Bir zamanlar bir karıkoca vardı. Bunların hiç çocukları olmamıştı. Kadın, bunun için bir yumurtayı kundaklar, beşiğe yatırır, her gün ona ninni söylerdi. Kocası buna çok kızıyordu. Bir gün karısının uyutmaya..
Bir zamanlar bir karıkoca vardı. Bunların hiç çocukları olmamıştı. Kadın, bunun için bir yumurtayı kundaklar, beşiğe yatırır, her gün ona ninni söylerdi. Kocası buna çok kızıyordu. Bir gün karısının uyutmaya çalıştığı yumurtayı:
–Bu saçmalıktan da bıktım artık! diyerek beşikten alıp yere attı. Yumurtanın içinden bir civciv çıktı.
–Babam taşa çaldı beni, çit etti, diye dolaşmaya başladı.
Günün birinde okula giden çocukları gördü. O da onlarla okula gitmeye başladı. Okulda öğretmenleri öğrencilerinden çiçek istedi. Bizim civciv de hemen padişahın has bahçesine girdi. Güllerin arasında silkinince güzel bir kız olup çıktı. Bahçıvanı görünce:
–Bahçıvan, bahçıvan başın aşağı, ayakların yukarı, ellerin şap şap etsin, ağzın zurna çalsın! dedi. Der demez bahçıvan kızın dediği hale geldi. Böylece bahçıvanı kıpırdayamaz hale getiren kız da en güzel, en beğendiği çiçeklerden bir buket yaptı. Yeniden civciv kılığına girerek okula götürdü.
Tam bu sırada padişahın oğlu bahçeye indi. Bahçıvanı o garip halde görünce ne olduğunu sordu. Bahçıvan da başından geçeni olduğu gibi anlattı. Delikanlı önce buna inanmadı. Kızı beklemeye karar verdi. Ertesi gün kız gelince olanları kendi gözleriyle gördü. Kız civciv kılığına girince arkasına takılıp evini öğrendi.
Saraya dönünce, annesine:
–Gidip şu evin kızını bana isteyin, dedi.
Annesi de oğlunun isteğini yerine getirmek için gösterdiği eve gitti. Kızlarını oğluna istemeye geldiğini söyledi. Kadın, padişahın karısını görünce sevinmiş ama istediği şey karşısında şaşırmıştı. Heyecandan kekeleyerek:
–Bizim kızımız yok ki, dedi. Yalnız bir civcivimiz var. O da söylenerek gezer durur. Bunun üstüne delikanlı, annesine:
–O civcivi gidip bana iste, dedi.
Dediği gibi yapıp civcivi saraya getirdiler. Delikanlı, civcive soyunması için ne kadar üstelediyse de civciv hiç oralı olmadı.
O sırada kentin zenginlerinden birinin düğünü vardı. Herkes oraya gitmişti. Civciv de gitti. Ama o, düğüne katılacak değil ya, düğünün yapıldığı konağın mutfağına gidip oralarda gezinmeye başladı. Ayağının altında dolaşan civcivi gören aşçı, oklavayla buna bir tane vurdu. Civciv hemen dışarı kaçtı. Silkinip güzel bir genç kız oldu. İki elini birbirine vurunca bir dudağı yerde, bir dudağı gökte iki arap çıktı karşısına. Araplara mavi giysilerini getirmelerini söyledi. O gün mavi giysileriyle düğüne gitti. Ertesi gün, gene Arapları çağırıp kırmızı giysilerini giyerek düğüne gitti. Üçüncü gün de beyazları giyip gitti. Delikanlı da oradaydı. Bu kızın civciv olduğunu hemen anladı. Bahçeye çıkıp onun civciv gömleğini bulup yaktı.
Ertesi sabah, delikanlının annesiyle ablası, sarayın salonunda akşam gördükleri beyaz giysili kızın güzelliğini anlatmak için onu sabırsızlıkla bekliyordu. Delikanlı salona inince daha onların bir şey söylemelerine fırsat bırakmadan onları alıp kendi odasına götürdü. Gülerek:
–Düğünde gördüğünüz kız bu muydu? diye kızı onlara gösterdi.
Annesiyle ablası buna çok sevindi. Kırk gün kırk gece düğün yapıp evlendiler. Hep birlikte mutlu bir ömür sürdüler.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.