Azık torbaları, bohçalar, barutluklar, başörtüleri, bilezikler, boyun takıları, boncuk keseler, cicimler,çarıklar, çocuk salıncağı, çoraplar, Çanakkale seramikleri, çocuk başlıkları, duvar nazarlıkları, erkek baş terlikleri, eski Türk kumaşları, eski Türk işlemeleri, hamaylılar,..
Azık torbaları, bohçalar, barutluklar, başörtüleri, bilezikler, boyun takıları, boncuk keseler, cicimler,çarıklar, çocuk salıncağı, çoraplar, Çanakkale seramikleri, çocuk başlıkları, duvar nazarlıkları, erkek baş terlikleri, eski Türk kumaşları, eski Türk işlemeleri, hamaylılar, keseler, Kuran kılıfları, kadın tepelikleri, kahve dibeği, kahve kutuları, nazar için fevkler, oyalar, pazubentler, sürmedanlıklar, sumak heybe, tesbihlik, tütün keseleri, yazma yorganlar, yazma yemeniler… Ve daha nice eşya…
Prof. Kenan Özbel,1905’te Yanya’da doğdu. İlköğrenimini Yalova’da, ortaöğrenimini Edirne’de tamamladı. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (sonra DGSA, bugün Mimar Sinan Üniversitesi) Resim Bölümü’nü bitirdi (1927). Mersin, Adana ve Bursa’da resim öğretmenliği yaptı. Ankara’da İsmet Paşa Kız Enstitüsü’ndeki öğretmenliği sırasında Kız Teknik Okullar sanat denetmeni sıfatıyla Anadolu’da dolaştı, köylü giyimlerini ve Türk el sanatlarını inceledi. 1952’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyeliğine getirildi, profesörlüğe yükseltildi. 1962’den başlayarak Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda da öğretim üyeliği yaptı. 1969’da emekliye ayrıldı. Yaşamı boyunca topladığı eşya, 1970’te Topkapı Sarayı’na bağlı olarak açılan Kenan Özbel Halk Sanatları Müzesi’nde toplandı. El Sanatları genel başlığını taşıyan 13 kitapçığı ve Türk Köylü Çorapları adlı incelemesi yayımlandı. Kenan Özbel’i 1989’da yitirdik.
Kimisi yalnız Türkiye müzeleri yönünden değil, dünya müzeleri açısından da tek örnek olan birbirinden ilginç halk sanatı örnekleri… Kenan Özbel’in Anadolu’nun dört bir yanından topladığı bu eşya, Gülhane Parkı girişindeki Alay Köşkü’nde. 1600 parçadan oluşan koleksiyonun 830 parçası sergileniyor, 770 parçası depoda korunuyor. Topkapı Sarayı’na bağlı müze, Kenan Özbel Halk Sanatları Müzesi adını taşıyor. Hepsi bu kadar değil. İş Bankası’nda Kenan Özbel’den satın alınan bir başka koleksiyon ile “Türk Köylü Çorapları” koleksiyonu var. Bursa Etnografya Müzesi’nde, yine Özbel koleksiyonundan parçaların yer aldığı bir bölüm… Bunlar, Kenan Özbel’in bir ömür sürmüş tutkusunun sanat tarihine kazandırdıkları.
Nasıl başlamış bir tutku?
Anlatıyor:
“1927’de Sanayi-i Nefise Mektebi’ni bitirince, resim öğretmeni olarak Mersin’e atandım. İstanbul’dan vapura bindim, gidiyorum. Vapur Rodos’a uğradı. Orada birkaç saat kalacak. İndim, geziyorum. Vapurda tanıştığım bir Türk, müzeye dönüştürülmüş bir kışlayı gösterdi. Burada, İtalyanların Antalya’yı işgali sırasında derlenmiş el sanatları örnekleri yer alıyordu. Kumaşlar, örgüler, dokumalar, toprak işleri… Müze, bilimsel bir anlayışla düzenlenmişti. O güne kadar görmediğim türden bu eşya, beni adeta büyüledi. Mersin’e gidince ilk işim, bu tür eşyayı toplamaya başlamak oldu.“
Bu ilk koleksiyonculuğu sırasında, halkbilimi üzerine çalışmalarıyla tanınan, köylülerin “Yalgın Baba” dedikleri Ali Rıza Yalgın’ın yardımları olur. Onunla Toros köylerine gider, Yörüklerin kullandığı, bugün artık benzerine rastlanmayan pek çok eşya derler. Mersin’den Adana’ya atanan Özbel, Erkek, Kız ve Ticaret Liseleriyle Kız Öğretmen Okulu’nda resim öğretmenliğini sürdürürken yeni açılan Halkevi’nin “Art (Sanat) Komitesi” başkanı olur. Resim kurslarını, halk oyunları ve halk müziği çalışmalarını başlatır; orkestralar kurar… 1936’da kendi isteğiyle Bursa Çelebi Ortaokulu’na geçer ve çalışmalarını Bursa Halkevi’nde sürdürür. Bir yandan da Bursa dokumacılığı üzerinde araştırmalar yapmakta, kumaş örnekleri toplamaktadır. Bu çabalar Sanayi Bakanlığı’nın dikkatini çeker. “Öğretmenlikten ayrılır da Bakanlığımız adına çalışırsan, iki kıdem birden terfi etmeni sağlarız,” derler. Kenan Özbel kabul etmez. “Ama“, der, “Milli Eğitim Bakanlığından izin alırsanız, Bakanlığınız adına Anadolu’da incelemeler yapabilirim.” İsteği yerine getirilir; o da üç ay süreyle Gaziantep ve Malatya çevresinde incelemelerde bulunur.
Çok geçmeden Ankara İsmet Paşa Kız Enstitüsü öğretmenliğine atanır. Asıl görevi, Kız Teknik Okulları sanat denetmenliğidir. Anadolu’yu dolaşır… Topladığı halk sanatı örneklerinden bir bölümü ile Türkiye’de ilk “El Sanatları Sergisi“ni düzenler. İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nde açılan sergi geniş ilgi görür. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, serginin açılışında övücü bir konuşma yapar. Yöresel giyim kuşamla da ilgilenmeye başlamıştır Kenan Özbel. Anadolu gezileri sırasında başından ilginç şeyler geçer:
“Kütahya’ya kıyafetler üzerinde inceleme yapmaya gitmiştim. Vali, Adana’dan tanıdığım Tevfik Hadi Beymiş. O sırada kaymakamlarla toplantı yapıyor. Beni de toplantıya çağırdı, “Bu arkadaşa gereken kolaylığı gösterin” dedi. Ertesi gün Simav’ın bir köyüne gittim. Üzerimde golf pantolon, başımda kasket… Köylüler beni yakaladılar, ellerimi bağlayıp Simav’a götürdüler. İkinci Dünya Savaşı sıraları, “Beşinci Kol”dan filan söz ediliyor. Köylüler de beni paraşütçü sanmışlar… Simav’da kaymakam vekili ile jandarma komutanını Halkevi’ne götürüp basında çıkan benimle ilgili yazıları gösterdim. Daha ertesi gün, başıma bir iş gelmesin diye, yanıma bir polis verdiler. Geziye polisle birlikte çıktık.”
1951’de, İstanbul’da toplanan 22. Doğubilimciler Kongresi dolayısıyla “Anadolu Türk Kadın Kıyafetleri ve El Sanatları” sergisini açar. Halkevleri’nin “Kılavuz Kitaplar” dizisinde 13 kitapçığı yayımlanmıştır. Bunlar da sergide yer alır. Bir yıl önce iktidara geçmiş olan Demokrat Parti’nin partizanları, Özbel’i bu Halkevleri yayınlarından dolayı suçlayarak, “CHP’nin reklamını yapıyor” diye Milli Eğitim Bakanı’na jurnal ederler. Ama bakan Tevfik İleri, “Senin yerin Güzel Sanatlar Akademisi’dir,” der Kenan Özbel’e. “Artık orada, yeni açtığımız Türk Sanatları Enstitüsü’nde ders vereceksin.”
1952’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyesi olan ve profesörlüğe yükseltilen Kenan Özbel, 1969’da emekliye ayrılana kadar görevini sürdürür. 1962’de Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda Tekstil Bölümü’nü kurar ve Türk El Sanatları dersini vermeye başlar.
Roma, Venedik ve Paris’te, Finlandiya’nın çeşitli kentlerinde de sergiler açtığını; bir banka adına birçok ilimizde halı kursları düzenlediğini; Umurbey’de Celal Bayar Müzesi’ni kurduğunu ve resim sergileri de açtığını eklersek, sanırım Kenan Özbel’i yeterince tanıtmış oluruz.
Kenan Özbel koleksiyonculukla yetinmeyip araştırmacılığa da yöneldiğini vurgularken Anadolu kadın giyimlerini saptayan panolarını gösteriyor. El sanatları konusunda da araştırmaları var. Diyor ki:
“Son sergimde yer alan bir havluyu ele alalım. Kenarında bir kule figürü var, ‘Kuleli’ deniyor. Böyle motifler taşıyanları pek az. Sonra, iki tarafı değil, bir yanı ‘hav’lı. İki taraflıya ne zaman geçildiğini bilmek gerek. Bir de mühür var, ‘Der imal-i İstanbul’ yazılı. Böylece, gedik, esnaf örgütü de giriyor işin içine. Peki, havlucuların esnaf örgütü hangi tarihte başlamış, hangi tarihe kadar sürmüş? Bu da araştırılması gereken bir konu. Havlu, ipekle işlenmiş. Bu kez ipliğini inceliyorsun. Pişmişi var, hamı var… Kazzaz denilen imalatçılar mı üretiyordu bu ipliği? Hangi tarihte? Kısaca, her parçanın özellikleri, incelikleri var.”
Geçmişe ilişkin bütün el sanatları örneklerinin günümüze ulaşmadığını da belirtiyor Kenan Özbel:
“Sözgelimi, ‘akmişe-i münakkaşa’ denilen, işlemeli gümüş ve altınlar hazine boşaldıkça eritilmiş, para basılmış. Bu ve benzeri nedenlerle, birçok şeyin örnekleri kalmamış.”
Hangi parçalar daha değerli? Kenan Özbel’in bu konudaki ölçütü, sanat. “Bir eşya,” diyor, “form yönünden hiçbir özellik taşımayabilir. O zaman, bezenmesi için verilen uğraş ve kullanılan malzemeye bakmak gerekir.” Yine bir örnek: “Bir gün, bir yargıç iki arkadaşla birlikte beni Osmanlı Bankası’na çağırdı. Bankaya rehin bırakılmış iki vazonun değerlerinin belirlenmesi gerekiyordu. Biri Sèvres vazosu, öteki Çanakkale… Ben, Çanakkale vazosuna daha yüksek değer biçtim. Yargıç ısrar etti: “Bakınız bu toprak”, dedi, “öteki yaldızlı, daha gösterişli.” Ben de, “öteki endüstri ürünü,” dedim, “oysa bu, sanatçı elinden çıkma.”
Kenan Özbel’in evinden ayrılırken, ilk olanakta, onun adına açılmış, paha biçilmez el sanatları örneklerinin toplandığı müzeyi gezmeye karar verdim.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.