Bir zamanlar cinler vardı. Dünya insanlara dardı. Cinler top oynardı eski hamam içinde. Bir masal buldum ki… Cin, peri, tılsım tamam içinde. Bu masalı dinleyenin kalmaz derdi, bana ninem böyle..
Bir zamanlar cinler vardı. Dünya insanlara dardı. Cinler top oynardı eski hamam içinde. Bir masal buldum ki… Cin, peri, tılsım tamam içinde. Bu masalı dinleyenin kalmaz derdi, bana ninem böyle derdi… Duyan gelsin, duyan gelsin. Duyan geldi, duyan geldi. Aç köpek fırın duvarını deldi. Bu masalı okuyun, hiç derdiniz kalmasın. Masal okumayanlar arkadaş bulamasın… Ah, ah kimse aç kalmasın, kimse yoksul olmasın. Bu masal bir yoksulun masalı. Bir kitapta buldum onu bu salı. Salı sallandı, masal ballandı, okumayı sevenlere yollandı.
Bir zamanlar bir şehirde yoksul bir balıkçı varmış. Her gün denize üç kez ağ atar, tuttuğunu satar, geçinmeye çalışırmış. Yine bir gün açılmış engine. Ağını bir atmış, bekleyip çekmiş. Ağ epey ağırmış. Bol balık tuttuğunu sanmış. Ama nafile… Bir manda ölüsü çıkmış denizden. Bizimki hemen kürekleri çekip hızla, kıyıya ulaşmış… Sonra gömmüş leşi. Bir yandan da söyleniyormuş: ‘Başka bir balıkçıyı da kandırma… Suyu da bulandırma…’ Yeniden açılmış denize. Atmış ağını. Biraz sonra ağırlaşmış ağ. Ama ne yazık kırık kayık parçalarıymış yalnızca. Balıkçı onları da kıyıya taşımış. ‘Bir yoksul yakacak olarak kullanır,’ diyormuş kendi kendine.
Son kez ağı atarken tasalıymış. Yürekten dua edip atmış ağı denize. Ağı çekince ne görmüş biliyor musunuz? Altın gibi pırıl pırıl parlayan bir şişe. Yalnızca bir şişe varmış ağda ama öyle ağırmış ki. Balıkçı şişeyi evirip çevirmiş. Şişenin ağzında mühürlü bir tıpa varmış. Balıkçı değerli bir şey bulmanın sevinciyle acele acele çekmiş kürekleri…
Kıyıda balıkçı, şişenin tıpasını açmak için var gücüyle uğraşmış. Sonunda bıçağıyla kaldırıp açıvermiş. Şişeden pis kokulu bir duman çıkmaya başlamış. Balıkçı bu kokuyu duymamak için uzağa koymuş şişeyi. ‘Bu duman boşalınca şişeyi iyi bir fiyata satabilirim,’ diye düşünüyormuş. Ama duman yavaş yavaş biçim kazanıp bir dudağı yerde, bir dudağı gökte bir yaratık olmuş. Balıkçı korkudan titremeye başlamış: “Ne… Nesin sen?” O dev mi, cin mi anlaşılmaz yaratık gök gürülder gibi gülmüş. “Ben çok yetenekli ve güçlü bir cinim. Güçlerimi kötüye kullandığım için bu şişeye hapsedildim.” Balıkçı, “Şimdi özgür olduğuna seviniyorsun değil mi?” demiş. Cin, “Öyle seviniyorum ki şimdi seni öldüreceğim,” diye yanıt vermiş. Balıkçı afallamış, “Öldürecek misin? Peki ama neden?” Cin olduğunu söyleyen yaratık çöküp oturmuş kuma. “Bak anlatayım,” demiş. “Beni şişeye kapattıkları yüz yıl ve onu izleyen yüz yılda, beni kurtarana dünya krallığı verecektim, kimse kurtarmadı. Ondan sonraki üç yüz yıl beni kurtarana dünyadaki bütün gizli defineleri göstereceğim, dedim. Beni yine kimse kurtarmadı. Üç yüz yıl önce beni kurtaranı öldüreceğim, dedim… Ve beni sen kurtardın.” Balıkçı, “İyi ama bu haksızlık,” demiş. Cin, “Üç gün içinde değiştirebilirdim yapacağımı, acele etmeseydin,” demiş. “Ama sana bir ayrıcalık tanıyacağım, nasıl ölmek istediğini sen seç…” Balıkçı, “Bir dakika izin ver bana,” demiş. Bir dakika düşünüp, sonra, “Peki ama senin o şişeden çıktığın ne belli,” demiş, “bu büyüklükte biri şişeye nasıl sığar? Bana anlattığın masala niye inanayım. ki…” Cin: “Seni inandırmak için şişeye girsem inanır mısın?” Balıkçı, “Giremezsin ki,” diye basmış kahkahayı… Cin daha yüksek sesle gülerek dumanlaşmaya ve şişeye dolmaya başlamış.
Balıkçı, Cin‘in şişeye girdiğine inanır inanmaz tıpayı kapatıvermiş. “İşte şimdi yeniden döndün hapishanene…” Cin yalvarmaya başlamış, “Ne olur çıkar beni… Seni zengin ederim, seni kıral yaparım.” Balıkçı dinlememiş bile, “İş işten geçti nankör cin,” demiş. “Şimdi seni bir yere gömeceğim ve nasıl tehlikeli olduğunu yazacağım üstüne koyacağım taşa ki başkası bulsa bile açmasın kapağı.” Sonra dediğini yapmaya koyulmuş.
O sırada ne olmuş biliyor musunuz? Balıkçıyı sabahtan beri dürbünle izleyen ülkenin kralı çağırtmış. “Anlat bakalım balıkçı,” demiş. “Neden yalnız üç kez atıyorsun ağını denize?” Balıkçı, “Denizdeki balıkların soyu tükenmesin, başkasına da balık kalsın diye” yanıtını vermiş. Kral, “Ya neden denizde bulduğun çerçöpü kıyıya taşıyorsun?” diye sormuş bu sefer. Balıkçı, “Hem deniz kirlenmesin, hem başkalarının ağı hırpalanmasın,” yanıtını vermiş. Kral, “Cin ile yaşadıklarını da gördüm,” demiş. “Hem iyi yüreklisin hem de akıllı. Seni bu kıyıya deniz gözcüsü atamayı düşünüyorum. Ne dersin?” Balıkçı, “O nasıl bir iş?” diye sormuş. Kral, “Şimdiye kadar yaptığın gibi ağ atıp, denizi kirleten molozları kıyıya çekeceksin. Balık çıktığında da saraya getireceksin. Her ay alacaksın ücretini.” Balıkçı kabul etmiş elbette. O günden beri, o balıkçının torunları, denizleri kirleten pet şişeleri, çerçöpü toplar…
Sen de yardım etmek istemez misin akıllı balıkçıya?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.