Ben gezgin diye anılırım. Gençliğimde kaptandım, çok ülke dolaştım ama en büyük yolculuğumu kitaplar arasında yaptım. Ne zaman canım sıkılsa kitapların kapısını açar, istediğim ülkeye doğru uçar giderim. Bu yüzden görmediğim..
Ben gezgin diye anılırım. Gençliğimde kaptandım, çok ülke dolaştım ama en büyük yolculuğumu kitaplar arasında yaptım. Ne zaman canım sıkılsa kitapların kapısını açar, istediğim ülkeye doğru uçar giderim. Bu yüzden görmediğim ülke, gezmediğim şehir yok gibidir.
Geçen gün ünlü bir Fransız yazarının, Simone De Beauvoir‘ın mektuplarını okurken hem Afrika hem de oradaki karıncalar için yeni şeyler öğrendim. Karıncaları bilirsiniz, dünyanın hemen her yerinde rastlanan çalışkan böceklerdir. Topluluk olarak yaşarlar. Herkesin bir görevi vardır karınca yuvasında. Aklımdayken şunu ekleyeyim, bizim ülkemizde karıncalar toprak altında yaşıyorlar ama başka iklimlerde başka biçimde yuva yapanları vardır. Yaprakları birbirine ekleyenler bile görülürmüş. 6000 tür karınca varmış kitaplara göre. Bakın Simone De Beauvoir, elli yıl önce, 1952 yılının 17 Nisan tarihinde Batı Afrika‘daki Bamako adlı şehirden neler yazıyor:
“Burası büyük, kırmızı şehirleri, kocaman, yemyeşil ağaçları, insanı bütün gün terleten nemli sıcağıyla, tıpkı Güney Amerika’daki Yucatan gibi bir yer. Aslında birçok yönden cehennem gibi bir yer burası. Buna geçen hafta karar verdim diyebilirim. Gao da çok sıcaktı ama orada kuru bir sıcak olduğundan insanı terletmiyordu, bu yüzden zevkle çalışabiliyor, hem de geceleri serin gökyüzünün altında uyumaktan büyük zevk alıyordum.
Son günlerde bir iki kişi arabasıyla çevreyi gezdirmeyi teklif etti. Böylece ot ve çöpten yapılmış yuvarlak barakalı köyleri görebildik. İnsanlar istedikleri zaman bu evleri taşıyabiliyorlar, örneğin nehir taşıp da suları çevreye yayıldığı zaman.
Ayrıca karınca dediğimiz şu korkunç böceklerin yaptığı yuvalar var. Bunlar bu ottan barakalar kadar büyük, çamurdan evler. Bu karınca yuvaları eskiden yapılan büyük pastalara benziyorlar ve gerçek binalar.
Nijer nehri kıyısında bunlardan o kadar çok var ki… Bu gezintinin en güzel yanı ise kocaman, yuvarlak, alev alev bir güneş sakin ve gri gökyüzünde usul usul batarken ve kıyıda zenciler balık tutarken küçük bir kayıkla gezinmekti.”
Hemen hatırlatayım, bu mektupta anlatılan yer bugün, Mali Cumhuriyeti‘nin başkentidir. II. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Batı Afrika‘da bir Mali Imparatorluğu vardı. Dış saldırılarla çöken ve dağılan imparatorluk, uzun süre Avrupa ülkelerinden Fransa‘nın sömürgesi olarak yaşadı. Bağımsızlığını 1958 yılında kazandı, 1959 yılında Mali adını aldı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.