Dostlar, maalesef ülkemizde sanatın ne olduğu konusu çok iyi bilinmemektedir. Bu yüzden özellikle sanatçı ifadeleri veya yapıtları üzerinden sanatın ne olduğunu iyi bilmeyen kişilerce sanatçıya haddini bilmemek gibi sığ eleştirilere..
Dostlar, maalesef ülkemizde sanatın ne olduğu konusu çok iyi bilinmemektedir. Bu yüzden özellikle sanatçı ifadeleri veya yapıtları üzerinden sanatın ne olduğunu iyi bilmeyen kişilerce sanatçıya haddini bilmemek gibi sığ eleştirilere rastlanmaktadır. Üstelik hiçte hoş olmayan tavırlar almaktalar.
Buna örnek bir olay geçtiğimiz hafta basına yansıdı. Habere göre Sanatçı Sayın Serkan Bayer bir sanat derneğinin tarafından yurtdışında bir sergiye katılıma davet edilmiş. Resimler teslim edilmiş. Ancak sergi tarihi yaklaşırken Bayer’in resimleri müstehcen bulunarak sergiden çıkarılmış. Ben sanatçı Bayer’in resimlerini görünce bu yazıyı kaleme almak sorumluluğunu hissettim. Önce insan için sanat nedir?
İnsanın sanat ile ilişkisi genlerin en ilkel dönemlerinde oluşturduğu temel bir yönelime dayanır. Genler, hücreden itibaren tüm canlı türlerin oluşumunda “Haz ilkesi” denilen temel bir yöntem uygular. Bu ilke sadece insan üzerinde ekstra olarak güzellik talebi, estetik kaygı oluşturmuştur. İşte sanat da bu estetik kaygının ünik bir uzantısıdır. Ayrıca sanatın oluşumunda antropolojik, sosyolojik, psikanalitik ve psikolojik çok enteresan ve zorunlu gerekçeler de vardır. Ancak bunlar farklı ve çok ayrıntılı konulardır. Dolayısıyla ben burada sanatçının neden hadsiz olduğunu açıklayacağım.
Öncelikle sanat bizzat kendisi haddi aşmak içindir. Dolayısıyla hadleri aşabilsin diye sanatçıya had çizmez. Bu hadsizliğin doğru ve de zorunlu gerekçesi vardır
Bugün adına sanat dediğimiz form ve renk düzenekleri başlangıçta iletişim, korku ve inanç temelli mitolojik vs. varları sembolleştirme uğraşıydı. Çoğunlukla psikolojik faydası vardı. Son yüz küsur senedir bilimde, özellikle Freud’dun psikanaliz kuramından sonra insan psikolojisinde eksen değişti. Daha önce ruh hastalıkları, cinler, şeytanlar gibi dış unsurlara bağlanırdı. Ancak tüm ruh hastalıklarının Freud’un tanımladığı bilincin alt ve derin katmanı olan bilinçaltından kaynaklandığı ortaya çıktı. Freud’un bilinçdışına ilişkin bu teorisi günümüzde nörobilimsel olarak da doğrulandı.
“Bilinç durumumuz beynin etkinliklerinin yalnızca çok az bir bölümüne bağlıdır. Eylemlerimiz, inançlarımız ve eğilimlerimiz beynimizin bilinçli erişme tümüyle kapalı ağlar, yani bilinçdışı tarafından yönetilir” David Eagleman Beyin, senin hikayen s87
Kısaca o zaman olduğu gibi şimdide bilinçdışının kontrolünde hareket ediyoruz. İnsana ilişkin bu bilimsel gelişmeler sanata da yansıdı. Adeta ilkel dönemlerdeki misyonuna bu kez bilimsel yapıda geri döndü. İlkel dönemlerde metafizik güçleri sembolleştirmek için kullanılan sanat uğraşı, artık bilinçaltı itkilerin dışavurumuna da araç oldu. Böyle olunca da sanat, sanatçı için özgür ve sınırsız bir alana dönüştü. Ayrıca sanatın psikolojik, etkisi tek taraflı da değildir. Günümüzde müzik resim gibi güzel sanat dalları, psikolojik rahatsızlıkların teşhis ve tedavisinde de kullanılmaktadır.
Sanatın asıl en önemli misyonu kitleseldir. Sanatçı, toplum katmanları arasında olan ilişkilerdeki yetersizlik, eşitsizlik, haksızlık gibi çeşitli nedenlerden doğan sosyal gerilimlerde, huzursuzluklarda topluma sözcü olur. Söylenemeyen, dile getirilemeyen unsurları, rahatsızlıkları estetik bir biçime sokarak kah düşündürerek, kah güldürerek dile getirir. Tıpkı bir elektrik sigortası, bir emniyet supabı gibi sosyal yapıyı koruyucu bir işlevi vardır. Bu misyonundan dolayı sanattaki sınırsız özgürlük, sanatçıya verilen bir özgürlüktür. Yoksa sanatın elbette kendini tanımlayan ve neyin sanat olabileceğini belirleyecek ölçütleri vardır ve zorunludur. Bu nedenle sanatçıya haddini bildirmek kimsenin haddi değildir. Yalnızca sanatın haddidir. Yani sanat eleştirmenleri, teorisyenleri gibi sanat insanlarının, otoritelerin işidir.
Şimdi gelelim sanatçı sayın Serkan Bayer’in olayına. Tabi ben bu olayı tarafların medyaya yansıyan beyanatları üzerinden irdeleyeceğim. Bu olay, yukarıda da belirttiğim gibi yetersiz sanat bilgisine dayanan bir değerlendirme ve yanlış karar vermedir. Birincil yanlış müstehcen de olsa eserler kamuya açık alanda değil sanat mekanında sergilenecektir. Bu atlanmıştır. Aslında daha üzücü olanı bir sanat derneği yetkililerin eserleri müstehcen olarak nitelendirmesidir. Müstehcen; Açık saçık, edebe aykırı TDK
Müstehcen sözcüğü doğrudan cinsellikle ilgilidir ve kültürlere göre farklılık gösterir. Yapıtlarda ve ifadelerde müstehcenliği amaç belirler. Geçerli bir amaç olmadan cinsel organlar ve fonksiyonları doğrudan kendi isimleriyle veya çağrışım yapacak şekilde ifade edilirse, müstehcendir. Ancak geçerli bir amaç varsa durum çok farklı hale gelir. Örneğin anatomi derslerinde cinsellik ve organlar en küçük ayrıntısına kadar gösterilir ve anlatılır. Ama asla müstehcen değildir. Bu durum sanat eserleri için de geçerlidir.
Sanatçı Bayer’in de resimlerinde entelektüel bir amacı vardır. Onun için yapıtlarındaki doğum görüntüleri Jinekolojik yani bir doğum esnasında bebek görselleri değildir. Çünkü doğurulanları temsil eden heykeller bebek değil, sırt üstü yatar vaziyette yetişkin insan heykelleridir. Heykellerin birisi de hamile kadın figürüdür. Bunlarda gösteriyor ki Bayer’in konu ettiği doğum, eşey üreme sistemi gereği oluşan cinsellikle ilgili değildir. Aslında sanatçı burada, insanın nasıl var olduğuyla değil, onun ontolojik varlığının nedenine cevap arıyor, anlamlandırmaya çalışıyor. Hamile kadın figürü ile de bu varoluşun bir döngü olduğunu vurguluyor.
Heykellerin sırt üstü pozisyonu, hareketsiz, pasif durumdur. Bununla da var oluşumuz isteğimiz dışında bize dayatıldığını, bilinmeyen bir alandan metazorik olarak geçirilip varlık alanına geldiğimizi, ölümle de yine bilinmeyen alana döndürüldüğümüzü vurguluyor. Kısaca doğumu ve ölümü metaforik olarak işliyor.
Sonuç olarak, resimlerin ne ön katmanında (yüzeyde) ne de arka katmanında(içeriği, konusu) müstehcenlik yok. Belli ki “doğum” ismiyle ilişkilendirilmiş, cinselliği çağrıştırdığı düşüncesiyle müstehcen olarak tanımlanmış. Eğer öyleyse durum üzücüdür. Zira çağrışımla müstehcenliğe karar vermek hem sanatı iyi bilmemek, hem de insanı tanımamaktır. Çünkü çağrışımla müstehcenliğe karar verilirse, başta salatalık, muz, şeftali gibi birçok meyve sebze olmak üzere sayısız nesne müstehcen kategorisine girer. Bu edep ahlak meselesi değildir. Her türlü çağrışım, insan beyninin milyonlarca yılda geliştirip kullandığı bir yöntemdir. Asla engellenemez bir yapılanmadır. Bu bilimsel bir sonuçtur.
Mustafa Günen
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.