Corona sonrası

Şu salgın günlerinde geleceğin dünyasının nasıl olacağı, ya da nasıl olması gerektiği sıklıkla konuşulur oldu. “Hiçbir şeyin değişmeyeceği”ni söyleyenlerin yanında, Corona sonrası olarak adlandıracağımız,  “her şeyin değişeceği”, yepyeni döneme girmekte..

Corona sonrası
Yayınlanma: Güncelleme: 61 okuma

Şu salgın günlerinde geleceğin dünyasının nasıl olacağı, ya da nasıl olması gerektiği sıklıkla konuşulur oldu. “Hiçbir şeyin değişmeyeceği”ni söyleyenlerin yanında, Corona sonrası olarak adlandıracağımız,  “her şeyin değişeceği”, yepyeni döneme girmekte olduğumuzu söyleyenler de var.

Ne kusur işledik” de, bu  bela bizi buldu diyenlerin yanında, hazır Corona gelmişken, “bazı şeyleri değiştirelim hiç olmazsa”, diyenler de çıkıyor arada. Corona’nın bizi akıl yoluna sokacağına inananlar da az değil.

Rastladığım bir görüş ilgimi çekti: “Salgında bilim gündeme gelmeye başladı zorunlu olarak; öncesinde, kendi değerlerini ifade edemediği için toplumda, pek umursanmıyordu. Bilimin ve insanların felsefe ile buluşturulması bilimin unutulan değerini tekrar insanların.gündemine getirecektir.  Felsefe eğitiminden işe başlamak gerek o nedenle.”

Doğruluğunu sorgulamadan önce, iki konunun netleştirilmesini gerekli kılan bir yargıdır bu:

Bilim, hangi değerlerinin toplumca bilinip,anlaşılmış olmasını ister?

Bu anlaşılmanın önünündeki engel nedir, ne zaman nasıl oluşmuştur bu?

Bilim, nesnel düşünce temelinde yapılanmış bir etkinliktir. İnançtan arındırılmış nesnellikle, yapması zorunludur işini bilimcinin. Nesnelliğe dayanan yöntemlerin dışında, bir aracı yoktur elinde onun. Sığınacağı başka bir inancı da bulunmaz bilimcinin.

Bilimci, emeğiyle ürettiği bilgisinin.  doğruluğunun geçici olduğunu bilen kişidir. Bilgisinin kesin doğru olduğunu iddia eden  ise, bilimci değil inanç insanıdır.   Bilim dünyası dışında kalacaklardır zorunlu olarak. Nesnelliği, kişiliğinin bir parçası haline getirmeyenin bilimciliği ise yarımdır. Yanlışlanması olanaksız bilginin bilim değil, ancak inanç olabileceği ilkesi, yeterince anlaşılamamıştır toplumda bugüne kadar. Kolay olmayan bir kabullenmedir çünkü, toplum için bu. Nesnel düşünme ise, bilimdeki gibi değil de, ancak gerekli olduğunda başvurulan , aç-kapa mantığı ile keyfince kullanılacak türden bir şey  olarak algılanır toplumda genellikle.  

Bir tarafa atılmış gibidir o.Nesnelliğin toplumda yeterince algılanmamış olması, ya da umursanmaması, bilimsel gerçeklerin algılanmasını da zora sokar. Bilimden çare beklendiği olağan dışı durumlar ise, toplumda bir taraftan, bilimden gerçekdışı beklentilere yol açar, diğer taraftan bireylerin kendine düşen görevi savsaklamasına neden olur.. Corona dönemini tanımlıyor gibi görünse de, toplumun bilimden beklentilerinin yoğunlaştığı diğer durumlar için de geçerlidir bu: çevre sorunları, doğal afetler vb.gibi Nesnel düşünceyi her yönüyle benimseyip, yaşamının her yönüne yayabilmiş kişilerin sayısı toplumda kritik eşiğin altında ise,bu durum toplumu bilgi değil inanç toplumu haline dönüştürülecektir doğal olarak. Bu saptamalardan sonra sorabiliriz. Sorun bilim midir, felsefe midir?

Bilim tarafına (Pozitif bilimi kastediyorum, sözde-bilimleri dışta bırakıyorum) bakarsak, onun kendi doğrultusundan sapmaksızın, iki yüzyıldır yürüdüğünü söylemek yanlış olmaz. Bilimin bu dönemde, ölümlere ve yıkımlara yol açacak bilgileri üretme, ırkçılığa destek olma, gibi kimi kusurları oldu kuşkusuz. Ama bunlar kalıcı değildi,bilim kendi etik değerlerini korudu büyük ölçüde; insanların yararına pek çok kuramsal ve uygulamalı bilgi, gelişmesini hep sürdürdü bilimde.İçinden bir engel çıkmadı bilimin, kendi gelişmesi için. Ne var ki, felsefe içinde çıktı. O nedenle, felsefe kendi özeleştirisini yapmalıdır öncelikle.  Çünkü:

60’lı yılların değişim rüzgarlarıyla başlatılan,  “modernizmin sonu geldi” sloganı ile geliştirilen, sonrasında ise “meta-anlatılara inanmazlık” ortak paydasında toplanan post modern görüşler, kitlelere, “bireyselliğin öncelendiği dönemin müjdecisi” olarak, felsefecilerin öncülüğünde sunulduı. 

Postmodernizm’in kurucu babaları olan Habermas, Lyotard, vb.etkileriye, politikaya ve ekonomiye; oradan da sosyal yapılara, giderek artan dozlarda şırınga edildi bu görüş.  Sosyal bilimciler sıklıkla yer aldı bu görevde felsefecilerle beraber. Eskinin kalıntılarını temizleme işini, durumdan görev çıkararak, üstlenmiş politikacılar,  “Demokratik devrim” denen süreç içinde yer aldı, postmodern düşünce pazarlayıcılarının desteğiyle. “Gerçeğin kişilere bağlı olarak değişebildiği”, “herkesin ancak kendi gerçeğinin doğru olduğu”, seçmene anlatıldı heryerde iyice.

 Gerçek ötesi ya da sanal gerçeklik dönemine bu ana duraklardan hızla geçilerek gelindi. Kurulmak istenen “Yeni dünya düzeni”nin, düşünsel altyapısını oluşturan bu görüşleri bugün daha iyi tanıyoruz. Ayrıca bu yeni düzenin getirdiği sonuçlarıı da apaçık görmekteyiz artık. Bu sonuçlardan kimlerin sorumlu olduğu biliyoruz.  Netlikle ifade edebiliriz bunu. Öncelikle söylenmesi gereken şudur: Kitlelerin önüne, nesnel düşünceden vazgeçebileceği, dayatmasını getirenler ve bunu bireylerin algılarına çivileyenler, pozitif bilimlerle uğraşanlar değildir.

Sözde Sosyal bilimcilerin, Sözde felsefecilerin, sözde ekonomistlerin, sözde iletişimcilerin, sözde politikacıların ısrarla sürdürdükleri işbirliği ile kotarılmıştır bu iş. (Sözde dememin nedeni, kendi bilgi alanlarının etik değerlerini göz ardı ederek ortaya çıkanları, gerçek olanlarından ayırma içindir)

O nedenle felsefe, her alanda açıkça ortaya çıkan sonuçlara bakarak, postmodern yıkımın sorumluğunu üstlenmelidir öncelikle, Sonrasında: Aydınlanma-modernizm getirilerinin tasfiyesinde akıl hocalığı yapan felsefe, bu kez, yeni dönemin akılcılığına destek olacak düşünce zeminini hazırlamalıdır. Felsefe içinde, bunun birikimi vardır; Bu görevini ertelediği sürece, yol açtığı yıkımların hesabını vermeyi, hep savsaklayacaklardır postmodernci uygulamacılar.

Yeni dünya düzeni” eleştirisinin yalnızca ekonomik göstergelere bakılarak yapılması, eksik bırakılmış analizdir. Gelecek için yol gösterici olmaz bu. 

Modernizm ve Aydınlanma değerlerinin, insanlığın önemli birikimi olduğu hatırlanarak, bu kadar kolay şekilde gözden çıkarılmasının ardındaki düşünsel alan, felsefecilerce  incelenmelidir.  Yaşananların tekrarlanmamasının ön koşuludur bu. Yeni yıkımlar dönemi olmamalıdır artık. Bilimin yol göstericiliği açıktır. Şimdi felsefenin yol göstericiliğine gerek var. Pozitif bilimle uğraşanlar şimdilerde, kendilerine yönelik alkışların ve beklentilerin,  bilime ve onun yöntemlerine inançtan değil, ölüm korkusundan kaynaklandığının farkındadırlar şu Corona günlerinde.

Her şeye rağmen onlar, laboratuar dışına gönderdikleri bilginin, postmodernist dünyanın kaosu içinde değil, akılcı-adil paylaşımcı bir dünya düzeninde, insanların yararı yönünde, değerlendirilmesi istemektedirler. Tüm gerçek bilimcilerin, anlaşılmasını bekledikleri değer budur.

Orhan Arıoğul

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.