Bir zamanlar, uzak ülkelerin birindeki bir ormanda çok güzel, gösterişli mi gösterişli bir güvercin yaşıyormuş. Onu uzaktan görenler bile güzelliğinin büyüsüne kapılırmış. Öyle iyi kalpliymiş ki kimseyi kırmak istemez, herkese..
Bir zamanlar, uzak ülkelerin birindeki bir ormanda çok güzel, gösterişli mi gösterişli bir güvercin yaşıyormuş. Onu uzaktan görenler bile güzelliğinin büyüsüne kapılırmış. Öyle iyi kalpliymiş ki kimseyi kırmak istemez, herkese yardımcı olurmuş. Bir anne kadar sevecen bir kuşmuş.
Ama güzelliği nereye gitse başına iş açıyormuş. Gittiği her yerde renklerinin parlaklığından dolayı hemen fark ediliyormuş. Bu yüzden de avcılarla başı dertteymiş.
Günlerden bir gün masmavi gökyüzünde kanat çırpıp dolaşırken susayıvermiş. Çabucak bir pınarın başına inip kana kana su içmeye başlamış. İşte tam o sırada suyun üstünde çırpınan bir karınca görmüş. Karıncacık boğulmak üzereymiş. Güvercin buna çok üzülmüş. Hemen su içmeyi bırakmış, karıncayı nasıl kurtarabilirim, diye çevresine bakınmış. Gözüne oracıkta bir dal parçası ilişmiş. Dalı gagasıyla yakaladığı gibi suya uzatmış. Karınca da uzatılan bu dal parçasına tutunup üstüne tırmanmış. O zaman güvercin, dalı sudan çekmiş, toprağın üstüne bırakmış. Zavallı karınca kurtarıldığından habersiz dalın üstünde hâlâ korkudan tir tir titriyormuş. Neden sonra gözlerini açıp toprağın üstünde olduğunu görünce çok sevinmiş. Kendisini kurtaran güvercine sevgiyle bakarak:
–Beni ölümden kurtardığın için sana teşekkür borçluyum güzel güvercin, demiş. Güvercin, alçakgönüllülükle:
–Önemi yok, demiş. Kim olsa bunu yapardı.
Karınca bir süre dinlenip kendine geldikten sonra vedalaşarak güvercinden ayrılmak istemiş.
–Hoşça kal güvercin kardeş, bakarsın bir gün benim de sana yardımım dokunur, borcumu öderim, diyerek oradan uzaklaşmış. Güvercin de yaptığı işten mutlu olarak uçup gitmiş.
Aradan bir süre geçtikten sonra güvercin ormanda dolaşmaya çıkmış. Çok dolaştığı için de yorulmuş. Bir pınarın başına hem susuzluğunu gidermek hem de dinlenmek için konmuş.
O sırada ormana avlanmaya gelen bir avcı görmüş onu. Nasıl görmesin ki, güvercin çok uzaktan bile tüylerinin parlaklığı ile belli edermiş kendini.
Avcı, ağzının suyu akarak:
–Aman ne güzel kuş bu, demiş. Hemen yayını gerip okunu çıkararak onu vurmaya hazırlanmış. Bir yandan da: ‘Acaba bu kuşun etinden yahni mi yapsam, yoksa hemencecik ateşte pişirip yesem mi?’ diye düşünüyormuş. Avcı tam kuşa okunu atmak üzereyken karınca görmüş. Avcının oku atmak istediği yöne bakınca bir de ne görsün, avcının vurmak istediği, kendisini suda boğulmaktan kurtaran güvercin değil mi?
Avcının karıncadan haberi yok tabii. Karınca: ‘Ne yapsam da şu kuşu kurtarsam?’ diye düşünecek olmuşsa da, düşünmeye vakit olmadığını görmüş. Vakit geçirmeden avcının ayağına saldırmış. Bütün gücünü kullanarak avcıyı topuğundan ısırmış. Avcı ayağının acısı ile sıçramış:
–Hay Allah, ne oluyor? diye söylenmiş. Avcının çıkarttığı sesleri duyan güvercin çevresine bakınmış. Aynı anda da elindeki okuyla kendisini avlamaya çalışan avcıyı görmüş. Yorgun olduğuna bakmadan hemen kanatlarını çırparak havalanıp oradan çabucak uzaklaşmış.
Avcı güzelim avını elinden kaçırdığına hayıflanırken karınca kıs kıs gülerek güvercini kurtardığı için seviniyormuş. Böylece ona can borcunu ödediği için de çok mutluymuş. Güvercin o günden beri göz alıcı renkleriyle masmavi gökyüzünde uçmayı sürdürüyormuş. Ama kendisini kurtaranın onun canını kurtardığı karınca olduğunu hâlâ bilmiyormuş.
Ama büyüklerimiz bunu biliyormuş ki, ‘İyilik yapan iyilik bulur,’ sözünü bu masal için söylemişler.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.