Yaşanmışlıklar, kişiler nesneler arasındaki zaman ve mekân bağlantılarını çözüp sonra da yeni birliktelikler kurar mısınız onlar arasında? Siz yapmasanız da bazen belleğiniz sizi eğlendirmek için yapar bunu. Tiyatro gibi seyretmek..
Yaşanmışlıklar, kişiler nesneler arasındaki zaman ve mekân bağlantılarını çözüp sonra da yeni birliktelikler kurar mısınız onlar arasında? Siz yapmasanız da bazen belleğiniz sizi eğlendirmek için yapar bunu. Tiyatro gibi seyretmek sonunda da hayret etmek düşer size. Hayretiniz, bunun eğlence olmanın ötesinde, anlatacağı başka şeyleri olduğunun ayırdına varmanızdandır.
60’li yılların ikinci yarısında mesleğin başlangıcındayken, ilk öğrenmem gereken şeyin ameliyathanedeki aletlerin adlarını olduğu söylenmişti. Ne işe yarayacağını bilmediğim yüzlerce aletin adını ezberlemek! Ameliyatta, hoca istediğinde hangi aleti vereceğini bilemezsen kovulursun diye de bir ürküntü salınmıştı . Metzenbaum makası, Pean pensi, Halstead pensi, Roux ekartörü, Reverdin iğnesi, vs.vs… ne varsa ezberle.
Aletlerin adlarını bilmenin tüm cerrahi tarihini bilmek ve önceki ustalara saygı olduğunu ise epey sonra öğrenecektim. Oysa başta eziyet gibi gelmişti bu iş. Her bir aletin bir öyküsü vardı ve her birinin arkasında devasa bir deneyim vardı. Aletler o deneyimlerin anısını taşıyan nesnelerdi..
İşte Larrey bıçağıyla tanışmam o zamana denk düştü, Peki sık kullanılmazdı. Kenarda dururdu. Ürkütücü görünümlü, süngüye benzer dev bir bıçaktı bu.
Napolyon‘un Rusya seferinde soğuktan donan bacak amputasyonlarında kullanılmış. Larrey‘i de bu korkunç alet nedeniyle tanımış oldum.
Kendisi Napolyon‘un generali, sağlık işlerinden sorumlu. Ölünceye kadar İmparatorun yanında hep dostu olarak kalmış. Napolyon bir mektubunda “Bu kadar marifetli insana rastlamadım” diye yazmış. Tıp tarihinin en çok amputasyon yapan hekimi olarak bilinir. Modern askeri hekimliğin de öncüsü gibidir. Pek çok yenilik getirdiği yazılır.
Meslek hayatımın sonraki döneminde neyseki Larrey’in aletiyle pek ilişkim olmadı. Zaman geldi diğer güzel aletlere de veda ettim. Dostlara veda etmek gibiydi.
Sonra, Mısır gezimizde Larrey bir başka yüzüyle karşıma tekrar çıktı.
Gezide firavun mezarlarını görmeye giderken otobüste Mısırlı resmi rehberle sohbet ediyordum. Hekim olduğumu öğreniyor. Yakın zamanda annesini kaybettiğini söylüyor. Karnından son yıllarda kalın iğne ile hep su boşaltmışlardı diyor. Daha önce de ayaklarından yaralar oluşmuştu diyor. Annesinin Nil kenarında köyde yaşamış olduğunu anlatıyor. Zaten biz de oralardan geçiyoruz.. Krallar vadisindeki mezarlara gittiğimizde duvar resimlerine bakarken hiyeroglifler arasında eski Mısırlı hekimin hasta karnından su boşaltırken yapılmış resmini görüyorum. Tamamen rastlantı. Rehbere sesleniyorum. Böyle miydi diye soruyorum. Belli ki önceden o da rastlamamış resme. Hayretle bakarken “Evet” diyor. Sonra, “O zamandan beri hiç mi ilerlememiş bu tıp denen şey” dermişcesine bakıyor yüzüme.
Hastalık, bölgede görülen Şistozoma adlı parazite bağlı büyük olasılıkla. Asalak, Nil kenarında yaşıyor. Ayaktan giriyor. Damarlardan ilerleyerek karaciğere geliyor. Onun damarlarını da tıkıyor. Karında su toplanıyor. Firavunlar döneminin hekimi de bugünün Mısırlı hekimi de karından su boşaltarak tedavi etmeye çalışıyorlar hastalığı. Her neyse…
Paris Ulusal Kitaplığı‘ndaki beş ciltlik dev boyutlu kitap geliyor gözümün önüne. “İmparatorluk Ordusunun Mısır Keşif Seferi“.
Bu eser hep tuhafıma gitmiştir. Çünkü, biz üçyüzyıl kalmışız bir keşfimiz olmamış Mısırda . Napolyon ordusu gelip götürebildiği her şeyi götürmüş; kalan her şeyin de gravürlerini yaptırmış, pek çok şeyi de keşfetmiş olmuşlar böylece. Bu ciltlerde işte o çizimler var. Resimler arasında karından su boşaltma sahnesi var mı bilmiyorum.
Hekim Larrey‘in, bu gravürleri inceleyip incelemediği de bilmiyoruz.Belki krallar vadisindeki resimler, o zamanlar ortaya çıkmamıştı.
Ama Şistozom hastalığıyla tanıştığını biliyoruz Larrey‘in. Gördüğü diğer enfeksiyon hastalıklar arasında Şistozom da var. Mısırdan eşine yazdığı mektuplarında hastalığın kimi bulgularından bahsetmiş.
O zamanlar Mısır yönetimi, Kavalalı’ya bırakılmış olsa da, henüz Osmanlı toprağı; modern hekimlik eğitiminin başlamasına daha yarım yüzyıl var “Cerrahhane“nin kurulmasına ise daha fazla.
Cerrah Larrey Mısır’da yani Osmanlı toprağında bir Cerrahlık Okulu kurar. Bizim tıp tarihçileri pek üzerinde durmazlar bunun. Niye hekimlik değil de cerrahlık derseniz, eski gelenek devam ettiğinden olsa gerek . Hekimlik ile cerrahlık farklı işlermiş. Ama Larrey görevi gereği, orduda hem tıp hem cerrahlık işlerinden sorumlu. Belli ki gençlere ihtiyacı olmuş da okulu kurmuş Bizde cerrah-ı kâmil denirmiş Larrey gibilere. Hem tıbbın hem cerrahinin tamamını bilen kişi anlamında.
Böylece zamanın mekânın silindiği resimde hiyerogliflerdeki hekim ile günümüzün hekimi, ortalarına Larrey alarak beraberlik kurarlar..
Ve de, İstanbul Tıp Fakültesi eski 2. Cerrahi‘sinin bir köşesinde duran bir alet, beni elimden tutup üçlünün yanına getirir, zaman içinde onlarla beraber dolaştırmaya çıkarır. Chagall‘ın resimlerindeki gibi.
Zaman denen derin vadideki uçurumun ayrı yakalarında duranlar, birbirlerini erişilmez uzaklıkta sanırlar.
Oysa uçurum, ne kadar derin olursa olsun, kenarları dipten birleşmektedir. Zaman, yaşayan ve yaşamayanların ayırıcısı değil birleştiricisi gibidir.
“Alet“in Larrey‘e, onun da Mısır‘a Rusya‘ya sonra da Osmanlı‘ya götürmesi dipteki bu birleşmedendir işte.
Sizin de, kuracağınız tiyatrolarınız vardır kuşkusuz. Üstelik benimki kadar gerçeküstücü olmalarına gerek de hiç yoktur.
Önemli olan, karşı yakada olanları fark etmek, uçurum duvarlarının dipte birleşeceğini hissederek o yakadakilere ne denli yakın olduğumuzun ayırdına varmak.
Bir deneyin.
Biraz “gerçeküstü“cü olmanın zararı yok ki…
Prof. Dr. Orhan Arıoğul
KAYNAK
https://www.medarus.org/Medecins/MedecinsTextes/larrey_dj.html
Baron Dominique-Jean LARREY 1766-1842 Chirurgien militaire français, Baron d’Empire
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.