Bir zamanlar Çin‘de aile düzeni bugünküne benzemezdi. Delikanlılara ve genç kızlara uygun eşleri bulmak için arabulucu denilen kişilere başvurulurdu. Çoğu yaşlı kadın ve erkek olan arabuluculara, istenilen eşin özellikleri anlatılırdı. Bu..
Bir zamanlar Çin‘de aile düzeni bugünküne benzemezdi. Delikanlılara ve genç kızlara uygun eşleri bulmak için arabulucu denilen kişilere başvurulurdu. Çoğu yaşlı kadın ve erkek olan arabuluculara, istenilen eşin özellikleri anlatılırdı. Bu aracılar, zenginlik, güzellik, beceriklilik gibi özelliklerine göre seçtikleri genç kızın ve delikanlının aileleriyle konuşurlardı. Sonra da aileleri tanıştırırlardı. Bu arada hem kızın hem delikanlının ailesinden yüklü ücretler alırlardı. Adet böyleydi. Delikanlılar da genç kızlar da kendi beğendikleri kişileri eş diye seçemezlerdi bu yüzden.
Çin‘in kuzeyindeki bir köyde annesiyle yaşayan bir delikanlı, evlenme zamanı gelince aracıya başvurmak istemedi. Annesine, “Zaten paramız az,” dedi. “İstediğim gibi bir eşi ben de bulabilirim.” Annesi, “Bulacağın kızı benim de beğenmem gerekir,” dedi. Delikanlı, “Senin beğenmeyeceğin bir kızla evlenmeyeceğim anneciğim,” diye güvence verdi ona. Kadın düşünüp taşındıktan sonra, “Oğlum aklını başına devşir, bu duyulmuş şey değil. Herkes bizi ayıplar,” dediyse de sözünü dinletemedi. Delikanlı, eşini kendisi bulmak için direndi. Çevredeki genç kızları görmek için yolculuklara çıktı.
Bir süre sonra, eve sevinçle geldi. Annesine, “Hazırlan,” dedi, “iki gün sürecek bir yolculuğa çıkacağız.” Annesi bu yolculuğun nedenini sorunca, bir askerlik arkadaşının köyüne gideceklerini söyledi.
Delikanlı, askerlik arkadaşının kız kardeşini annesine göstermek istemişti. Kadın genç kızın güzelliğini, becerikliliğini beğendi. Ama davranışlarını aşırı buldu. Genç kız okula gitmişti, doğru bildiğini açıkça söylüyordu. İnanmadığı bir şeyi yapmaya zorlanmaktan yana değildi. Delikanlı, genç kızın ailesine evlenme isteğini bildirirken, delikanlının annesi, “Bizim orada böylelerine inatçı denir. Dikbaşlı denir,” diye homurdandı. Ama delikanlı, annesine kulak asmadı. Yalnız annesinin gönlü olsun diye kıza, “Benim bir tek koşulum var,” dedi, “bir yere gitmek istediğinde annemden de izin almalısın.” Genç kız, “Annenize hep saygı duyacağım, saygılı davranacağım,” diye söz verdi.
Delikanlı ile genç kız güzel bir düğünle evlendiler. Öyle iyi geçiniyorlardı ki, arabulucular bu evliliğin başkalarına örnek olmasından korkmaya başladı. Eğer herkes kendi beğenip seçtiği kişiyle evlenirse nasıl para kazanacaklardı? Delikanlının annesine gelip gidip dedikodu etmeye, gelinini çekiştirmeye başladılar. Kadın bir dinlemedi, iki dinlemedi. Sonunda o da gelinine kızmaya başladı.
Bir gün genç kadın, anne ve babasını görmek için köyüne gitmek istedi. Kocası kolayca izin verdi. Kaynanasıysa, “Akşama konuşalım,” dedi. Sonra köyün arabulucusuna akıl sordu. Akşam da gelinine arabulucudan öğrendiği şu koşulu ileri sürdü: “Git elbet ana baba evine de, kâğıt içinde ateş, kâğıt içinde rüzgâr getir geri geldiğinde.” Gelininin yüzüne şaşkınlıkla baktığını görünce, “Eğer bunları yapamayacaksan ya ana baba evine gitme, ya da geri dönme,” dedi.
Gelin ertesi sabah köyüne gitti. Aradan günler geçti. Delikanlının annesi gelininin geri dönmeyeceğine inanmaya başladı. Arabulucu kadın da eve uğruyor, yeni gelin adaylarından söz ediyordu. Yalnızca delikanlı inanıyordu karısının geri döneceğine.
Tam delikanlının annesi, yeni bir gelin adayı için arabulucuya para ödeyecekti ki gelin elinde bohçalarla çıkageldi. Delikanlının annesine, “Verin elinizi öpeyim,” dedi. Kadın hem gelinini gördüğüne seviniyor hem öne sürdüğü koşulu yerine getirip getirmediğini merak ediyordu. “Öp bakalım elimi,” dedi, “hani ben senden bir şey istemiştim.” Genç kadın gülümsedi: “İsteklerinizi yerine getirdim. Ama eşim tarladan dönsün de öyle.”
Gelinin ana baba evinden kâğıt içinde rüzgâr ve kâğıt içinde ateş ile döndüğü kısa sürede duyuldu. Bu harikaları görmek için herkes delikanlının evine geldi. Kaynanaya akıl veren aracı da. O arada delikanlı da tarladan döndü. Gelin, herkese, “Hoşgeldiniz,” deyip, “işte hepinizin önünde kaynanama isteklerini veriyorum,” dedi.
Sonra, kaynanasına süslü kâğıttan bir yelpaze uzattı: “İşte bu kâğıt içinde rüzgâr.” Sonra bir bohçadan bir kâğıt fener çıkardı, içine bir mum koyup yaktı: “Bu da kâğıt içinde ateş.”
O günden sonra genç kadını kaynanası da beğendi. Köyde de kimse arabuluculara başvurmadı…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.