Renk ve İzlenim Dolu 86 Yıl: Şefik Bursalı

Osmanlı Devleti’nin Batıya açılmasından sonra, 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı anlayışına yönelik resim sanatında varlık gösterebilen ilk ressamlar kuşağında Osman Hamdi Bey ile “asker ressamlar” olarak adlandırılan Şeker Ahmet Paşa’lar,..

Renk ve İzlenim Dolu 86 Yıl: Şefik Bursalı
Yayınlanma: Güncelleme: 269 okuma

Osmanlı Devleti’nin Batıya açılmasından sonra, 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı anlayışına yönelik resim sanatında varlık gösterebilen ilk ressamlar kuşağında Osman Hamdi Bey ile “asker ressamlar” olarak adlandırılan Şeker Ahmet Paşa’lar, Halil Paşa’lar, Hüseyin Zekâi Paşa’lar yer alıyor.

 İkinci kuşak, “Çallı kuşağı” diye adlandırılıyor: İbrahim Çallı, Avni Lifij, Namık İsmail, Nazmi Ziya, Hikmet Onat, Feyhaman Duran vb… Avrupa’da eğitim gören bu ressamlar, Batı sanatından etkilenmekle birlikte, doğayı kendilerine özgü bir üslupla yorumlamayı da başarıyor ve “Türk resminde kesin bir dönüm noktası” oluyorlar. Akademi’de hocalık ederek Türk resminin daha değişik eğilimlere yönelecek üçüncü kuşağını da yetiştiriyorlar: Zeki Kocamemi, Refik Epikman, Eşref Üren, Nurullah Berk, Mahmut Cûda, Şefik Bursalı

Şefik Bursalı 02

Prof. Şefik Bursalı, 1903’te Bursa’da doğdu. Ortaokulu Bursa’da bitirdikten sonra İstanbul’a gelerek Sanayi-i Nefîse Mekteb-i Âlîsi’ne (sonra Güzel Sanatlar Akademisi) girdi (1921). Akademi’yi bitirdiği yıl (1930) açılan yarışmada birinci olarak devlet hesabına Avrupa’ya gönderilmeye hak kazandıysa da, ödenek yokluğundan gidemedi. İzmir, İstanbul Erkek, Konya Liselerinde resim öğretmenliği yaptı. 

Şefik Bursalı

1938’de atandığı Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyeliğinden otuz yıl sonra, 1968’de emekliye ayrıldı. Devlet Resim ve Heykel Sergilerinde dört kez (1966, 1975, 1980, 1982) ödül kazanan, resimleri Sovyetler Birliği’nde ve Balkan ülkelerinde sergilenen, bir yapıtıyla 1946 Paris Uluslararası UNESCO Sergisi’ne katılan Bursalı, 1987’de Mimar Sinan Üniversitesi Senatosu’nun kararıyla “profesör” ünvanını aldı. 1986’da Kültür Bakanlığı’nın “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü“ne değer görüldü. Doğduğu sokağa 1987’de “Ressam Şefik Bursalı Caddesi” adı verildi ve Bursa Kültür Park’a büstü dikildi. Şefik Bursalı’yı 1990 Nisanında yitirdik.

Osman Hamdi Bey ile ressam paşalar, rahat, gönençli yaşamış olmalılar. Toplumun elit kesiminden geliyorlar ve ille ressam olacağız diye bir kaygıları yok… İkinci kuşak, ressam olarak yetişmekle görevlendirilmiş. Bir işlev yükümlenmişler. Resmin yerleşmediği bir toplumda işleri zor…

Üçüncü kuşak, 1900’lerde dünyaya gelenler, nice acılardan, yoksunluklardan, yoksulluklardan geçmiş… Balkan, Trablusgarp, Birinci Dünya, Kurtuluş Savaşlarını yaşamışlar… Yıllarca “vesika ekmeği” yemiş, üç ayda bir 250 gram şeker alabilmişler “vesika” ile… Resmin toplumda hâlâ yeri yok; ressamlık para kazandıran bir meslek değil… Bütün bunlara katlanarak ve her şeyi göze alarak ressam olmaya kalkışmak için tutku gerekiyor sonsuz tutku…

Şefik Bursalı, bunun somut bir örneği:

Bursa’nın Şeyh Küşteri Mahallesi’nde, Kara Şeyh Camii’nin bulunduğu, asırlık bir defne ağacının bir tak gibi yayıldığı sokakta, pencereleri kafesli küçücük bir evde doğdu 86 yıl önce. Babası saraçtı. O altı yedi yaşlarındayken ölüverdi. Anne çalışıp didiniyor, iki kızını ve oğlu Şefik’i yetiştirmeye çalışıyordu. Çileli günler yaşıyorlardı…

İttihat ve Terakki‘nin açtığı ilkokulu bitirdi, rüşdiyeye (ortaokul) başladı. Resme büyük ilgi duyuyor, suluboya ile doğa görünümleri yapıyordu. Geçimini sağlamak için tabela yazmaya girişti. Ve Ulucami’yi keşfetti! 1399’da yapılan görkemli anıtın mimarisi, mermer şadırvanda şakırdayan su, suda oynaşan balıklar… Hepsi de yepyeni bir dünyaydı onun için… Derken, cami içinde hat sanatının “şaheser“leri: Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin, Mehmet Şefik Bey’in, Şeyh Hamdullah’ın… bu İslam sanatını doruğuna ulaştıran levhaları…

 

Şefik Bursalı 03

Ulucami, onun “müze“siydi artık. Sık sık gidiyordu. Zamanla kâğıt kalem götürüp hat sanatının bu eşsiz örneklerini kopya etmeye başladı. Ortaokulu bitirmişti. Geçimini tabelacılıkla sağlıyor, ailesinin geçimine katkıda bulunuyordu. Bazı suluboyalarını kentin işlek caddelerinden birindeki kitapçı dükkânında sergilemeyi akıl etti… Bursa, Yunanlıların işgaline uğradı. Yunan subayları, kitapçı dükkânındaki resimleri satın alıyorlardı.

O, para biriktirip İstanbul’a, Sanayi-i Nefise Mektebi’ne gitmek istediğinden, yeni yeni resimler yapıyordu. Günün birinde, İstanbul’a gitme zamanının geldiğine karar verdi. Ancak, kentten ayrılabilmek için, işgal kuvvetlerinden izin belgesi almak gerekiyordu. Bu “pasaport“u vermiyorlar, çeşitli engeller çıkarıyorlardı. İki suluboya resmini merkez komutanına götürünce kentin kapıları açıldı…

İstanbul’da ilk işi Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlîsi’ne yazılmak oldu (1921). Bu yüksekokul Divanyolu’nda, şimdi Sağlık Müzesi olarak kullanılan binanın bir bölümündeydi. (Birkaç yıl sonra Fındıklı’ya taşındı ve Güzel Sanatlar Akademisi adını aldı.) Öğrenim giderlerini karşılamak, geçinebilmek için, boş zamanlarında Bâbıâli Caddesi’ndeki tabelacılara tabela, matbaacılara resim ve başlık yapmaya girişti. Kimi zaman emeğinin karşılığını alamıyor, dolandırılıyordu.

Yaz tatillerinde Bursa’ya giderek peyzajlar yapıyordu. Hocası Çallı İbrahim’le Namık İsmail, Feyhaman Duran, Hikmet Onat gibi ustalar resimlerini beğeniyorlardı. O yıllarda yılda bir kez sergi açılırdı. Galatasaray Lisesi’nde düzenlenen ve on kuruşa girilen sergide Sanayi-i Nefise hocalarının tabloları yer alırdı. 1924’ten başlayarak, öğrencileri Bursalı Şefik’in (Soyadı Yasası çıkmamıştı) resimlerini de sergiye kabul ettiler.

1930’da Akademi bitti. Avrupa sınavını o yıl Şefik Bursalı kazanmıştı. Ama dünya ekonomik bunalımı ve devletin yeterli ödeneği ayırmayışı yüzünden gidemedi. Yılda bir tek resim satmak bile bir mutluluktu. Ama, ne yazık ki elde avuçta kalmıyordu o para: Üstbaş alınıyor, bir çift iskarpin alınıyordu; artarsa alacaklılara veriliyordu…

Öğretmenliğe başladı. Önce İzmir’de, sonra İstanbul Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yaptı. 1934’te Konya’ya atandı. Uzun yıllar Bursa’nın yeşilini ve tarihi özelliklerini aktarmıştı tuvaline. Bu kez Konya bozkırına, Konya’daki Selçuklu yapılarına yöneldi dikkati, fırçası… Sovyet Devrimi’nin onuncu yılında (1927) Ankara’da Sovyet Ressamları Sergisi açılmıştı. 1937’de, Atatürk’ün isteğiyle, Salâh Cimcoz’un komiserliğinde, Moskova, Kiev ve Leningrad’da Türk Ressamları Sergisi düzenlendi. Bu sergi daha sonra Bükreş, Belgrad ve Atina’ya götürüldü. Salâh Cimcoz, Ankara Halkevi’nde yaptığı konuşmada sergiye, özellikle Şefik Bursalı’nın resimlerine gösterilen ilgiyi dile getirdi.

Şefik Bursalı 04

Milli Eğitim Bakanlığı, bu başarısını, onu Güzel Sanatlar Akademisi’ne atayarak ödüllendirdi. Fransa’dan yeni gelmiş Léopold Lévy’ye asistanlıkla başlayan öğretim üyeliği 1968’de yaş haddinden emekliye ayrılana kadar, tam otuz yıl sürdü. Acı tatlı günler yaşadı Akademi’de. En acısı da, 1948’deki yangındı. Hayranlık duyduğu Velasquez’in büyük boyutlu tablolarının kopyaları ve daha nice yapıt kül oldu. Yalnız Velasquez değil. El Greco’yu, Goya’yı, Cezanne’ı, Courbet’yi, Delacroix’yı, Manet’yi, Millet’yi, Corot’yu ve klasik ressamlardan birçoğunu sevdi, seviyor. Kendi olanaklarıyla birkaç kez Avrupa’ya gidip Paris, Londra, İtalya, Madrid, Hollanda, İsveç müzelerini gezdi; “ufku açıldı”.

Resmi bir tutkuya dönüştürdüğünü ve Türkiye’den karakteristik peyzajlar yapmayı sevdiğini söylüyor. Resmi sevdiği kadar sevdirmek için çalıştığını belirtiyor. Kendisini bir çeşit “izlenimci” olarak niteliyor. Artık parayı düşünmediğini; canı isterse, alıcıyı gözü tutarsa resim sattığını açıklıyor. Sıra son dönemlerde açılan, “soyut” ve “modern” resimlerin yer aldığı kimi sergiler üzerine görüşlerine geliyor. Diyor ki:

Bir portre, bir peyzaj, bir figürlü kompozisyon yapamayan kişiler, işin kolayını seçiyorlar. Picasso gibi büyük sanatçıların klasik ve realist bir sanat temeli olduğunu gözardı ediyorlar. Arayışlar içerisinde bocaladıkça resim sanatından uzaklaşıyorlar. Bu tarz çalışanlar, daha çok sosyetede kendini tanıtmak, tatmin olmak isteyenler. Ciddiye almamak gerek. Gerçek sanat eseri eskimez. Değerli bir eser her zaman yeni kalır.”

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.