“Ateş Kızları”nın Annesi: Füreya Koral

“Daha ilk tecrübelerinden itibaren seramiği başka iklimlere taşımaya çalıştı. Bu sayede seramik eserleri ilk işaretimizde piştikleri ateşin karşısında hizmetimize koşan uysal cariyeler olmaktan kurtuldu. Bu ateş kızları şimdi büyük resmin..

“Ateş Kızları”nın Annesi: Füreya Koral
Yayınlanma: Güncelleme: 97 okuma

Daha ilk tecrübelerinden itibaren seramiği başka iklimlere taşımaya çalıştı. Bu sayede seramik eserleri ilk işaretimizde piştikleri ateşin karşısında hizmetimize koşan uysal cariyeler olmaktan kurtuldu. Bu ateş kızları şimdi büyük resmin ve heykelin gururuyla bize geliyorlar. Tabak gibi, fincan gibi hususi bir iş görenler bile bizimle bir sevgili nazıyla, edasıyla konuşuyorlar.

Ahmet Hamdi Tanpınar, 14 Kasım 1958 günlü Cumhuriyet’te, “Füreya’nın Seramik Sergisi” başlığı altında bunları yazıyordu. Oysa Füreya, “ilk başladığında geleneğimizin çizgisinde gitmek istedim,” diyor. “Duvar panoları yaptım. İlk sergimi açınca sordular, ‘Niye düz şeyler yaptınız da objeler yapmadınız? Seramik, obje demektir’ dediler. Tartışmalar oldu o zaman. Ben, bir de duvar çinisi vardır, dedim, bu da bizim geleneğimizdir; o yoldan gitmek istiyorum. Bunu yapmak gerekliydi. Çünkü yeni bir mimari türü başlamış ülkemizde. Beton… Orada, geleneğimizde olmayan vitray, fresk filan kullanmaktansa, niçin çini kullanmayalım? Yaptım. Düşündüğümden de çabuk oldu…”

1963’e kadar yalnız duvar panoları yaptı. Çamuru kendisi hazırlıyor, kendisi çiziyor, kendi fırınında pişiriyordu… O tarihten sonra üç boyutlu çalıştı: Seramik formlar, vazolar, tabaklar, kuşlar, baykuşlar. Ve kapılar, evler, mahalleler

FÜREYA KORAL  

1910’da İstanbul’da doğdu. Notre Dame de Sion Lisesi’ni bitirdi (1927). İÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğrenim gördü. Lozan’da özel bir atölyede seramik çalıştı; çalışmalarını Paris’te ünlü seramikçi Serré’nin atölyesinde sürdürdü. 1951’de Paris ve İstanbul’da ilk sergilerini açtı. Kısa sürede başarılı bir seramik sanatçısı olarak tanınan Füreya, birçok bina için duvar panoları hazırladı. Daha sonra hayvan biçimli plastikler, vazo ve tabaklar, evler, mahalleler yaptı. Türkiye’de ve yurtdışında açtığı sergiler geniş ilgi gördü; uluslararası seramik sergilerinde üç madalya (1955’de Cannes’da Gümüş Madalya, 1962’de Prag’da Altın Madalya, 1967’de İstanbul’da Gümüş Madalya), Washington Smithsonian Enstitüsü’nden ödül, Fransa’daki Vallauris Bienali’nden onur diploması aldı. 1981’de Kültür Bakanlığı Ödülü’ne, 1986’da Sedat Simavi Vakfı Plastik Sanatlar Ödülü’ne değer görüldü. Füreya Koral’ı 25 Ağustos 1997’de yitirdik.

Daha ilk sergisinden başlayarak, kendine özgü bir seramik dünyası yarattı. Tanpınar’ın “başka iklimler” dediği, bu. Yaşar Kemal’in deyişiyle, “ışıktan dünya” ya da “ışık efsanesi“… Yurtdışında da geniş ilgi gördü yapıtları. Herbert Read gibi eleştirmenler, birçok büyük gazete ve dergi ondan övgüyle söz etti.

İlk sergisini 1951’de Paris’te açmıştı. Aynı yıl İstanbul’un biricik galerisi Maya’da sergiledi yapıtlarını. Türkiye’nin ilk seramik sanatçısı, ilk sergisini düzenliyordu. Güzel Sanatlar Akademisi bu dalda ilk “mezun“unu üç yıl sonra, 1954’te verecekti (Sadi Diren)…

Sergiye gelenler, panoları gösterip ‘Bu nedir’ diye bana soruyorlardı. Ülkemizde o kadar geleneği olan bir sanat… Porselen mi alçı mı, diye soruyorlar. Unutulmuş… Ondan sonra Akademi’den, Tatbiki’den gençler yetişti, seramikçiler çoğaldı. Bunu geleneğe bağlıyorum. Bugün dünya çapında seramikçilerimiz var.”

1950’lerin o ilk yarısında nice güçlüklerle karşılaştı Füreya. İlki, “malzemesizlik“ti. Ne fırın vardı, ne boya, ne süzme teli… “Ortam” da yoktu kuşkusuz. Ama bütün engelleri aşıp atölyesini kurdu, fırınını yaktı…

“Sanatın her dalından insan gelirdi atölyeme, konuşurduk,” diyor. “Seramikten felsefeye kadar her şeyden konuşurduk.” Kimler mi gelirdi? Tanpınar gelirdi, Ahmet Kutsi Tecer gelirdi, Sabahattin Eyuboğlu, Bedri Rahmi, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Yaşar Kemal, Mazhar Şevket, Ulvi Uraz, Adalet Cimcoz, Abdülbaki Gölpınarlı… Daha birçok kişi… “Şimdi var mı böyle bir şey” diye soruyor Füreya. “Hissediyorum, sergilerde de görüyorum. Bir resim sergisine gidiyorsunuz, yalnız ressamları görüyorsunuz. Oysa böyle değildi 60’ların ortalarına kadar. Galiba kalmadı o tür kişiler. Biraz da insanlar kendi kabuğuna itiliyorlar.”

Parlak başarılarla gelişen ve otuz beş yılı aşan bir sanat yaşamı…

Üç yıl önce seramik yapmamaya karar verdim,” dedi Füreya. Yanlış mı işittim, diye geçirirken aklımdan, ekledi: “Herkes şaşırdı.”

Füreya Koral02

Bu kararı güç verdim, ama verdim. Çünkü baktım ki kendimi tekrarlıyorum. Ufak tefek değişiklikler oluyor, renk değişiklikleri filan, ama aynı espri… Yapmak zorunda kalmamak için fırını sattım. Atölyeyi de boşalttım, seramik yapmaya heveslenmeyeyim…”

Bir şaşkınlık daha… Yaşamdan, sanattan (aslında ikisi de aynı kapıya çıkıyor) kopmuş bir kimseye benzemiyor karşımdaki Füreya. Neyse ki, “Hiçbir şey yapmak olacak şey değil tabii,” diye sürdürdü konuşmasını. “Resim yapayım, dedim, o da beni yeter derecede tatmin etmedi. Yine çamuru aldım elime. Ama bu sefer heykeller yapıyorum. Pişmiş topraktan. Zaten benim fırında olmazdı, odun fırını gerekiyor.

Füreya Koral03

Resim ve heykele seramikle birlikte başlıyor Füreya, 1947’de.. O tarihlerde İsviçre’de, bir sanatoryumda kalıyor uzun süre. İşte orada. Bir şeylerle uğraşmak gereksinimini duyuyor. Kitaplar getirtiyor ve ilerde ünlü, “profesyonel” bir sanatçı olmayı aklına hiç getirmeden “elini çamura sürüyor“. Sonra bu işi daha iyi öğrenmek için bir hoca arıyor. Polonyalı yaşlı bir hanım bulunuyor.

Meğer o seramik konusunda hiçbir şey bilmiyormuş. Ressammış… Ondan resim dersi alıyor. İki yıl süren sanatoryum döneminin ardından Lozan’da bir atölyeye girip seramiğe hız veriyor. Ve Paris’e giderek ünlü seramikçi Serré’nin atölyesinde sürdürüyor çalışmalarını. 1951’de Paris’te ilk sergisini açana kadar… O sergide ve aynı yıl İstanbul’da açılan sergisinde taşbasma resimleri de yer alıyor.

Sonradan, büyük panolar yapmaya başlayınca resimden uzaklaşıyor. Füreya’nın sanat yaşamını az çok özetledik sanıyorum. Ondan öncesini de birkaç cümleyle anlatmaya çalışalım: Anne tarafından dedesi Şakir Paşa ile onun kardeşi Cevat Paşa, sanatla da uğraşmış kimseler. Ressam Aliye Berger’le ressam Fahrelnisa Zeid, teyzeleri. Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı), dayısı. Öteki dayısının oğlu Cem Kabaağaç ile Fahrelnisa Zeid’in ilk eşinden oğlu Nejad Devrim de ressam. Tiyatro sanatçısı Şirin Devrim, Nejad Devrim’in kardeşi. Füreya’nın babası Emin Koral, 1921’de İzmir’e ilk giren ordunun kurmay başkanı…

Füreya Koral04

Büyükada’da doğan Füreya, teyzeleriyle birlikte özel öğrenim gördükten sonra Notre Dame de Sion Kız Lisesi’ni bitirir. İstanbul Darülfünunu’nda felsefe öğrenimi… Karl Berger’den keman dersleri, keman virtüozu olma düşlemleri… 1930’da ilk evlilik, “Çalıkuşu gibi” Bursa’ya gidiş, çiftlik yaşamı… Bir bakıma “dramatik” bir olay… 1935’te Ankara. Bu kez Atatürk’ün çevresinde çok hareketli bir yaşam. Kılıç Ali’yle (Ali Kılıç) evli… 40’ların başında Vatan gazetesinde müzik eleştirileri… 1947-48’de sanatoryum ve 1954’te sanatı evliliğe yeğleyiş…

Füreya, çok okuyan sanatçılardan. Gazete ve dergilerin yanı sıra iki üç kitaba birden başlıyor. Görüştüğümüzde Kundera’nın ve Adalet Ağaoğlu’nun son romanları ile kadın psikanalist Salomé’nin yaşamını konu alan bir kitabı okuyordu. “Birikimsiz olmaz,” diyor. “Mutlaka bir şeyler almanız, bir şeyler görmeniz lâzım. Bir kültür lâzım. Sanatın bir dalında yetişince başarılı olmaya imkân yok. Sanat bir bütündür.”

Bir ay önce, teyzesi Fahrelnisa Zeid’in sergisi dolayısıyla gittiği Almanya’dan izlenimlerini uzun uzun anlatıyor Füreya:

Korkunç önem veriyorlar sanata, sanatçıya. Halkı eğitmeye de. İstediğiniz kadar kitap okuyun, istediğiniz kadar röprodüksiyon görün, asıl eseri görmeden olmaz. Bunun içinde yetişiyorlar. Anneler babalar beş altı yaşında, sekiz yaşında çocuklarını getiriyorlar müzeye. Diyeceksiniz ki, ne anlar? Böyle yetişiyor. Ondan sonra da sanata saygı duyuyor.”

Füreya Koral05

Küçük kaplıca kenti Aachen’de eski bir hamamı kendi adıyla anılan koskoca Sammlung Ludwig Müzesi’ne dönüştürmekle yetinmeyip bu ay açılacak daha büyük bir müze yaptıran, Köln’de de yine kocaman bir müze açtıran koleksiyoncuyu anlatıyor Füreya. Müze çalışanları ve sanatçılar için lojmanlar da hazırlatan Ludwig, sanatçılara bir yıllık, altı aylık burslar veriyormuş…

Füreya Koral06

Berlin’deki müzeler, kıskanılacak güzellikte: Nefis İslam yapıtlarının yer aldığı Darlem Müzesi, Nefertiti’nin büstünün bulunduğu Mısır Sanatı Müzesi, Bergama’dan taşınan Zeus Tapınağı’nın pırıl pırıl sergilendiği müze… Yalnız ressamlara değil, yazarlara, şairlere de burslar veriyorlar…

“Bizim bir tek modern sanat müzemiz yok. Devlet ya da belediye önayak olsa, birkaç iş adamının da yardımıyla yapılır.”

Bir başka eksiğimiz de,” diyor Füreya, “eleştiri. Artık pek çok sergi açılıyor. İnsanlar şaşkına dönüyorlar. Hangisi değerli, hangisi değil… Eleştiri olmadan anlaşılmaz. Bunun için de plastik sanatlara geniş yer veren dergilere ihtiyaç var.

Alpay Kabacalı

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.