‘Analı kuzu kınalı kuzu,’ derler, ananın kıymeti bilinsin diye. Ama ne yapsın anasız kalan. Bir zamanlar, Ortaasya’da Moğolların yaşadığı topraklarda, Suço adında bir çocuk vardı. Babası savaşta ölmüştü. Anasıyla yaşayıp giderken, anası da..
‘Analı kuzu kınalı kuzu,’ derler, ananın kıymeti bilinsin diye. Ama ne yapsın anasız kalan. Bir zamanlar, Ortaasya’da Moğolların yaşadığı topraklarda, Suço adında bir çocuk vardı. Babası savaşta ölmüştü. Anasıyla yaşayıp giderken, anası da bir hastalıktan kurtulamadı. Suço‘yu ninesi yanına aldı. Nine öyle yaşlıydı ki, Suço‘nun annesinin mi, babasının mı annesi olduğunu bile anımsamıyordu. Kadıncağızın birkaç koyunu vardı. Suço bu koyunları otlatıyor, akşam çadıra dönünce, ninesine yardım ediyordu. Ninesi iş görürken eski türküleri söylüyordu. Suço bunları dinlemeyi seviyor, kısacık sürede duyduklarını ezberliyordu. Böylece büyüyüp delikanlı olduğunda herkesin beğendiği bir şarkıcı oldu Suço.
Bir gün çadırına her zamankinden daha geç döndü. Kucağında beyaz, küçücük bir tay tutuyordu. Tayı sıcak örtülere sarıp bir köşeye yerleştirdikten sonra anlattı onu kırda nasıl bulduğunu, anasını aramak için nasıl dolaştığını. Sonra kurda kuşa yem olmasın diye alıp gelmişti. Tayın ne anası ne de sahibi bulundu. Suço tayı severek büyüttü. Kısa sürede bembeyaz, güçlü kuvvetli bir at olup çıktı, güçsüz tay. Suço‘ya da çok düşkündü. Koyunları otlatmaya birlikte gidiyor, koyunlara bekçilik ediyor, Suço şarkı söylerken, nerdeyse soluk almadan dinliyordu. Sürüye saldırmayı deneyen iri bir kurdu çifteleriyle kaçırmıştı. Kısacası Beyaz atla Suço ayrılmaz iki arkadaştı.
Bir gün ülkenin Han‘ı bir at yarışı düzenledi. Duyurduğuna göre at yarışını kazanan Han‘ın kızıyla evlenebilecekti. Suço‘nun köylüleri, beyaz atıyla bu yarışa katılması için öyle üstelediler ki, Suço da heyecanla hazırlandı yarışa… Hele ninesi, sandıktan el işlemesi bir eğer örtüsü çıkarınca, bu yarışı kazanacağına iyice inandı. Gerçekten yarışı kazandı da. Ama Han onu yanına çağırıp, kim olduğu, nerede yaşadığıyla ilgili sorular sormaya başlayınca, bir şeylerde aksilik olduğunu anladı. Han bu yarışı bir soylunun kazanacağını düşünerek düzenlemişti. Sıradan bir çobanla kızını evlendirmeyi düşünmemişti. Suço‘ya, “Demek çobansın delikanlı,” dedi. “Aferin sana. Atına üç altın veriyorum. Onu özel atlarım arasına katacağım.” Suço atından ayrılmak istemediğini, onu satmaya niyeti olmadığını anlatmaya çalıştı ama dinleyen olmadı. Suço‘nun parayı almadığını, atının dizginini bırakmadığını gören han, onu nöbetçilerine dövdürüp atı elinden aldı.
Suço‘nun çadıra yara bere içinde, yaya dönüşünün ertesi günü beyaz at da geldi. O da ok yaraları içindeydi. Anlaşılan, Han‘ın çadırından kaçmasını engellemek istemişlerdi. Suço‘nun bütün uğraşları, ninesinin merhemleri beyaz atı iyileştiremedi. Atı ölünce, Suço da üzüntüsünden deliye döndü. Her yerde onu görüyor, sesini duyuyor gibiydi.
Bir gece düş mü, gerçek mi olduğunu anlamadan gördü beyaz atını. Beyaz at dile gelip, dedi ki: “Sevgili efendim, bir yolunu bul, yine senin yanında olayım.” Suço, “Nasıl?” diye sordu. At, “Kemiklerimden bir çalgı yap…” deyip yitti gözden.
Ertesi gün Suço, bir kemane yaptı. Sonra atın kemiklerinden bir at başı oydu. Bu küçük kemanın sapına bu at başını ekledi. Atın bağırsaklarından yaptı kemanenin tellerini. Atının kuyruğunun telleri de kemanenin yayına gerildi. Böylece Suço şarkılarını sevgili atıyla birlikte söyledi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.