Ben bilirim, ben bilirim, ben yalnızlığı iyi bilirim. Adamın yüreği sığmaz göğsüne. Kulakları her sesi yadırgar. “Ay biri mi geldi, ay biri mi gelecek?” diye bekler. Yalnızlık kimi zaman korkuya..
Ben bilirim, ben bilirim, ben yalnızlığı iyi bilirim. Adamın yüreği sığmaz göğsüne. Kulakları her sesi yadırgar. “Ay biri mi geldi, ay biri mi gelecek?” diye bekler. Yalnızlık kimi zaman korkuya benzer. Ama kitap okurken yalnız değildir insan. Sen ne dersin tek terlikçik? Öteki tekin kaybolmuş, yalnız kalmışsın. Terlik tek kalınca yalnızdır, a şaşkın. Sen insan değilsin ki…
Bak dinle: Bir gün çalgıcının biri ormanı tek başına geçmeye kalkmış. Düşüne düşüne düşünecek şey bulamaz olmuş. Konuşacak kimse de yok, başlamış kendi kendine konuşmaya: ‘Git git bitmiyor yol, zaman da geçmiyor. Ne yapıp yapıp kendime bir arkadaş bulmalıyım.’ Böyle der demez de başlamış çalmaya kemanını. Keman sesi ormanda çınlamaya başlayınca bir kurt çıkıp gelmemiş mi? Bizim çalgıcı kendi kendine, ‘Ben de arkadaş diye kurt bekliyordum sanki,’ diye homurdanmış.
Kurt çalgıcının hoşnutsuzluğunu fark bile etmemiş. Demiş ki: “Aman usta, ne güzel çalıyorsun. Bana da öğretir misin?” Çalgıcı, “Ondan kolay ne var,” demiş, “her dediğimi yaparsan öğrenirsin.” Kurt, “Dinlerim seni usta,” deyince kurdu içi oyuk bir ihtiyar meşeye götürmüş. Ön pençelerini oyuğa sokturup pençelerinin üstüne de bir taş koymuş. Sonra, “Bekle beni burda,” deyip koyulmuş yola.
Gülme öyle terlik teki, keman çalmak, yay çekmek kolay sanki… Bizim yalnız çalgıcı, yalnızlıktan yakınarak başlamış kemanını çalmaya. Bu sefer bir tilki sinsi sinsi yaklaşıp demiş ki: “Merhaba! Ne güzel çalıyorsun, ben de öğrenebilir miyim acaba?” Çalgıcı, kendi kendine, ‘Al sana arkadaşın iyisi, hayvanların en sinsisi,’ demiş. Tilkiye de, “Çabuk öğrenirsin, hele dediğimi yap,” yanıtını vermiş. Sonra bir ağacın dallarını eğip tilkiyi ön ayaklarından dallara bağlamış. Dalları bırakınca da hoop, tilkicik yüksekte asılı kalmış. Bizimki kemanını çala çala düşmüş yola. Seni kötü yürekli terlik teki… Başkasının başına gelen felakete gülersin değil mi?
Çalgıcının kemanının sesine kim gelmiş bu sefer? Bil bakalım terlik teki… Tombul tavşanın biri. O da keman öğrenmek istediğini söylemiş. Kemancı da onu bir iple bağlamış bir ağaca. Sonra da, “Ben gelene kadar koş ağacın çevresinde,” deyip düşmüş yola. Tavşan da döne dolaşa, sımsıkı bağlanıp kalmış ağaca. Bizimki kemanını çala çala yürümüş yürümüş ve elinde balta, çalışan bir oduncuya rastlamış. Öyle sevinmiş, öyle sevinmiş ki bir insana rastladığına… Sanki üstünden ağır bir yük kalkmış. Hemen çöküp oracığa bildiği en güzel şarkıları çalmaya başlamış. Oduncu da unutmuş bütün yorgunluğunu. Tazelenmiş müzikle. “Hay Tanrı razı olsun senden kardeş,” deyip, kulak vermiş keman sesine.
Hepsi iyi, güzel de biz haberi nerden versek, ormanda çalgıcının tuzağına düşen hayvanlardan? Uğraşıp kurtarmaya çalışmışlar kendilerini, kurtulmuşlar sonunda. Sonra birbirlerine anlatıp başlarına geleni, çalgıcıdan öç almak için yola çıkmışlar. Müziği izleye izleye ulaşmışlar çalgıcının yanına. Tam saldıracakken, bir bakmışlar, çalgıcının yanında bir başkası var, üstelik elinde de balta. Tavşan demiş ki: “Ben caydım keman öğrenmekten,” ve firt diye kaçmış tilki kendisini yemeden. Tilkiyle kurt gelmişler göz göze, demişler ki: “Keman çalmak zor olmalı, hem çalgı öğrenmek bizim neyimize?” Oturup dinlemişler sonra kemanını çalgıcının. Kemancı çalıyormuş şarkısını arkadaşlığın.
Sil bakayım gözyaşını terlik teki. İşte burada öteki tek. Yalnız değilsin artık. Hadi Allah rahatlık versin, iyi uykular!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.