli üretilmesini ve bu maddelerin düşünce kavramlarının oluşumunda kullanılmasını sağlayacak sistemlerden de yoksundur. Yapay zekanın asla sahip olamayacağı özellikleri şöyle sayabiliriz: duyguları içselleştirerek deneyimlemek, öz farkındalık, empati ve merhamet duyguları, kararlılık, ahlaksal yargılar, sorumluluk, yaratıcılık ve bütüncül düşünme. Bu yüzden kendisini programlayan, karbon molekülleri kökenli güçlü ve kararlı yapılardan oluşan, insan beyninin bilincinin üzerine asla çıkamaz. Sadece ve en fazla olarak, insan denetimi ve insiyatifiyle, insanın yine insan üzerinde üstünlük kurmasının bir aracı olabilir.
Yapay zeka ve robotlar aslında insanların işlevsiz ve işsiz kalma nedenleri değildir. Robotun sağladığı verimlilik insanın çalışma saatlerini düşürerek, insanın kendi kendisini yeniden üretim sürecinde ona zaman kazandırabilir. Ama robotların kodlama, program, yazılım, algoritma gibi fikri mülkiyetleri ve metal, kablo, chip vb. üretimlerinden kaynaklanan fiziksel mülkiyetleri, tıpkı menkul veya gayri menkul, diğer üretim araçlarının mülkiyetinde olduğu gibi, kapitalist sistemde, dünyanın ya da toplumun küçük bir yüzdesine ait olacaktır. Yapay zekanın toplumun büyük yüzdesinin kontrolü altında olamaması durumunda, tamamıyla kapitalist azınlığın inisiyatif ve çıkarlarına göre işleyecekleri için, büyük kitleler otomatikman işsiz ve işlevsiz kalma durumuyla karşılaşacaktır. İlk söylendiğinde kulağa mantıklı gibi gelen, yapay zeka yüzünden bütün insanların işsiz ve işlevsiz kalacağı argümanı, aslında hem tekno iyimser, hem de tekno kötümser bakış açısına göre çelişkiler barındırır.
Tekno iyimserlere göre, işsizliği sorun olarak kabul etmezsek, yaşamdaki bütün işlerin robotlar tarafından yapılacak olması iyi bir şeydir. Tekno iyimserler insanın işlevsiz kalmasını, işsiz kalması olarak değil de, herkesin canının isteği hobiyle uğraşacağı bir konfor ortamı olarak algılarlar. Hadi, mülkiyetçi kapitalist sistemde, işsizlik değirmeninin suyunun nereden geleceğini bir kenara bırakalım, tekno iyimserlerin dikkate almadıkları asıl husus; çok karmaşık bir yapıya sahip olan endüstriyel ve ekonomik sistemlerin, insansız olarak, organizasyonunun, koordinasyonunun ve siyasetinin nasıl mümkün olacağıdır. İnisiyatif sahibi olmayan ve hiçbir zaman da olamayacak olan, silikon yapay zeka yapılar asla tek başlarına, insan gibi, metanın ve kendilerinin yeniden üretiminin altından tek başlarına kalkamazlar. Yapay zeka ve robotlar, duyusal ve motor becerilerin koordinasyonunu sağlayacak olan irade kullanma bilincine sahip olamaz, insandan bağımsız olarak, yeniden üretimlerini gerçekleştirebilmek için, değişen pazar ve piyasa koşullarında, sosyal ve ekonomik inisiyatif kullanamaz, bakım-onarım-enerji, yedek parça temini-temizlik-nakliye organizasyonlarını, karmaşık ve çok yönlü endüstriyel ve sosyal iletişim organizasyonları yapamaz, sosyo kültürel koordinasyon kuramaz, psikolojik faktörleri göz önüne alamaz, kriz yönetimine yönelik geniş örüntülü fikir üretimi yapamaz.
A dinine mensup veya deist bir mühendis tarafından algoritmik robotik kodlama sistemi oluşturulmuş yapay zeka robot bir B dini ruhbanı (imam, rahip, keşiş, haham vb.) düşünün. Kendi dini mensubu bir mühendis tarafından kodlanmış olsa dahi, bu yapay zeka ruhbanın B dini ile ilgili yapacağı yorumların sorumluluğunun kime ait olacağını veya vereceği fetvaların nelere mal olabileceğini aklınıza getirebiliyor musunuz? Ya da neoliberal mülkiyetçilerin üretip programladığı robotik yargıçlar işçi davalarında, ya da Amerikalıların veya Rusların üretip kodladığı robotik yargıçlar uluslararası davalarda başka ülkeler adına nasıl kararlar verecektir? Robot bir öğretmen, derse dikkatini veremeyen öğrencisinin sorununu nasıl tespit edip çözebilir? Dolayısıyla bütün işlerin yapay zeka tarafından yapılacak olması ve insanlığın işlevsiz kalması söz konusu olamayacak ama sonuçta pek çok insanı işsiz bırakacaktır.
Tekno kötümserlere göre ise, yapay zeka, bütün insanları işlevsiz ve dolayısıyla da işsiz bırakacaktır. Tekno kötümserler de aynen tekno iyimserler gibi yapay zekanın yapamayacağı, ancak insan tarafından yapılabilecek işlerin farkında değildirler ama farkında olmadıkları en önemli iki şey, robotların insan emek gücünden daha büyük maliyete sahip olduğu ve eğer insanlar işsiz ve parasız kalırsa kapitalizmin ürettiği metaları kime satacağı, hangi pazarda tüketeceğidir. Dolayısıyla insanın yapay zeka yüzünden kitlesel olarak işsiz kalması en azından kapitalist sistemde, sistemin kendisiyle çelişir ve mümkün değildir. Üstelik yapay zeka kendi alanında, yapay zeka uzmanlığı, kodlamacılık, programcılık, veri analistliği, içerik uzmanlığı, bulut mühendisliği, sosyal medya uzmanlığı, dijital pazarlamacılık vb. pek çok alanda yeni iş sahası açılmasına da neden olmuştur. Burada bir parantez açacak olursak; insanın dijital emekle elde ettiği değerler, maddi insan emeğinin ürettiği artı değerden türemektedir. Dijital ortamlarda, internette, medyada veya sosyal medyalarda pazarlanarak veya reklamı yapılmak suretiyle, üzerinden değer kazanılan metalar, sağlık, eğitim, ulaşım, rekreasyon hizmetleri, yaratıcı emeğin fikir, ar-ge ve sanat ürünleri de dahil olmak üzere, kaynakları, metaları üreten işçilerin emeğidir, tuşa basan insanların veya robotların değil. Parantezi kapayacak olursak; sosyal medya sahibi benzeri dijital finansal yatırımcılarının, reklam, finansal yatırım, komisyon ve pazarlama için tuşa basan insanların dijital emeklerinden elde ettikleri artı değeri ise metayı üreten firmalardan tahsil ettikleri bir tür maddi emek dışı rant geliri olarak kabul eden düşünürler (Adam Arvidsson, Eleanor Colleoni) de vardır. Bu durumda, dijital emeğin var oluş nedeninin zaten maddi emek olduğu argümanıyla yola çıkılarak, tekno kötümser yaklaşımları çürütmek için de alan açılır. Mülkiyetçi sosyo ekonomik sistemde, robotik otomasyonla bütün insanların işlevsiz ve işsiz kalacağını düşünen tekno kötümserlere de bir miktar hak verecek olursak; bütün insanların olmasa da, emek yoğun alanda çalışan, hatırı sayılır sayıda insanın yapay zeka yüzünden işşiz kalacağı gerçeğinin altını tekrar çizebiliriz.
Toplumsal üretimde emek yüzdesini yükseltmiş olan yapay zekanın, mülkiyetinin azınlığın elinde olması nedeniyle işsiz kalmış olan kitlelerin, herbir bireyi, aynı zamanda, bulundukları ülkenin resmen vatandaşıdırlar. Ülkenin başka ülkelerin vatandaşlarının ya da ordularının istilasına uğramadan ayakta kalma nedeni, çalışan veya işsiz kalmış olması farketmez, kendi öz vatandaşlarının varlığıdır. Bağımsız bir devletin, aynı şekilde, bütün vatandaşları da, eşit olarak, düşüncesel ve ekonomik bağımsızlıklarını sağlayamamışlarsa, fikirleri ve vicdanları ve gelirleri bir takım emperyalist global yapılara ipotek et(tiril)mişlerse, o devlet, dış güçlerden çok daha büyük olarak iç güçlerin tehdidi altında kalır. Bu yüzden çalışarak gelir edinen vatandaşın nasıl ki devlete vergi borcu varsa, devletin de yapay zekanın mülkiyetine sahip olamadığı için işsiz kalan veya çalışan hiçbir ayırım olmaksızın bütün vatandaşlarına, gıda, barınma, emniyet, iletişim, eğitim ve sağlık gibi temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayabileceği, topluma cinsiyeti, etnik kökeni, inançları veya siyasi görüşleri nedeniyle dışlanma korkusu olmadan eşit ve onurlu bireyler olarak katılabilmesini sağlayabileceği bir vatandaşlık temel geliri borcu vardır. Vatandaşlık temel geliri, özellikle de kadın vatandaşların, cinsiyet ayrımı temelli işleri reddetmek veya kabul etmek, eşit ve hakkaniyetli ücret, insana yakışır çalışma koşulları konularında da ellerini güçlendirir.
Sonuç olarak, tarım, sanayi ve bilişim devrimlerini gerçekleştirmiş olan teknolojinin gelişmesi, ilerlemesi, bilimin ilerlemesinin bir sonucudur ve bu ilerlemenin mutlak iyi ya da mutlak kötü olması, toplumların sınıfsal yapılanmasına ve üretim araçlarının mülkiyet yapılanmasına bağlıdır. Eğer ki üretim araçlarının mülkiyeti, toplumun küçük bir yüzdesinin elindeyse, teknolojik gelişim, bütün atılımlarıyla bu statükonun korunmasına ve geliştirilmesine yönelik olarak hizmet eder. Bu hedefe ulaşma yolunda, orman, deniz, temiz su kaynakları, tarım toprakları vb. doğal kaynakların ve yaşam alanlarının kirletilmesinde ve yok edilmesinde de, teknoloji, azınlığın kâr hırsıyla, dolaylı veya doğrudan doğruya bir araç olarak kullanılır. Teknolojinin eşitlikçi, sağlıklı ve savunulabilir gelişiminin yolu; üretim araçları sahibi seçkin zümrelerin mülkiyetindeki yapay zekanın, insana, dolayısıyla geniş vatandaş kitlelerine mal etmiş olduğu işsizlikten kaynaklanan gelir kaybının, tekrar kitlelere geri döndürülerek, kitlelerin de ekonomik bağımsızlıklarıyla birlikte yaşam seviyelerinin adaletli olarak yükseltilmesindedir. Bu durum, üretim araçları mülkiyetlerinin kitlelere yayılmasıyla ve vatandaşlık temel geliri uygulamalarıyla gerçekleşebilir.
Kaynaklar:
1-Robotlar İşimizi Elimizden Alacak mı ? – Arif Koşar – Kor Yayınları
2-Küresel Dijital Ekonomide Emek – Ursula Huws – Yordam Kitap
Ümit Şenel
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.