Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için en başta Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir kuşkuya meydan bırakmayan, ödünsüz bir tanıma ve tanıtma kararlılığı göstermesi gerekiyor. Bu kararlılığın ilk işareti olarak da Türkiye Cumhuriyeti..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için en başta Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir kuşkuya meydan bırakmayan, ödünsüz bir tanıma ve tanıtma kararlılığı göstermesi gerekiyor. Bu kararlılığın ilk işareti olarak da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Forsu’na, tarih boyu kurulan Türk devletlerini temsilen konan on altı yıldıza KKTC yıldızı da eklenmelidir.
Netflix, “Famagusta” isimli 24 bölümlük bir dizi yayınlayacağını duyurdu. “Famagusta” Gazimağusa’nın Rumcası. Güney Kıbrıs Rum yapımı dizide, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve tarihi gerçekler çarpıtılıyor, Türk askeri ve Türkler karalanıyor. 20 Eylül‘de yayına girecek olan dizide Kıbrıslı Türklere yapılan baskı, eziyet ve katliamlardan; planlı ve kasıtlı soykırımdan bahsedilmiyor. Diziye Netflix kullanıcılardan büyük tepki var.
Dizi tamamen uydurma, Türk düşmanlığı kurgusu ve kara propaganda. Rumların Kıbrıs’ı Türklerden temizleyip yutma hedefine yönelik psikolojik savaşın bir parçası.
Netflix’in böyle bir diziyi yayınlayacağını duyurduğu sırada, 29 Ağustos’ta, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Brüksel’de yapılan Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısına konuk olarak çağrıldı. Beş yıldır toplantılara çağrılmayan Türkiye Dışişleri Bakanı şimdi neden çağrılıyordu?
Dışişleri Bakanlığımız da AB’nin bu çağrısını AB’nin Türkiye ile bir “diyalog arayışı(!)” olarak değerlendirerek “olumlu karşılamış(!)” ve bakanımızı göndermiş.
Sayın Hakan Fidan toplantı sonrası yaptığı açıklamada, “AB’li meslektaşlarımın neredeyse tamamı, Türkiye’yle dış politika, güvenlik ve savunma politikaları başta olmak üzere tüm alanlarda yapısal ve düzenli diyalog ile istişarelerin sürdürülmesi gerektiğini vurguladılar. Türkiye ile AB’nin daha yakın ve daha derin istişare yapmasının ve ortak politika oluşturmasının önemine değindiler” diyor ve toplantının asıl püf noktası konusunda şunları söylüyor: “Kıbrıs sorunuyla Türkiye-AB ilişkileri arasında bir bağ kurulmasının sağlıklı bir yöntem olmadığını ve herhangi bir sonuç vermeyeceğini vurguladık“.
Avrupa Birliği’nin, KKTC ile Türkiye’yi Kıbrıs konusunda “egemen, eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefinden ve KKTC’nin resmen tanınması talebinden vazgeçirmek için elinden geleni yaptığını ve yapacağını biliyoruz.
4 Haziran 1878’de Sultan Abdülhamid ile İngiltere arasında imzalanan ve aynı yıl 12 Temmuz’da Kıbrıs’ın İngilizler tarafından işgaline yol açan “Kıbrıs Konvansiyonu (Cyprus Convention)”ndan bu yana Kıbrıs’ın Türklerden arındırılıp Rum/Yunan adası haline gelmesi adım adım gerçekleştirilmeye çalışıldı.
O zamandan bu yana İngilizlerin“Havuç ve sopa (carrot and stick)” dedikleri taktik uygulanageldi.
AB’nin 27 Dışişleri Bakanı karşısında, AB üyesi olmayan Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın gayrı resmi bir toplantıya çağrılması da diyalog arayışı değil; havuç ve sopa gösterilen bir sorgulama.
AB’ye üye 27 güçlü rakip karşısında AB kapısında yıllardır bekletilen Türkiye… Bir tartışma, anlaşma olacaksa bunun eşit koşullarda olması gerekir.
“Kıbrıs’ı ver AB’ye üye yapalım” yalanına “TC ve KKTC de üye olsun, sorun da kendiliğinden çözülsün” diyebiliyor musunuz?
Diyebilseniz ne yanıt verirler?
Gülerler… Hem de kahkahalarla…
Gerçekçi olalım.
AB, AB ülkeleri, NATO ve NATO ülkeleri ne zaman Türkiye’den yana olmuşlar?
Dışişleri Bakanlığımız 2004’te Annan Planı gündemdeyken de AB kapısında kalabilmek için aynı iyimserlik içindeydi. Yirmi yılda ne değişti?
Türkiye, nasıl Yunanistan NATO’ya girerken ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sanki Kıbrıs’ın tümüne egemenmiş gibi AB’ye üye yapılırken itiraz edememişse (ki, skandaldır) şimdi de gene aynı uslu çocuk tavrıyla boyun eğmesi bekleniyor. Gene havucu gösterip sopayı basacaklar.
Umarım şimdiki yetkililer, Annan Planı döneminde Kıbrıs için, “Daha bir kasa portakalını satamıyor, ne egemenliği?” diyen zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün AB’ye girmek için Kıbrıs’ı satma çizgisine yeniden girmezler. (1)
O zaman KKTC’yi kurulduğundan bu yana tanımaya hazır olan Bangladeş, Pakistan ve Azerbaycan’ın yolu daha başta “Amerikan baskısıyla” kesilmişti. (2)
Şimdi iki eşit devlet temelinde çözüm ve KKTC’nin tanınması için yollar aranıyor gibi görünüyor. Başarılabilir. Ama bunun gerçekleştirilebilmesi için de KKTC’yi tek tanıyan ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’yi hiçbir tereddüde ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, geri dönülmez bir tanıma ve tanıtma kararlılığı göstermesi gerekiyor. Bu kararlılığın ilk işareti olarak da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Forsu’na, tarih boyu kurulan Türk devletlerini temsilen konan on altı yıldıza Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yıldızını da eklemelidir. İşte o kararlılıkla tüm Türk devletlerinden, Pakistan ve Bangladeş gibi her zaman dostlarımız olagelen ülkelerden KKTC’yi tanımalarını isteyebiliriz. Kanımızca, bu kararlılığı gören dostlarımızın bu isteği kabul etmeleri daha olası ve kolaydır.
AB kapısında el pençe divan duran, AB bakanları gel dediklerinde gelen, git dediklerinde giden Türkiye ciddiye alınmaz.
Havuç ve sopa siyasetine boyun eğip durmak Kıbrıs konusuna ne bir çözüm getirmiş ne de KKTC üzerindeki kısıtlamalar, baskılar ambargolar kalkmıştır. Tam tersine bu baskılar artmıştır. Bunun sürmesi için her yola başvurmaktadırlar.
Rum/Yunan yanlıları kara propagandalarını her alanda kararlılıkla yaymakta, Türk düşmanlığında sınır tanımamaktadırlar. Gerçekleri ters yüz eden filmler yapmakta kitaplar yazmaktadırlar. Yalanlarına yalanlar katmaktadırlar.
Biz de gerçekleri yazdık. 20 Temmuz 2024 Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yıldönümünde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar ve Danışmanı Prof. Dr. Ata Atun’un önsözleriyle yayınlanan “Bir Daha Asla – Yavruvatan’da Türk Soykırımı“ isimli kitabımızda Mücahit Prof. Dr. Ata Atun, Kıbrıs İsveç Barış Gücü Tercümanı Finlandiya doğumlu İsveç yurttaşı Tatar Türk Üsteğmen Türker Soukkan, Kıbrıs Barış Harekatı kararı alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı Bülent Ecevit, Kıbrıs’ta mücadele etmiş mücahitler ve Türk subaylarının anlattıklarına yer verdik. Ama esas olarak yabancı kaynaklara dayandık. Yabancıların tanıklıklarını sunduk.
Bunlar arasında Kıbrıs’ta ilk görev yapan BM Barış Gücü’ne bağlı İsveç askerlerinin Komutanı ve Kıbrıs isimli bir kitap yazmış olan Albay Jonas Waern, Kıbrıs’ta görev yapan İsveçli polislerden, “İsveç Polisi Kıbrıs’ta” kitabının da yazarı Komiser Paul Holmberg, “Kıbrıs’ta BM Gözetiminde Türk Soykırımı” kitabının yazarı İsveçli Teğmen Willy Lind, İngiliz Hukukçu Milletvekili Michael Stephen, “Kıbrıs’ta Soykırım” kitabının yazarı İskoçyalı Gazeteci Yazar Harry Scott Gibbons’u sayabiliriz.
Kitapta görüşlerine yer verdiğimiz diğer önemli bir kişi de Stockholm Akdeniz Müzesi Kıbrıs Bölümü Sorumlusu Marie-Louise Winbladh’dır. Winbladh bu görevde otuz yıl çalışmış, Kıbrıs’ta kazılara katılmış, Yunanistan’da bulunmuş, Kıbrıs konusunda pek çok kitap yazmıştır. İsveçli kadın arkeolog Winbladh aynı zamanda bir Yunan ile evliydi. Yunancayı da anadili gibi konuşuyor. Yunan kocasından bir de oğlu var.
Marie-Louise Winbladh kitaplarında yalnız arkeolojik kazıları anlatmıyor. Kıbrıs’ın ve Rumlar dahil Kıbrıslıların Anadolu’nun parçası olduğunu da belge, bilgi ve DNA araştırmalarıyla açıklıyor. Winbladh otuz yıl boyunca Rum ve Yunan meslektaşları ve siyasetçileri tarafından nasıl aldatıldığını, anılarıyla anlatıyor. Bunları da aktardık.
Winbladh’ın şu sözü her şeyi özetliyor:
“Otuz yıl Yunan/Rum propagandasına kanmışım.”
Şimdi başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri çalışanları olmak üzere hepimize Yunan ve Rum propagandalarına kananlara gerçekleri anlatmak görevi düşüyor.
Kıbrıs Türkünün bir daha asla yok olmakla karşı karşıya gelmemesi için, Amerikan emperyalizminin yanıltma, algı yaratma, yozlaştırma kanalı Netflix’in göstereceği, Güney Kıbrıs Rumlarının yaptığı 24 bölümlük tarihi gerçekleri ters yüz etme, algı yaratma ve Türk düşmanlığı yayma amaçlı “Famagusta” gibi kara propaganda filmlerine ve diğer yalanlara karşı hepimizin yazması, çizmesi, filmler yapması, gerçekleri anlatması gerekiyor.
Bir Daha Asla – Yavruvatan’da Türk (Soy)kırımı kitabını yazmak zor oldu. Yalanlara, emperyalizm ve Yunan/Rum işbirlikçilerinin propagandalarına karşı bir silah olan bu belgesel kitabın okunması, okutulması zor olmamalı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için etkin kullanılmalı.
Abdullah Gürgün
Abdullah Gürgün’ün (Gazeteci Yazar- “BİR DAHA ASLA – YAVRUVATAN’DA TÜRK SOYKIRIMI” kitabı, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50 yıldönümünde KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın önsözüyle yayınlandı)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.