İktidarların toplumları daha kolay yönetmeleri bağlamında, araç olarak kullandıkları dini ideolojileri siyasallaştırma yöntemi, yönetilenlerin seküler ve bilimsel değerleri daha çok ön plana aldıkları Aydınlanma dönemlerinde etkisini yitirir. Bu dönemlerde iktidarlar,..
İktidarların toplumları daha kolay yönetmeleri bağlamında, araç olarak kullandıkları dini ideolojileri siyasallaştırma yöntemi, yönetilenlerin seküler ve bilimsel değerleri daha çok ön plana aldıkları Aydınlanma dönemlerinde etkisini yitirir.
Bu dönemlerde iktidarlar, sahip oldukları devasa maddi teşvik gücünün ve medyalarının da desteğiyle, ya bir takım bilim insanlarını devşirerek ya da bir takım felsefe teologlarına kurgu hipotezler ürettirerek, bu sefer de bilimin kuramlarını çarpıtmak suretiyle, siyasal dini ideolojilerinin savlarının ispatı için araç olarak kullanma yöntemini denerler. Üstelik; Doğu felsefesinin maddeci diyalektik düşünceye köken oluşturan yaklaşımları dahi, doğaüstü metafizik düşüncelere alt yapı oluşturmak üzere çarpıtılır. Hatta, Batı’da, bilimin, özellikle de kuantum biliminin çarpıtılmasının, ruhçuluk, parapsikoloji ve Doğu mistisizmi ile harmanlanmasıyla oluşturulan, Scientology, Moonculuk, Osho, Yehova Şahitliği, Transandantal Meditasyon vb. bir takım yeni dini inanışların trend olmasının yolu açılmaya başlanmıştır. İktidarların desteklediği medyalardan yansıtılan görüşlerde de; yeni din akımlarının ortaya çıkmasının gerekçesi olarak; ‘’maddecilik ve akılcılığın temellendirdiği modernite anlayışının duygusal ihtiyaçlar karşısında yetersiz kaldığı’’ iddiası ön plana çıkarılır.
Astrolojinin astronomi gibi,parapsikolojinin de psikoloji gibi, pozitif bir bilim dalı olduğuna, ezoterizmin, okültizm ve spritüalizm (ruhçuluk) in sosyal bilimlerin dalları olduğuna, meditasyon, yoga, akupunktur, Thai Chi, Reiki vb. Güneydoğu Asya kökenli gizemci (mistik) – metafizik disiplinlerin bilimsel tıbbın bir parçası olduğuna, belirli bir eğitim düzeyinin üzerindeki insanlar dahi inandırılmıştır. Doğa üstü, soyut hipotez ve hükümlere dayalı olan düşünce akımlarından, sahte bilimlerden, alternatif tıptan, şifacılıktan beklenti ummaları sağlanmıştır. Üstelik bu beklenti, bu gizemci disiplinlerin, ülkenin ve dünyanın hiçbir ciddi bilimsel ve tıbbi akademi, fakülte, enstitü, kurum ve kuruluşlarında, hiçbir fakülte, kürsü ve anabilim dalına sahip olmamalarına rağmendir. Neoliberal iktidarların fonladığı birtakım post modernist kuramcılar tarafından, pozitif sosyal ve doğa bilimlerine, ‘’araçsal, totaliter, ve katı determinist ‘’ vb. nitelikler yüklenmiştir. Ve evrensel akıla, gözleme, ölçüme, deneye tekrara, istatistiğe, ve ispata dayalı, en güvenilir yol gösterici olan bilim yerine, öznel bilincin iradesine dayalı, doğa üstü varlık, güç ve olgulardan nemalanan, insanları yaşamın ve üretimin somut ve nesnel gerçek koşullarından uzaklaştırarak, aşkın evrenlerden, hurafi, mistik ve bilinç dışı ruhsal çözümlemeler beklentisine sokan, görecelikçi neo liberal post modern yaklaşımlara, son yıllarda bir yenisi eklenmiştir.
Son yüz elli yıldır iletişim, elektrik – elektronik, bilgi işlem, fiber optik, manyetik rezonans görüntüleme, tomografi, tıp, nükleer tıp, nükleer reaktör, uzay ve nükleer savaş teknolojilerinin de temel çıkış noktası olan, kuantum fiziği biliminin somut ve nesnel kanıtları çarpıtılarak, bir takım ezoterik öğretilerin çıkış veya dayanak noktası olarak gösterilmek istenmektedir. Kuantum fiziği ya da kuantum mekaniği, fermiyon (elektron, proton, nötron) adı verilen atom altı parçacıklar ile onların anti maddeleri arasındaki enerji ve dalga – parçacık dönüşüm ilişkilerini inceleyen pozitif bir bilim dalıdır. Kuantum mekaniği, Newtonda zirveye ulaşan, atom üstü evrendeki klasik mekaniğin, atom altı evrende eksik kalmış yanlarını tamamlar. Kuantum mekaniğinin kuantum teologlarınca çarpıtılma örneklerine gelecek olursak; Newton’un zamanı ve mekanı mutlak sayan, atom üstü evrendeki klasik mekanik anlayışının yerine, Einstein’in zamanı ve mekanı görecelileştiren rölativite kuramını, maddeci ve evrensel gerçekçi, nesnel düşünceye karşı, toplumsal yaşama uygulanacak öznel idealist felsefi bir alternatif olarak açıklarlar. Antik Helen Sofist düşünür Protogoras’ın, düşünceler ve inançlar özneldir, kişiye göre değişir anlamında kullandığı, ‘’İnsan her şeyin ölçütüdür.’’ sözüne de gönderme yaparak, insanların birleşik akılla ortak bir paydada bir araya gelerek oluşturacakları kooperatifçi dayanışma gücünü ve sömürüye karşı birlik olarak mücadele verme ruhunu zayıflatmayı amaçlarlar. Benzer şekilde kuantum mekaniğinin Kopenhag ekolüne göre; ‘’Bir elektronun ya da fotonun bir özne tarafından gözlenmediği sürece herhangi bir konuma sahip olmadığını ve ancak gözlem sonucu verili bir noktada cisimleştiği ve gerçeklik ancak bir özne tarafından gözlemlendiğinde var olur.’’kuramını, Heisenberg’in, ‘’Atomun, bir öznenin onu ölçünceye kadar bozunduğunu bilmemesi’’ kuramını, insandan yani özneden bağımsız maddi bir gerçekliğin bulunmadığı şeklinde, öznel idealist bir düşünce yolunun taşlarını döşemekte kullanırlar.
Newton mekaniğinin kesinlikçi, belirlenimci ve öngörülebilir evren anlayışının (ilk hızını, ivmesini ve konumunu bildiğimiz her cismin herhangi bir zaman sonra da hızını ve konumunu kesin olarak bilebiliriz.) yerine konan, Heisenberg’in atom altı evrende, proton, nötron ve elektronların sürekli kimlik değiştirmeleriyle, aynı anda farklı yerlerde olabilmeleri ve aynı anda hem yerlerinin hem de hızlarının tespit edilemeyecekleriyle ilgili belirsizlik ilkesinin, felsefi alanda çarpıtılmasının sonucu ise, bir şeyin kendisinden başka bir şeyle özdeş olamayacağını ifade eden özdeşlik yasasının, dolayısıyla da diyalektik maddeci görüşün etkisiz kılınması ve kuantum teologlarınca metafizik inançlara dönüştürülecek olan idealist yaklaşımların önünün açılmasıdır.
Atom altı kuark ve fotonların hem dalga hem de parçacık yapısında olabilmeleri, çarpıtılarak, idealist bir düşünce akımı olan, bilinç ve madde düalizminin olumlanmasına alt yapı hazırlar. Atom altı maddelerin gözleyene göre konum değiştirmesi özelliklerine yönelik olarak da, atomlara bir bilinç yüklemesi yapılır. ‘’Dalga ve parçacık gibi birbirine indirgenemeyen iki varlık arasındaki birleştirici güç, onları geri dönülmez birlikteliktelikteki bir varlığa dönüştürür.’’ şeklinde tezler oluştururlar ve bu tezlerden sonraki adım ise, bütün bilinç ve maddeleri bir arada bütünsellik halinde tutan mutlak evren bilincine yani Tanrı’ya ulaşmaktır. ‘’Birey olan insanlar da atom altı parçacıklar gibi alt benlikler topluluğu olarak, aslında tek bir benlik olan mutlak ruhta (Tanrı) birleşiriz.’’ çıkarımına varırlar. Kuantum felsefecisi Danah Zohar, ‘’Kuantum Benlik’’ adlı kitabında ‘’Geçmiş deneyimler ile şimdiki deneyimler atom altı parçacıklarda dalga desenleriyle kuantum hafızaya kaydedilirler. Biz ölünce bu kayıtlı atomlar evrene karışacak ve ruhları oluşturacak.’’ demektedir. Buradan çıkardığı sonuca göre; tüm varlıklarla birlikte insanlar da öldükten sonra atomlarında kayıtlı olan benlikleri yani ruhları evrende yaşamaya devam edecekler ve sonunda evrensel pan ruh ile irtibata geçeceklerdir. Bu ruhları da kuantum teologları astral beden olarak adlandırırlar. Bu yaklaşım, insanların ruhları aracılığıyla bedenlerini terk edip astral seyahat yapma inançlarının yolunu açar.
Kuantum dolanıklık teorisine göre; birbirleriyle ilişkisi olmuş olan atom altı parçacık ya da dalgalar birbirlerinden ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, bir tanesi bir özne tarafından gözlendiğinde, diğerinin bundan mutlaka haberi olur ve durumunu, anında gözlenen parçanın tersi olarak dönüştürür. İşte burada devreye giren kuantum teologları, atomlarımıza pozitif mesajlar yükleyerek, evrende irtibatlı olduğumuz süper pozisyon atomlarımıza pozitif enerjiler gönderebileceğimizi iddia ederler. Ama, bir tarafta pozitif yükleme yapılan kuantum parçacığının diğer taraftaki irtibatlı olanının tersine yani negatife dönüşeceğine dair olan paradoksu göz ardı ederler. Bu teori ayrıca, Big Bang teorisiyle birleştirilerek, ‘’Nasıl ki evren tek bir atom altı parçacığın dönüşümünden oluştuysa, evrendeki tüm atomlar ve parçacıklar birbiriyle dolanıklıktan kaynaklanan bilinçli bir etkileşim içindedirler ve dolayısıyla oluşturdukları evren bir bütün olarak en üst bilinci yani Tanrıyı oluşturur, evrendeki her şey de Tanrı’nın bir parçasıdır.’’çarpıtmasıyla, metafizik panteist yaklaşımlara devşirilir.
Sonuçta; kitleler genel olarak, pozitif doğa ve sosyal bilimlerin derin mantıksal çözümlemeleri, yüksek matematiksel formülasyonları içeren, karmaşık ve kapsamlı açıklamaları yerine, mistik ve ezoterik, yüzeysel ve basit mitlerle, inançlara dayandırılmış açıklamalarla tatmin olmaya, çok daha fazla yatkındırlar. Üstelik, yaşam mücadelesi sürecinde, derin ve kapsamlı bilimsel bilgileri araştıracak zamanları ve maddi güçleri de oldukça sınırlıdır. Bu yüzden kolay ulaşılabilir, kolay anlaşılabilir bilgilere yönelmek ve her şeyin nedeni ve yaratıcısı, aynı zamanda sonuçlandırıcısı olan bir evrensel mutlak akla, kendi öznel ve toplumsal akıllarını ipotek ettirmek, onlara göre, en güvenilir, sığınılabilir ve en kolay çözüm (kaçış) yolu olarak görünecektir. Bu fırsattan istifade edecekler tarafından, kuantum fiziği, astronomi, psikoloji gibi pozitif bilimler, popülerleştirilerek, kuantum teolojisi, kuantum felsefesi, astroloji, parapsikoloji ve benzeri ezoterik disiplinlere meşruiyet kazandırma aracına dönüştürülecektir. Haliyle bu durumda; toplumları siyasal din ideolojisi ile rahatça yönetmek isteyen iktidarlar, mevcut siyasal din ideolojilerinin yığınaklarını, çarpıtılmış bilim argümanları desteğiyle güçlendirmek için fırsat bulmuş olurlar. Ayrıca, iktidarların ellerinde mevcut bulunan ideolojiler, eğer ki bilim ve nesnel doğa yaşamından tamamen koparak etkisini yitirmişse, bu sefer de, nesnel yaşam koşullarının, çarpıtılmış bilimsel argümanlara göre uydurularak kurgulanmasına olanak sağlayan yepyeni mitolojiler oluşturulacaktır.
Pozitif bilimlerin gerek atom üstü, gerekse atom altı evrende gerçekleşen her türlü olguyu; sadece ve sadece kütle çekim kuvveti, elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet adı verilen dört temel kuvvet ile açıkladığını, bunların dışında evrene gönderilen enerjiler, telepatik ve tele kinetik kuvvetler vb. açıklamaları kesinlikle kabul etmediklerini, bunların hiçbir zaman ve hiçbir yöntemle bilime alet edilerek asla doğa üstü açıklamaların geçerli kılınamayacağını, aklımızdan çıkarmamalıyız.
Günümüzde gerek dünyada, gerekse uzayda yer alan yüksek teknolojik yapılar ve araçlar halen, kesintisiz, belirlenimci (determinist) ve görecesiz yapıdaki klasik Newton mekaniği prensiplerine göre inşa edilmektedir. Atom altı dünyada da eksikleri, kesintili, belirlenimsiz ve göreceli yapıdaki kuantum mekaniği prensipleri tamamlamaktadır. Bir uydu, uzayda yörüngeye oturtulurken klasik Newton fiziği yasaları uygulanır ama konum belirlemede; GPS uydularıyla iletişim kurarak yapılan hesaplarda, Einstein’ın kuantum fiziği formülleri kullanılır. Kuantum mekaniği atom üstü dünyada klasik mekaniği geçersiz kılarak yerine geçemez. Kaygı, arzu, cesaret, aşk, yaratıcılık, ihtiras, paylaşımcılık, hoşgörü, adalet vb. soyut kavram ve fikirler parçacık veya frekans özelliğine sahip değildirler. Bir kardeş, hukuk dışı bir eylemde bulununca, masum olan ana baba da, diğer kardeşler de, atomsal bağıntılarından dolayı, kuantum mekaniği yasalarına göre suçlu olarak ilan edilip tutuklanamaz. Yasalar, mülkiyetler, üretim ve toplumsal yaşam birlikteliği, belirsizlik, görecelilik, kesintililik kavramlarına göre düzenlenemez. Kuantum bilimi ezoterik felsefe ya da dine dönüştürülemez, alt yapı olarak dayandırılamaz.
Yaşar Nuri Öztürk’ün ifade ettiği ‘’Allah ile aldatma’’ yönteminin yetersiz kaldığı zamanlarda, kuantum teologları devreye girmektedir. Kuantum teologları tarafından, Newton mekaniğini aştığını, sanki onun bir alternatifiymiş gibi yerini aldığını iddia ettikleri, ‘’kuantum mekaniği ile aldatma’’ yaklaşımıyla, atom üstü dünyada da süreksiz, belirlenimsiz ve göreceli, metafizik bir anlayış devreye sokulmak istenmektedir. Gerek ülkemizi, gerekse dünyayı gelecekte tekrar Ortaçağ zihniyet koşullarına sürükleyebilecek, nesnel yaşam ve üretim koşullarından kopuk ve bir takım sömürgenlerin çıkarlarına hizmet edecek, yepyeni mitolojilerin önünü açmamak için, gerçek bilim ve çarpıtılmış bilim arasındaki farkları çok iyi araştırarak , kitlelere anlatabilmek, Cumhuriyet aydınlarının boyunlarının borcudur.
Arkansas Üniversitesi’nde fizik dalında, emeritus (onursal) profesör ünvanına sahip olan, Art Hobson, Kuantum Öyküleri adlı kitabında (Say Yayınları) şunları söylüyor; ‘’Kuantumdan esinlenen sahte bilim, duyu ötesi algıdan alternatif tıbba kadar hayret verici fakat sorgulanabilir iddiayı destekler. Kitabevi yöneticilerinin ve kütüphanecilerin, bir kitabın ‘’new age’’, ‘’din’’ ve ‘’kuantum fiziği’’ raflarından hangisine koyulacağını şaşırdığı bu dönem bilim için iyi bir zaman değildir.’’
Yazımızı, kuantum fiziğinin atom üstü evrende suistimal edilmesini karikatürize eden meşhur bir fıkrayla sonlandıralım. Heisenberg otobanda yüksek hızda otomobil kullanırken yanında oturan arkadaşı onu uyarmak amacıyla sorar, ‘’Kaç kilometre hızla gittiğimizi biliyor musun?’’ Heisenberg; ‘’Hayır, hızımızı bilmiyorum ama nerede olduğumuzu biliyorum.’’ der. Kadrana bakan arkadaşı heyecanla; ‘’Saatte tam 160 km. hızla gidiyoruz.’’ der. Bunun üzerine Heisenberg; ‘’Vay canına, şu anda hızımızı biliyorum ama bu sefer de nerede olduğumuzu bilmiyorum.’’ der.
Ümit Şenel
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.