Karadeniz gibidir insanı da ; hırçın, aksi, kasırgalar kopar içinde. Ondan önce söylemeyegörün o sözü, salt size terslik olsun diye tersini savunur. Onurlu, erdemli, kısacası yurdumun insanı nasılsa öyledir işte…
Karadeniz gibidir insanı da ; hırçın, aksi, kasırgalar kopar içinde. Ondan önce söylemeyegörün o sözü, salt size terslik olsun diye tersini savunur. Onurlu, erdemli, kısacası yurdumun insanı nasılsa öyledir işte.
Her hafta kara bulutlar üzerimizde ivecen adımlarla koşarken Fatma Durmuş’un, Dilber Saka’nın, Nizam Kaya’nın, Hasan Gölbaş’ın, Özer Turan’ın mektuplarını bekler dururduk. Unutulmaz insandı. Ozandı. Durmazdı. Rize ne denli yeşilse o denli şairdi o da. O dergiye şiir, şu kitabı okumamaya yetişmek derken Karadeniz’de taka gibi sallanır dururdu. İrili ufaklı gazetelerin Kültür-Sanat sayfalarında şiirlerini yayınlatmak, o etkinlikten bu etkinliğe koşturmak, şiir üzerine, siyaset üzerine konuşmak, dünyanın, toplumun, insanın sorunlarıyla içlenmek zordur. İnsanı huzursuz eder. Özer Turan neşeli yanında ettiği sözler, döktürdüğü dizelerden dolayı huzursuz olmayı göze almıştı.
Aslında kusursuz değildi yaşam öyküsü. Hepimizin kusursuz olmadığı gibi…
Şiir yazdı, kitabı çıktı, siyaset yaptı, ilçe başkanı oldu bir partinin, Rize’den hicret eyledi, İstanbul’da evlendi, kızı oldu, ayrıldı. Rize’ye döndü. Rize’den Troya’ya göçtü. Sıradışı evler yaptı, hastalandı, kardeşi-babası tarafından Rize’ye ucube çay bardağı heykeline 400 metre yakın bir eve taşındı. Sonunda öldü ile açıklanmayacak bir adam bu.
Çanakkale’den taşınırken en yakındığı durum, yıllarca briktirdiği gazete-dergi kesiklerinin, kitaplarının orada kalması ya da çöp kutularına tıkış tıkış takılmasıydı. Bizi, hepimizi kandırdı. Bel-fıtık ağrılarından sözederek…
İnce sayrılıkmış onunkisi… Bilememişiz. sosyal medyayı not defteri gibi, iç sesi gibi kullanıyordu. Girin bakın dinlediği türkülerden uykusuz gecelere dek hep içdökümünü, insanın yalpaladığı yalnızlığı görürsünüz.
İyi arkadaştık. Birgün bozuştuk. Daha doğrusu bana yalaka, iktidar yardakçısı gibi sözlerle nedenini, gerekçesini bilediğim biçimde saldırınca, şaşırdım. Bir süre uzak duralım birbirimizden diye uzak durdum. Ara ara girip bakıyordum sosyal medyadan. Önce ayda bir, sonra iki ayda bir, 3 ayda bir, 6 ayda bir derken dindirilmez ağrıları sonrası göçüp gittiğini, ağrılarını, sızıları dindirdiğini öğrendim.
Çok sarsıldım. Gerçi yüreğini burktuğu insanlardan, börtü böcekten özür dilemiş ama bana ne. İçinden çıkılmaz kara kuru bir kuyuya daldırmıştım kendimi.
Bir günün yarısını geçen sürede sosyal medayasına baktım. İsyanını, içyangınlarını anlamaya çalıştım. Bağışladım mı onu? Hiç bir zaman içten, derinden küsmemiştim ki ona.
Sosyal medyada duvarına yazılanlara gelince “Uzun zaman oldu bu sessizliğin hayra alamet olmadığını bildiğimden,elim varmadı sayfana bakmaya, o haberi duymaya hazır değildim” diye biri yazmış. Ben de hazır değildim.
Bu modern çağda ölüm haberini bu denli geç almaya şaşmalı mı?
“her insan bir kıyıdır aslında
bu akşam
kıyılarımdan selam uçurdum uzaklara
ne sen aklımdan çıktın
ne de uzaklardaki sıla” diye seslenen bir ad, çekip gitmişse kıyılarımızdan ne demeli?
Ayak izlerinden mi bulmalı şimdi onu.
17 Kasım – 26 Kasım 2022 arası koca bir karanlık ve kopuş.
İsmail Gökbayrak 17 Kasım 2022’de şöyle yazıyor: “Özer arkadaşımızın kardeşiyle görüştüm. Serviste yatıyor. İyiye gidiyor. Dualarımız onunla olsun.”
26 Kasım’da Deniz Çetin ise kara haberi veriyor: Yapma be lütfen gel ikimiz de kız babasıyız, herşey için evet de onlar için ölemeyiz. Keşke vazgeçseydik şairlikten. Çünkü şairler kısa yaşıyor, çok üzgünüm. Çok kuş kondursunlar yollarına…
“Açılır parantez/Kapanır parantez” olmuştu.
15 Eylül’de şöyle yazmış:
VAVEYLA
kırdığım bütün kalplerden özür dilerim
Topraktaki karıncadan kelebek kanadından ve serçe sesinden
Özür dilerim börtü böcekten
Cümle alemden
12 Eylül’de dilinden dökülen dizeler:
barsakları gurulduyor gökyüzünün
pandora
yine yağmur yağacak
tırtılın derdini biliyorum
suya düşer gölgesi ay ışığının
nergis kokan kuzeyli bir geceden
hüzün dökülür yarama
sesini göğsümle sınayan sabah
şiirin ve aşkın ülkesinde
çoktan yırtıldı karanlığın sureti
uyan
içimdeki okyanusta boğuldum
gümbürdedi agora
divite banmış gece
kumsalda dans ediyor şarap içenler
kadırga
seni hiç tanımadım
bil bunu antik liman
kapanmaz irinli yaradır bizde eylül.
insan çoğalabilir yaşadığı her anda
Pandora
bir reyhankız bir hera
lir sesiyle uyandım
Özer kimdir, Özer dünyanın toplamıdır. Kardeniz’dir, Troya’dır. Dinlediklerinden:
Sen uzak olsan da sana söylenecek sözle vardır elbet.
“senden kalan
kabuk bağlamamış yaralarım var benim”
Ya da ince dokunuş.
“sana verilecek neyim var ki benim
yara bere bir yürek üç beş kırık sözcük dalı”
28 Ağustos’ta not defterine şunları düşmüş:
Bazan yaşlandığımı düşünüyorum; çok şeye geç kaldığımı…İnsan yaşaya-ede, düşe-kalka öğreniyor hayatı.Olgunlaşmak, tecrübeyle zengin kılıyor bizleri.
Geriye dönüp baktığımda, “bu kadar çok serüveni ben mi yaşadım?”diye de sorular soruyorum kendime.
Nelere tanıklık etmedi ki bu can; hangi acılara göğüs germedi ki ?
Kendi bedenimi yiyerek çoğalıyorum. Bu benim fakirliğim sayılır! Her türden insan tanıdım dünyada.
Şaka gibi her şey.
Gögüs kıllarım ağarmış!
İnsan ilkel bir oluş hali, saçlarımıza düşen aklar kadar manidar.
Yalnız geldim, yalnız yaşadım, yalnız geberip giderim bir çöplükte!
Sanki ayırdındadır her şeyin, kaçınılmaz sonun da.
26 Ağustos’ta paylaştığı fotoğrafa eklediği not: Savarona’dan Rize’ye bakış.
20 Ağustos: Ertelediğim sütliman ölümdür Sabahın beyaz kuşları
12 Ağustos’ta artık kararını da vermiştir. Ayak izlerinden acısının izi sürülür mü hiç:
Öğrendim ki, bir kenti yüreğinizle kucaklamayı başaramamışsanız, o kent sizi bağrına basmıyor. Kuzeyden göç ettiğiniz yeni yaşam alanı, yeni dostluklarla, yeni arkadaşlıklarla çıkıyor karşınıza. “Yüreğinizin götürdüğü yere gidin ” siz yine de. Bütün zorluklara rağmen, gittiğiniz yer çok güzeldir, bakmasını bilene elbette. Göç etmek gibi büyük rizikoyu göğüslüyorsanız, geldiğiniz yerde çok şeyi fazlasıyla hakediyorsunuz ! Güven ve özverinin, sevgi ve dostluğun, paylaşım ve huzurun onurunu yaşayın. Hayat bütün çürümelere rağmen güzel çünkü! Yokoluşa direnmekse sevgi, kendinizi yeniden yaratmanın, üretmenin mutluluğunu yaşayın!
Güle, çiçeğe, börtü böceğe hoşçakal demeden giden arkadaşım, acın derinlerde.
Ölüm tarihini bile bilmiyorum senin.
O tarih insanlık için de benim için de sanki yokoluşun tarihi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.