Sevgili okurlar birçoğunuz modern sanat, özellikle soyut resim sergilerine gitmişsinizdir. Gidersiniz ama çoğunlukla da pek bir şey anlamazsınız. Hele bir de soyut dışavurum (Abstract expression) resim sergisindeyseniz hemen hiçbiriniz neredeyse..
Sevgili okurlar birçoğunuz modern sanat, özellikle soyut resim sergilerine gitmişsinizdir. Gidersiniz ama çoğunlukla da pek bir şey anlamazsınız. Hele bir de soyut dışavurum (Abstract expression) resim sergisindeyseniz hemen hiçbiriniz neredeyse hiçbir şey anlamadan eserleri çözümlemeye uğraşır, bir şeylere benzetmeye çalışırsınız. Ancak sonuç boşunadır, kavrayamaz ve de strese girersiniz. Eğer yanınızda bir arkadaşınız varsa onun kulağına eğilip “bu ne ya! Bunu ben de yaparım” gibi yorumlar fısıldarsınız. Ya da komplekse girer beğenmiş gibi yaparsınız. Tabi, bazen de anlamazsınız ama gerçekten de beğendiğiniz bir yerleri olur.
Peki ama burada mesele nedir, neden anlamıyorsunuz? Asıl soru ise, ben nasıl oluyor da özellikle soyut dışavurumu hemen hemen kimsenin anlayamayacağı konusunda bu kadar kesin konuşuyorum? Öyle ya, bu tür resimlerle ilgili ülkemizde ve dünyada sanat insanlarınca yazılmış söylenmiş sayısız yorumlar övgüler var, bunları nereye koyacağız? Merak etmeyin sanatın evrimsel bir gelişimi ve bilimsel zemini var. Dolayısıyla da bu soruların hepsinin cevabı var. Literatürde sanat kavramının içerdiği düşünce ve pratiklerin çok sağlam ve güvenilir kaynaklarda tanımları ve açıklamaları vardır. Şimdi o kaynaklardan birbirine karıştırılan soyut resim ile soyut dışa vurum resminin ayrımlarının ne olduğuna bakalım. Önce soyut resmin tanımını görelim daha sonra soyut dışa vurumun tanımına bakalım
Soyut sanat, insanların veya nesnelerin görünüşünü temsil etmeye çalışmadan şekilleri, çizgileri ve renkleri kullanır.. (Cambridge Dictionary)
Soyut-Resim : Gerçekçi bir resim yaratmaya çalışmadan renk ve çizgi gibi unsurları kullanarak fikir ve duyguları ifade etmek. (Britannica)
Soyut dışavurumculuk; insanları veya nesneleri temsil etmeye çalışmayan , çizgi ve renk kullanan soyut görsellerle duygu ve duyguları ifade etmeye çalışan bir sanat tarzı : (Cambridge Dictionary)
Themsili olmayan ve geometrik olmayan form, resim tekniği ve asimetrik, ilişkisel kompozisyon ile karakterize edilen, ağırlıklı olarak resim olan bir sanat formu. (Oxford)
Tanımlarda her iki sanatın üretim pratiklerinde bir benzerlik var. Bunu biraz daha basite indirgeyeyim. Soyut sanat, gerçek nesnelerin kendilerini temsil etmeye çalışmaz. Bunun yerine geometri de dahil çeşitli şekillerle, çizgilerle, renklerle fikir, düşünce ve duyguları ifade etmeye çalışır. Soyut dışavurum ise, gerçek hiçbir şeyi temsil etmeyen renk, çizgiler ve formlarla daha çok bilinçaltı dürtülerin, duyguları temsil eden resimlerdir.
Anlaşılacağı üzere her ne kadar benzerlik olsa da, soyut resim ile soyut dışavurum resim arasında çok büyük bir fark vardır. Hatta tuval üzerinde kullanılan renkler çizgiler ve bazı formların sadece benzerliği dışında hiçbir ilişkileri yoktur. Asıl önemli farkı kısaca özetlersek, soyut resim, bilinçli bir tasarlama ve üretim tarzıdır. Ama soyut dışavurum ise, bilinçli tasarıyı, çabayı, bilincin müdahalesini reddeden, yalnızca bilinçdışına dayanan bir tarz olarak ortaya çıkmıştır. Şu notu düşerek devam edeyim. Bir sanat eserini hemen hiç kimse anlamayabilir ancak eserin kendisi asla anlaşılmaz olamaz.
Soyut resim bilinçli bir tasarım demiştik. Gerçekten de bu ekolün babası olan Kandinsky, tarzıyla ve felsefesiyle ilgili kitaplar yazmış, makaleler yazarak ekolünü tartışmaya açmıştır. Böylece soyut resmi birçok bilim ve felsefe içeren çok sağlam bir zemine oturtmuştur. Dolayısıyla soyut resimde çok farklı bağlamlar vardır. Buna bağlı olarak da sanatçının zihnindeki soyut gerçekliğin ne olduğu ve yapısı çok farklılıklar gösterebilir. Zira soyut resimdeki formların renklerin çizgi ve desenlerin tamamı aslını temsil etmeyen, yalnızca sanatçının anlam verip kabul ettiği form ve renk kombinasyonlarından oluşur. Yani ne çizgileriyle ne de form ve renkleriyle sanatçı zihnindeki gerçekliklerle temsilden başka hiçbir ilgileri yoktur. Dolayısı ile soyutun gerçekliği sanatçının zihindeki kabulüyle sınırlıdır. Tabi bu kompozisyon da sanatçının varlık değerlendirmesi, inançları. evrensel ve kendi kültürel değer yargılarına, kısaca hayat görüşüne göre şekillenir.
İşte burada “soyut ama nasıl bir soyut?” gibi çok önemli bir durum ortaya çıkıyor. Zira varlık sorunsalı insan zihninin en temel konusudur. Doğal olarak da önce felsefenin alanına girer. Varlık veya gerçeklik konusunda felsefede çok güzel ve etkili yorumlar vardır. Ancak felsefenin gerçeği çeşitlidir. Üstelik bazıları birbirlerinin tam karşıtıdır. Konu gereği çok genel olarak birkaç cümlede değineyim.
Eğer varlık yorumu veya gerçekliğe empresyonist veya pozitivist, materyalist açısından bakarsanız, ampirik yapı; yani duyu organları vasıtasıyla algılanabilen, natürel, fizik evren gerçektir. Bu felsefelere göre soyut denilen algı veya var kabullerin kökeninde de doğanın yapısal sonuçları vardır. Tüm soyut var kabulleri, biyolojik yapıda olan beynimizin doğal şartlar karşısında ihtiyaç ve arzulardan kaynaklanan etkilenmelerdir. Soyut, somut bütün ilgilerimiz duygularımız biyolojik sonuçlardır. Yani Tanrı vs. gibi metafizik etken diye bir şey yoktur.
Öte yandan varlığı fenomenoloji, rasyonalist, idealist felsefeler açısından yorumlarsanız; duyu organları bize sadece görünüşleri, fenomenleri verir. Bunlar dış dünyadan, nesnelerden gelen duyum dediğimiz frekanslardır. Modern fiziğin özellikle kuantum olasılık ve belirsizlik ilkelerine göre varoluş rastlantısal sonuçlardır. Dolayısıyla bize görülen ampirik varlar, nesneler rastlantısal, tesadüfidir. Tesadüfi ve değişken olan şeyler asıl gerçek olamaz. Öyleyse nesnelerin kendilerinin olmasını sağlayan asıl ve değişmez bir gerçekliği olmalıdır. Bu da onların kökenindeki öz, töz, idealardır. Bunlar asıl ve değişmez gerçek var olanlardır. Bu felsefi yorumlara ek olarak teizm, ateizm ve deizm gibi Tanrı’ya dayalı diğer farklı felsefelerin varlık yorumlarını dâhil ederseniz o zaman: “Hangi soyut?” sorusunun önemi ortaya çıkar.
Bu bağlamda soyut resim yapan bir sanatçı yukarıda örneklediğim varlık izahlarından birine veya birkaçının içinde ya da yakın olabilir. Bunlar sanatçının hayata bakış açısını, çevresinde olan bitenleri, kültürünü değerlendiren zihin yapısını şekillendirir. Dolayısıyla yapıtlarındaki soyut ilgiler de doğal olarak bu zihin yapısına uygun olacaktır veya izler taşıyacaktır. Bu yüzden soyut eserin hangi soyut olduğu konusunda, sanatçısının zihin yapısı belirleyici bir etkendir. Bunun daha kolay anlaşılması için bir örnekleme yapayım.
Diyelim ki birbirine zıt iki farklı zihniyete sahip sanatçılar, neredeyse birbirine tıpa tıp benzer eser yapmış olsunlar. Yani her ikisinde de kırmızı kareler, sarı üçgenler vs.den oluşmuş, kompozisyonları hemen hemen aynı olsun. Ancak görsel olarak her ne kadar aynı olsalar da sanatçısının zihnindeki soyut değerler farklı olduğu için eserler aynı soyutluğu taşımayacaklardır. Yani yüzeyde görülen kırmızı kareler, sarı üçgenler farklı bir soyut algıyı temsi ettikleri için farklı soyut eser olacaklardır. İşte bunun için soyut ama hangi soyut dedim.
Burada önemli bir husus daha var onu atlamayayım. Bütün bu sanata yön vermiş felsefe ve bilimi paranteze alarak, dışlayarak ortaya çıkmış başka bir soyut resim izahı daha vardır. Bununla ilgili merhum İsmail Tunalı’nın kitabından bir paragraf aktarayım.
“Bizim hareket noktamız Picasso’nun şu sözüdür: Sanatta devrim, salt yeni bir dünya tasarımıdır.” Soyut sanat, sanatta bir devrim ise, bu devrim dünya hakkında yeni bir tasarıdan oluşur. Bu tasarım ampirik, duyusal gerçekliğin dışında salt biçimsel bir dünya tasarımıdır. Böyle bir dünya tasarımı, biçimin dışında bir başka varlığa dayanmaz. O olduğu gibi olan bir şeydir ve böyle olduğu gibi olan şey olarak da salt biçimdir.” Sayın Tunalı, çağdaş sanat kuramcısı Marcel Brion’ın, soyut sanat deyimini açıklayan yorumundan da alıntı yapmıştır. Marcel Brion paragrafını “Salt soyut sanat, kendine özgü doğa dışı bir salt biçimler dünyasıdır.” cümlesi ile bitirmiştir. (İsmail Tunalı- Felsefenin ışığında Modern Resim. S.119)
Yukarıdaki soyut sanat yorumlarını daha anlaşılır şekilde özetlersek, soyut bir resmin yüzeyindeki biçim, yani form, renk düzeneği, sadece kendini temsil eder. Arkasında soyut veya somut hiçbir nesneyi, bizim var dediğimiz hiçbir şeyi temsil etmez. Yalnızca biçimden oluşan kendine özgü bir dünya tasarımıdır. Tabi, felsefi açıdan çok hoş ve ikna edici gibi duruyor. Ancak kazın ayağı öyle değil.
Diyelim ki Marcel Brion ve diğerlerinin tanımladığı şekilde kendine özgü doğa dışı salt biçimlerden oluşmuş bir resim yaptınız. Yani kurama uyarak natürel evreni, doğayı tamamen dışlandınız. Yapıtınız sadece form, çizgi, renk kombinasyonlarından oluşmuş bir tasarım objesidir. Buraya kadar güzel! Ancak aynı soyut resimdekine benzer form, çizgi, renklerden oluşturulmuş dekoratif amaçlı duvar panoları, duvar kâğıtları da var. Yani görsel olarak içerikleri form ve renk düzenekleri birbirine çok benziyor; Hadi bakalım şimdi ayıklayın pirncin taşını! Öyle ya, bu dekoratif objelerin soyut resimle arasındaki farkı ne belirleyecek? Elbette buna cevap olarak, biri sanatçı tarafından soyut resim olarak tasarlanmış obje, diğeri dekoratif olarak tasarlanmış objedir. Arada fark var. Onun için kıyaslanamaz diyebilirsiniz. Ancak bu cevap pek makul değildir. Çünkü ilgili kuram, soyut eseri tanımlarken biçim olarak kendinden başka hiçbir temsiliyeti yok diyerek bizzat kendisi görsel olarak dekoratif objeyle aynı statüye indirgiyor. Görüldüğü üzere ayrım yapılamamasındaki sorun biçimde değil temsiliyettedir.
Temsil konusuna gelecek bölümde devam edeceğim.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.