Bir gün başımdan esti kavak yelleri. Nasip kısmet diye düşüp yola, gezdim gurbet elleri. Az giderek, uz giderek, inişlerde ter dökerek, yokuşlarda tırnak sökerek ulaştım bir sazlığa. Bir ördek vak..
Bir gün başımdan esti kavak yelleri. Nasip kısmet diye düşüp yola, gezdim gurbet elleri. Az giderek, uz giderek, inişlerde ter dökerek, yokuşlarda tırnak sökerek ulaştım bir sazlığa. Bir ördek vak dedi, şu sıcağa bak dedi. Gün sıcaktır yaz hali, istemez yağı balı… At gölgeye bir halı, dinle bizden masalı…
Bir varmış, bir yokmuş, Diyarbakır’da bir yoksul ana oğul varmış. Öyle yoksulmuşlar ki oğulun başı kel olmuş da doktora gidememişler. İşte bu kel oğul her gün bir tarlada çalışmaya gidermiş. Çalışmaya gitmeden önce de bir tuzak kurar, eğer bu tuzağa düşen bir kuş olursa, kuşu anasına götürürmüş. Bir gün tuzağına bir serçe düşmüş. Oğlan kuşu tuzaktan çıkarırken kuş dile gelip demiş ki: “Bırak beni.” Oğlan, “Bırakmam!” demiş, “seni anama götüreceğim!” Serçe, “Anan beni ne yapacak?” diye sormuş. Oğlan, “Pişirip yiyecek,” deyince de, “Aman kel oğlan, aman keçel oğlan,” diye yalvarmış, “benim bir lokma etim var. Anan beni yerse dişinin kovuğuna gitmem. Bırak beni.” Kel oğlancık demiş ki: “Yaa, seni bıraktığımı duyarsa anam bana kızar.” Serçecik, kel oğlancığı yatıştırmış: “Kızmaz kızmaz… Eğer kızarsa benim yuvam Benusen denilen Diyarbakır surunun üstünde, gelir beni anana götürürsün.”
Akşam Kel oğlancığın anası, olayı dinleyince çok kızmış, oğlanı evden kovmuş. Demiş ki: “Git, bana o serçeyi getir de pişirip yiyeyim.” Oğlan iki gözü iki çeşme gitmiş Benusen‘e. Serçe oğlanı görünce, “Yuvamın yanındaki şu değneği al,” demiş. “Yere vururken ‘Tık sopam’ de, anan seni eve alır.” Oğlan ne desin, almış değneği düşmüş yola. Eve gelince kapıda değneği yere vurup, “Tık sopam,” deyince ortaya bir gümüş tepsi çıkmış. Üstünde çeşit çeşit yemekler, meyveler. Anası kel oğlanı içeri almış. Yemekleri de. Sonra oğluna demiş ki: “Aman oğlum, bu değneği kimseye gösterme elinden alırlar.” Anasının sözünü kaç gün dinlemiş dersiniz bizim delikanlı? İki gün. Üçüncü gün gitmiş Diyarbakır paşasına. “Paşam cuma namazından sonra tüm halka ve izniniz olursa size Urfa Kapı’daki düzlükte ziyafet vermek istiyorum,” demiş. Paşa, delikanlının halinde böyle halka ziyafet verecek bir zenginlik görememiş. Ama gönlü kırılmasın diye, “Olur,” demiş. Cuma günü halk oraya toplanmış ama ne yemek var ortada, ne aşçı, ne sofra. Tam delikanlıya, “Bizimle alay mı ettin sen?” diye bağırmaya hazırlanırlarken, delikanlı, “Tık sopam,” diye değneği yere vurmaya başlamış. Tepsiler ardı ardına sıralanmış. Herkesin parmağı ağzında kalmış. Yenilip içildikten sonra, paşa demiş ki: “Bu sopa bana gerekli, ne kadar para istersen vereyim.” Razı olmamış delikanlı, kim razı olur ki?..
Paşa da adamlarına söyleyip zorla aldırmış değneği oğlanın elinden. Delikanlı ağlaya sızlaya eve gelince bir de anası bağırmış ona. O da gitmiş çaresiz Benusen burcuna. Serçe, “Eğer beni yeseydi şimdiye bitirirdi. Hadi burcun dibindeki eşeği al da anana götür. Eşeğe hoş dersen, ananın gönlü hoş olur,” demiş. Delikanlı alıp eşeği anasına götürmüş. Anası, “Ne bu?” deyince, “Hoş,” demiş. Ne olmuş dersiniz? Eşeğin önünden arkasından altınlar boşalmış. Kadın çok sevinmiş, yine oğluna “Aman kimseye gösterme,” demiş. Ama delikanlı ille de övünecek, üç gün sonra tutmuş eşekle değirmenin yolunu. Orada kalabalıkta eşeğine, “Hoş,” demiş. Herkes görmüş eşekten boşanan altını. Değirmenci bir ara eşeği değiştirmiş. Delikanlı işin farkına varınca değirmenci eşeği geri vermemiş. Delikanlının başvurduğu polis de savcı da altın boşaltan bir eşeğe inanmamış. Eve dönünce de olayı öğrenen anası kel oğlanı azarlamış.
Delikanlı yine Benusen‘in yolunu tutmuş, serçe bu kez kızmış. “Size bunca iyilik ettim. Daha benim bir lokma etimi mi istiyorsunuz?” demiş. “Al şu tokmağı, anana götür, ‘Tak tokmak tak,’ de.” Delikanlı tokmağı alıp anasına götürmüş. “Tak tokmak tak,” der demez tokmak bir delikanlıya, bir anasına vurmaya başlamış. İkisi iki yandan, “Yeter,” diyene kadar dayak yemişler. Delikanlı tokmağı yanına alıp önce paşanın sarayına gitmiş, “Tak tokmak tak,” deyip paşadan değneğini geri almış. Ondan sonra da sıra değirmenciden eşeğini geri almaya gelmiş… O günden sonra ana oğul rahat ve mutlu yaşamışlar. Gökten üç elma düşmüş, masalı sevene, dinleyene, masal değeri bilene.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.