Şiir alayı komutanı Can Yücel ve Cumhuriyet’in güçlü kalemi Oktay Akbal’ın dediği gibi; “Dursun hiç durmasın diye, bilinmeyen yönleriyle Kuvayı Milliye neferi olup, kendi özünde sırdaş aklını arayan, bir yeni..
Şiir alayı komutanı Can Yücel ve Cumhuriyet’in güçlü kalemi Oktay Akbal’ın dediği gibi; “Dursun hiç durmasın diye, bilinmeyen yönleriyle Kuvayı Milliye neferi olup, kendi özünde sırdaş aklını arayan, bir yeni zamanlar dervişi gibi, yitik zaman ışığına koşuyor…”
O, Öküz Mehmet Paşa Hanı’nda ve Ak Medrese’de, han duvarlarına kanıyla, şiirin yol öyküsünü yazıyor…
Bolkar Dağı eteğinde-Karagöl’de, sessiz Toros kurbağası çığlığına inat, at hırsızı göçerler gibi sürüyü (kara koyunu) suya çekmek için, kaval çalar hep…
Doğal kök boyalı ipleri, kirkit ile halı dokuyan sürmeli güzellerin nakışında ve kuyumcu titizliğinde; yalın, süssüz ve imgeli sözcükleri oya gibi işleyen ve çok bilinmeyenli cebir denklemini çözerken; içsel-derin çağlayan ve bir o kadarda akıcı-yalın ve ritimli bir matematik işi olan, şiir ekinini şarkı söyleyerek-türkü çığırarak; tırpan ve orakla biçerken; değirmende öğütülen sevdalı düşlerin, ağız dolusu gülüşlerin ve hıçkırıklı ağlayışların, organik ve özgün dil örgüsü ustalığıyla, bereketli şiir hasatına koyulur…
Anadolu ekini, şiirin imanı-dini, dili, kolektif kamu iradesini, sevisi sebil-dayanışan iş bölümü, kitap, kalem-kılıç, fırça, kara saban-demir pulluk, orak-tırpan-kağnı-kızak-düven, yaba-dirgen-kalbur-elek ile savrulan başak-bolluk, değirmen şıngırtısı-tüten baca-yufka ekmek-azık-seferberlikte yolluk…
Şiirin filizlendiği bereketli kutsal toprak, rahvan yürüyen yılkı at-nasırlı yalın ayak-demir atılan güvenli liman, zor anlarda şairin başını yasladığı ana-vatan, baba kolluk.
Şiir alayı yolda, şair tutsak-kitap yanıyor karakolda, fırında-ormanda; son depremde soğuk oluk yanıyor, yüksek kaldırımdan-yardan düşen o vesikalı yarin, yitik şiiri-hüzünlü-sırdaş türküleri kanıyor.
Falaka molasında ulukışla karakolunda, öte yakaya varmak için bir çözüm bulmalıyız, yitik çıkmaz-gizemli o patika-kör çıkmaz yolda.
Unutma! Ey evlat, dağılırsak yok oluruz, birleşirsek çok oluruz.
Şiir oku sağlam olur, aykırı-uçuk-ucu sivri, koçaklama-taşlama-masal-öykü olur. Hicivli, tek oku kolay kırarsın, üç-beş okta zorlanırsın, on-elli-yüz oku kıramazsın. ‘Birlikten kuvvet doğar-örgütlü birleşik güç, yenilmez’ derler.
‘Bir elin nesi-çok elin sesi gür çıkar.’
İlimsiz güç-saman alevidir, ilim bizim yitirdiğimiz ve nerede bulursak almamız gereken aydınlığımız ve inancı-azmi-birlikte yaşama gücünü besleyen o yitik aklın, utkuyu müjdeleyen; sırlı-hırlı-ferli-derli-mirli-sihirli ve şiirli sigortasıdır.
Her coğrafyada yazılan şiirin can damarı ve tüm çocukların göz ile kan rengi aynı ise, bu ırkçı ve bu faşizan baskı-ayrım nedendir?
Turnalar zamanı göçmen kuşların kanat telaşından, yetim-yitik-şehit çocuk çığlığından ve şiirin şaha kalkışından korkan, sırdaş sevdanın dönen çarkı dursun diye, şaire taş atan; Hüdavent Hatun otağında-yazında-közünde-özünde, sevgiyi sebil eyleyen Yunus izinde, Kuvayı Milliyeci Müftü Bahattin Efendi imanında-gizinde, Kuvvacı Şevki Alpagut’un konuksever-seğriyen sürmeli gözünde, Kara Kartal Mihralibey közünde, idamlık Tepeyran özünde, Niğdeli dört anarşisttin kanayan özünde-dizinde, Işın bilimci doktor Lütfi neşteri izinde, coğrafyacı Yavuz ile Hami Şeneldir, rehber Ulusoy-Selo Dayı, başkan Ahmet, Birdal
ve Kök kardeşler özünde, Arzuhalcı Hüseyin Amca fazında, emekçi Keserbiçer ustanın azmi-örs ile çekiç hızında, Bayata öğretmenin umudunda-hazında, savcı Karadayı kararında-yüzünde ve yeni zamanlar dervişi TÖS’lü aydınların ışığında-uzunda soluklanan tek nefeslik onurlu; ‘hakları-özgürlükleri ve sorumluluklarının bilincinde olan, her çağdaş yurttaşın’ haklı ve meşru yaşamına karşın; barış ve huzurlu insan coğrafyasında, provakasyonu ve linçi örgütleyen Fosiller ve Anadolu’nun aydınlık yüzüne bok atan-çelme takan, terörü besleyen altın tasmalı çirkin güzellerin gözünde kem göz izi olan, bu modern görünümlü-nadire üfürükçüler kimdir-kimdendir?
Bu duruma üzülen-kızan; Aksakal-Yoleri Bilge Dervişler, Şifacı Kam Analar, Anadolu’nun evliya kadınları, prensesleri, bacası hep tüten yörük obalarının yiğit kızları, Türkmen güzeli Kılavuz Hatice, bereket tanrıçası Tuvana Prensesi Tataina, Hitit Güzeli Eflatun çığlığı-avazı ve Nikita’nın güzel valisi Hüdavent Hatun aşkına; Anadolu’nun güney cephesinde, doğal güvenlik kuşağı olan Toros sıra dağlarının kuzeyinde yer alan ve her bakımdan stratejik özelliği ve önemi bulunan; sıkıntılı senelerde (1943-1947) Kutsal Emanetlerin 4 yıl saklandığı, Niğde toprakları ve medeniyetler yurdu olan bu güvenli-bereketli-teşkilatlı coğrafyada (hep var olan vatansever insan potansiyeli yanı sıra); bor, taryum, uranyum, altın, gümüş, demir, linyit, krom gibi madenlerin, petrol sahalarının ve tarım alanlarının; emperyalist karanlık şirketler tarafından, vatan toprağının ruhsatlandırılmasına, satılmasına, yağmalanmasana göz yuman-aracı olan ve affedilmez bu suça yardımcı olan (müdür kılıklı kadın-erkek) vatan hanilerine aman dikkat!..
Emek ve kul hakkı, çevre ve doğal hayatın korunması için, seferberlik zamanı…
İnsanlığın evrensel haklarını, doğayı ve çevreyi, yasal-etik-ahlaki değerleri, zengin Türk Kültürü mirasını, Vatanı ve Cumhuriyet Devrimlerini korumanın tam zamanı…
Bir gün gelecek; İstiklal Mahkemeleri kurulacak mı?
Hak-adalet yerini bulacak mı?
Yalan-dolan-kin-nefret-linç-çıkar-kibir yok olacak; vicdan-insanlık-sevgi-barış-aşk gelecek… Gelecek, gelecek mi?
ABD emperyalizmizi dize getiren, Küba’nın efsanevi önderi-kumandan Fidel Castro; “Kendinize başka önder, kurtarıcı, rehber, ışık aramayın; bizim ve dünyada bağımsızlık savaşı veren, tüm mazlum ulusların doğal önderi olan, devrimci Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük bir önderiniz var. Çok şanslısınız…“ demişti bana verdiği özel röportajda (12 Aralık 1996, Havana). İnancımızı, umut ve ütopyamızı kaybetmez isek; bereketli Anadolu coğrafyasında, emperyalist ülkeleri yenen ve 100 yıl önce utku ile taçlanan TC, ’Suyla Gelen Medeniyet’ hep yaşayacak ve ‘MU Medeniyeti’ yeniden dirilecek…
Türkiye Cumhuriyeti (TC)’nin ve İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yılında; “Ya vatan, Ya ölüm!” için, Atatürk Yeniden…
Dün gece uykumu kaçıran ve düşüme düşen, bu korkulu endişelerin ve iddiaların yaşanmadığı bir dünya özlemiyle, deliksiz uykulu-derin-içsel-sevgi ve dostlukla…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.