Zaman zamandayken, kalbur samandayken ben ak saçlı nineyken, dedemin beşiğini tıngıır mıngır sallardım. Beşik ırgalandı, dedem dalgalandı. Bekçi bağırdı, ben de kalkıp kale kapısına vardım. Bir de baktım müjdeciler geliyor:..
Zaman zamandayken, kalbur samandayken ben ak saçlı nineyken, dedemin beşiğini tıngıır mıngır sallardım. Beşik ırgalandı, dedem dalgalandı. Bekçi bağırdı, ben de kalkıp kale kapısına vardım.
Bir de baktım müjdeciler geliyor: “Baban dünyaya geldi, baban dünyaya geldi,” diye. Soktum elimi cebime, vereyim diye bir hediye. Çıkardım üç akçe, birinin yazısı yok, birinin turası yok, birisi hiçten yok. Hiçten yok akçeyi müjdeciye verdim, babamı görmeye gittim. Baktım ki babam beşikte yatıyor. Dedim, “İyi ki doğdun baba.” Babam kalkıp beşikten başıma vurdu bir sopa. Ben de kızdım, kalkıp gittim, çaldım bir kapı. Karşıma çıktı bir kadı. Dedi, “Ne istersin be kadın?” Dedim, “Bilmiyorum nedir adın, ama müjdeler olsun doğdu babam.” Dedi, “Anlaşıldı söyleyeceğin yalan.”
Bundan bin yıl önce İstanbul‘da bir padişah vardı. Çocukları yaşamazdı. Sonunda bir kızı oldu. Hekimler, yıldız falcıları toplanıp konuştular, dediler ki: “Bu bebeği dünya gürültüsünden, güneş ışığından uzak bir yerde büyütmeyi deneyin.” Hemen yeraltında bir mağara yapıldı. İçine gün ışığının doğrudan sızmayacağı pencereleri olan bir saray yapıldı. Kız bu sarayda özel bakıcılarla büyütüldü. Bu kıza her yiyecek iyice ayıklanarak verilirdi, etse kemikleri, meyvese çekirdekleri çıkarılırdı. Bir gün bakıcısı üşendi etin kemiklerini ayıklamadan verdi. Kız kemiğe şaştı. Oyuncak gibi atıp tutarken yeraltı köşkünün tepe camını kırdı. İçeri güneş ışığı doldu. Kız eşyaları üstüste koyup bu camdan dışarı baktı, şaştı. Dışarısı ne güzeldi. Babasını görmek istediğini söyleyip bir ağlama tutturdu. Padişah hemen kızını görmeye geldi. Kız, neden kendisini bunca zaman güneşsiz yaşattıklarını sordu. Nedenini öğrenince, “Artık bana billurdan bir köşk yaptır,” dedi. “Deniz üstünde olsun etrafımı doya doya göreyim.” Padişah biricik kızının, hiç dediğinden çıkar mı. Hemen yaptırdı billur köşkü. Kız da bu köşkün kâh balkonuna çıkarak, kâh pencere önüne geçerek seyretti bunca yıldır hasret olduğu dünyayı. İstanbul’da deniz üstündeki bu billur köşkün ünü bir anda dünyaya yayıldı. Yemen Padişahı‘nın oğlu da bir gemi yaptırıp bu köşkü görmeye geldi. Ama yalnız köşkü görmedi, köşkün balkonundaki kızı da gördü. Bir anda iki genç arasında bir aşk doğdu. Ama delikanlı, kızın ilgisini çektiğini fark eder etmez kibirli kibirli seslendi kıza: “Mum gibi erisen, mezara girsen, yine seninle evlenmem.” Sonra kaptana, “Çek kaptan Yemen’e,” diye emir verdi. Kız şehzadenin bu davranışına çok kızdı. Babasından mücevherli bir gemi istedi. Bu gemide 40 kız erkek kıyafetiyle çalışacak, sultanla birlikte dünyayı gezecekti. Bir ay sonra mücevherli gemi; İstanbul‘dan yelken açtı. Her limanda çevresinde hayranlar toplayarak Yemen‘e ulaştı. Yemen Padişahı, karısı ve oğlu da çıktılar gemiyi görmeye. Padişah erkek sandığı gemi kaptanına bir istekleri olup olmadığını sordu. Kaptan bir köşk istedi. Padişah da sarayının karşısında bir köşkü onlara verdi. Ertesi sabah Yemen Padişahı‘nın oğlu sarayın karşısındaki köşkte saçları inci ile örgülü olağanüstü güzel bir kızın pencereden baktığını gördü. Kızı daha iyi görmek için pencereye yaklaşınca kız önce perdeyi sonra panjuru kapatıverdi. Delikanlı, annesine yalvarıp karşı köşkteki kızı görebilmesi için bir çare bulmasını istedi. Kadıncağız, nice kıymetli armağanla köşke gittiyse, sultan onu aşağıladı, getirdiği incileri papağanına verdi, terlikleri hizmetçilere giydirdi. Sonunda gelen değerli bir kitabın hatırına dedi ki, “Bir altın köprü yaptırın. Yanına bir mezar kazdırın. Oğlunuz mezara yatsın ben köprüden geçer yüzümü gösteririm.” Kadın sevinip oğluna müjde vermeye gitti.
Yemen şehzadesi yaptırılan altın köprünün yanındaki mezara, sırtına kefen giyerek yattı. Beğendiği kızın yüzünü görebileceği için çok sevinçliydi. Sultan altın köprüden salınarak geldi, mezarın kenarında durup yüzündeki peçeyi açıp dedi ki: “Mum gibi erisen de, kefen giyinip mezara girsen de seninle evlenmem şehzade.” Sonra köprüden seslendi mücevherli gemiye: “Çek kaptan İstanbul’a.” Yemen şehzadesi o zaman billur köşkün sultanını tanıdı. Kendi yaptığı yanlışı da anladı.
Billur köşkün sultanı İstanbul‘a döndükten bir hafta sonra, Yemen Padişahı hediyelerle gelip sultanı oğluna istedi. Şehzadeden kendince öç almış olan sultan da, şehzadeyi geri çevirmedi. Genç evliler günlerinin yarısını Yemen‘de yarısını da İstanbul‘da Boğaz’da geçirdiler.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.