Günün Masalı: 11 Eylül; Şah Yusuf

Masal masal matlarsa, iki sıçan atlarsa, kurbağa kanatlanır, tüm yayalar atlanır. Masal masal maniki, tırnakları on iki, on ikinin yarısı, masalcının karısı, saydım baktım altı, yüzü sözü tatlı, bir masala..

Günün Masalı: 11 Eylül; Şah Yusuf
Yayınlanma: Güncelleme: 98 okuma

Masal masal matlarsa, iki sıçan atlarsa, kurbağa kanatlanır, tüm yayalar atlanır. Masal masal maniki, tırnakları on iki, on ikinin yarısı, masalcının karısı, saydım baktım altı, yüzü sözü tatlı, bir masala başlamış, dinlemeyeni haşlamış. Ben de masal düşledim, işimi gümüşledim. 

Bir zamanlar ülkenin birinde bir yoksulun üç kızı vardı. Babalarına yardım olsun diye iplik bükerlerdi. Babaları bu bükülmüş iplikleri pazarda satar, eve ekmek katık alırdı. Bir gün kızlarının büktüğü ipliği pazarda dolaştırdı, dolaştırdı, satamadı. Adam ne yapacağını düşünürken karşısına bir zenci çıktı. Neden üzüntülü olduğunu sordu. Adamın zor durumda olduğunu, sattığı iplikleri kızlarının büktüğünü öğrenince de iplikleri değerinden fazlasına satın aldı. Sonra da dedi ki, “Kızlarından biri benimle evlenmeye razı olmaz mı?” Adam zenciyi peşine takıp evine döndü. Kızlarıyla konuştu… Büyük ve ortanca kızı zenciyle evlenmeye razı olmadı. Küçük kız geçim sıkıntısından kurtulmak için kiminle olursa olsun evleneceğini söyledi. O zaman zenci adama bir kese altın bırakıp, “Bunu kızının başlık parası say, sermaye yap,” dedi… Sonra küçük kızı alıp yola çıktı. Kıza, “Yum gözünü,” dedi. Kız yumdu gözünü. “Aç gözünü,” dendiğinde açar açmaz kendini bir sarayda buldu. Hizmetçiler, uşaklar karşıladılar onu. Yeni elbiseler giydirdiler, nefis yemekler sundular. Genç kız için olağanüstü rahat bir hayat başladı. Ancak akşamları verilen şerbeti içince derin bir uykuya dalıyordu. Her gece böyle uyuduğundan sarayın gerçek sahibi, kendi kocası kimdir, bilip öğrenemiyordu. Bir gün ablalarını ve babasını özlediğini söyleyince zenci onu eski evine yine, “Yum gözünü, aç gözünü,” diyerek götürdü. Kız ablalarıyla konuşup dertleşirken kocasının kim olduğunu merak ettiğini söyledi. Ablaları boynuna bir sünger bağlayıp, akşam şerbetini buna dökmesini söylediler. Böylece uyumayıp kocasını görebilecekti. 

Kız o gece sarayına dönünce ablalarının dediğini yaptı. Şerbeti süngere döktü. Sonra yalancıktan uykuya daldı. Hizmetçiler onu yatağına taşıdılar. Yatakta olağanüstü yakışıklı bir delikanlı yatıyordu. Delikanlının yüzünü daha iyi görmek için mumu yüzüne yaklaştırınca mumdan yüzüne bir damla düştü. Bu damla delikanlıyı uyandırdı. Kendini seyreden kızı görünce çok öfkelendi delikanlı. “Demek beni uyuyormuş gibi kandırdın,” dedi, “madem kendi bildiğin gibi davrandın, cezanı çek. Beni ararsan demir çarığın delindiği, demir asanın büküldüğü yerde bulursun.” Sonra yok oldu ortalıktan. Kızcağız yüzünü mum ışığında bir iki dakika gördüğü kocasına öyle âşık olmuştu ki, hemen kalkıp yol hazırlığı yaptı, demir çarık, demir asa ile yollara düştü. Gide gide yolu devler ülkesine ulaştı. Sora sora kocasının adının Şah Yusuf olduğunu da öğrendi. Yolda çok zorluk çekti. Üstelik çocuğu da olacaktı. Bir kapıyı çalıp, yardım istedi. Kapıyı bir dev anası açtı. Kızcağız, dev anasına öyle tatlı dille yalvardı ki, dev anası onu geri çeviremedi. Meğer bu kadın kocasının teyzesi değil miymiş?.. Kadın, “Şah Yusuf yedi yılda bir bana uğrar,” dedi. “Yedi yıl da bu ay doluyor.” 

Kızın bir oğlu oldu…. Şah Yusuf’un dev teyzesi, kıza kendisini hemen kocasına tanıtmamasını söyledi, “Sen kaza ile bardağı kır, yemeği dök, ben de seni dövmeye kalkayım. Bakalım Yusuf, ne yapacak?” dedi. Şah Yusuf geldiğinde teyzesine kızın kim olduğunu sordu. Kadın, “Yeni hizmetçim, niye sordun, istersen o hizmet etmesin sana?” deyince Yusuf, “Pek sevdiğim birine benzettim, o versin yemeğimi, suyumu,” yanıtını verdi. Kızcağız kocasının karşısında heyecandan tabağı, bardağı düşürünce dev anası onu dövmeye kalkıştı. Şah Yusuf, “Aman teyze, canım teyze onu dövme beni döv. Benziyor o benim sevdiğime,” diye engelledi onu. Dev anası, “A Şah Yusuf’um madem sevdiğin vardı, niye bıraktın?” diye sorunca, Şah Yusuf ağlamaya başladı. “Benim de yanlışım var onun da teyze,” dedi. “Uzun hikâye.” Kız, kocasının ağlamasına dayanamadı. Gidip çocuğunu alıp geldi. Kendini tanıttı. İki sevdalının kavuşması, yeni bir şenlikle kutlandı. Onlar erdi muradına, biz çıkalım tahtına. 

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.