Kıbrıs İçin İvedilikle

21 Temmuz Pazar akşamı Ulusal Kanal’da Şule Perinçek’in hazırlayıp sunduğu Yeni Ufuklar programında Kıbrıs Barış Harekatının 50. Yılı nedeniyle yazdığım BİR DAHA ASLA-YAVRUVATAN’DA TÜRK (SOY)KIRIMI kitabım ve yabancı kaynaklar üzerinden..

Kıbrıs İçin İvedilikle
Yayınlanma: Güncelleme: 176 okuma

21 Temmuz Pazar akşamı Ulusal Kanal’da Şule Perinçek’in hazırlayıp sunduğu Yeni Ufuklar programında Kıbrıs Barış Harekatının 50. Yılı nedeniyle yazdığım BİR DAHA ASLA-YAVRUVATAN’DA TÜRK (SOY)KIRIMI kitabım ve yabancı kaynaklar üzerinden Kıbrıs konusunu ele aldık. (1)

Konuşmamız sırasında Şule Perinçek’i şaşırtan bir olayı anlatmıştım. Gerçekten şaşırmamak elde değildi. Geçmişten ders çıkarmak için olayı bir kez daha anlatalım. Anlatalım ki, ivedilikle iğneyi kendimize batıralım.

BİR KASA PORTAKAL

Annan Planı tartışmaları sürerken KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, ‘Bugüne kadar bir kasa portakal bile satamadılar, ne egemenliği’ sözüne sert yanıt vermişti:

     “İktidardalar diye bize egemen olmadığımızı hatırlatmalarını asla kabul edemeyiz. Egemen değilseydik bizi niye tanıdınız? Büyükelçinizi niye gönderdiniz? Bizi yaralamayın, gücümüze gidiyor.

Rauf Denktaş

Egemenlik için mücadele, ‘Kıbrıs’ın meşru hükümetiyim’ diye diye tüm Kıbrıs’a sahip çıkmaya çalışan Rum tarafının tüm Kıbrıs’a sahip çıkma hakkı olmadığını gür sesle savunmakla, bu iddiada bulunanlarla masaya oturmamakla olur. Biz Türkiye’nin siyaseti nedeniyle devamlı surette masaya oturduk. Rum tarafı bizi ‘azınlık’ olarak yansıttı ve egemen olmadığımızı yaydı. Mecburen biz masaya oturdukça dünya bizi ‘meşru hükümetten haklar almak isteyen bir azınlık taraf’ olarak değerlendirdi. Şimdi bakıyorum, Türkiye de bu değerlendirmeye katılıyor. Bunlar bizi üzüyor.’Türkiye hükümetinin bu tür yaklaşımlarının üzücü olduğunu belirten ve ‘Egemen değilseydik Türkiye niye bizi tanıdı, niye büyükelçisini gönderdi’ diye soran Denktaş, Türkiye’nin AB’den tarih almak için ‘Kıbrıs’ı feda ettiğini’ ileri sürdü. Denktaş, bugüne kadar sürekli Türkiye’nin izlediği siyaset çerçevesinde masaya oturduğunu belirterek, ‘Malını mülkünü satamıyorsun, futbol oynayamıyorsun, bu ne biçim egemenlik demesi, kabul edilemez bir durum. Kıbrıs elden gidiyor. Bu Türk ulusu için bir şey ifade etmez ise açıkça bunu TBMM’de bütün partilerden duymak istiyoruz. Bir parti iktidarda diye bizi egemen kabul edilmemeyi asla kabul edemeyiz. Şehitlerimiz egemendir. Mezarlarımız egemendir’ dedi. Denktaş, TBMM’den ve diğer partilerden ses istedi, ‘Gücümüze gidiyor, üzülüyoruz, ağlıyoruz. Çok yazık ediyorlar. Sonrada ‘ah Girit’ dedikleri gibi Kıbrıs için ağlayacaklar ama çok geç olacak’ diye konuştu” (2)

KIBRIS’IN ARDINDA DİK DURMAK

AB ve ABD Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin   tanınmasını engellemek için elinden geleni yapıyor.

O nedenle Kıbrıs’ın ardında Türkiye’nin dimdik durması ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  tanınması için elinden gelen her şeyi ivedilikle yapması gerekiyor.

KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş 2007’de kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyordu:

     “Amerika bizi tanımak isteyen herkesin önünü kesmektedir. Bunun sebebi de “Büyük Orta Doğu Projesi”dir. Kıbrıs’ı İngilizlerle birlikte İngiliz üslerinden biri olarak kullanmak istemektedir. Eğer hakka riayet ederse, yani Kıbrıs’ta suçsuz taraf olan Türkleri desteklerse İngilizlerin üsleri Rumlar tarafından tehlikeye girer diye başlangıçtan beri Rumlardan yana bir tavır koymuştur. Aynı zamanda Amerika’da Yunan lobisi vardır, Yunan lobisini de gücendirmek istemiyorlar. Bu lobi seçimlerde güçlü bir oy potansiyeline sahip bir lobidir. Bu nedenlerle 43 yıldır 1960’ta uluslararası anlaşmalarla kurulmuş olan ortaklık cumhuriyetini yıkmış olan Rum idaresini meşru Kıbrıs Hükümeti olarak tanımıştır, buna da devam ediyor. BM Güvenlik Konseyi’ni de bu yönde İngilizlerle ve o zamanki SSCB ile birlikte etkilemiştir. Kıbrıs meselesi başlangıçtan yanlış yola girmiştir ve böyle yürütülmektedir. İkinci bir sebebi de var; tanınma yoluna Türkiye çıkmadı, tanınmak istemedi, Amerika’yı gücendirmemek için herhalde. Sadece devletin var olduğunu kabul etmelerini istedi ve böylelikle dünyanın meşru Kıbrıs Hükümeti olarak tanıdığı Rum idaresiyle Federasyonu görüşmeye devam etmek suretiyle dünyaya yanlış bir mesaj verilmiş oldu. 1983’te biz devleti ilan ettiğimizde, “Görüşmeleri kesiyoruz; biz tanınmadan görüşmelere devam etmeyiz.” dememiz gerekiyordu ama Türkiye bunu yapamadı. Amerika Türkiye’ye silah ambargosu koymuştu. İyi niyetle bu mesele halledilecek zannedildi. Hâlbuki Rumlar meşru Kıbrıs Hükümeti unvanını alır almaz, onlar açısından Kıbrıs meselesi halledilmiş oldu. Adını koymak kalmıştı, yani “Kıbrıs Yunan’dır” demek kalmıştı. Bunu söylemek için zaman vardı ve Makaryos “Uzun vadeli mücadeleye girdik.” diyordu. Eski BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar ve Kıbrıs’ta dört yıl genel sekreterin temsilciliğini yapmış olan Yugo Gobi yazmış oldukları kitaplarda “Kıbrıs’ta dört yüz yıl bir arada yaşamış ama bütünleşmemiş iki millet vardır, artık bu gerçek kabul edilmelidir.” demişlerdir.

BİR DAHA ASLA

Yunanistan’da altı emekli büyükelçi kitap yazmıştır. “Onlar da Kıbrıs meselesinin kalıcı çözümü için iki taraf arasındaki hudut, uluslararası hudut haline getirilmelidir” demişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın A.N.Sezer Kıbrıs Cumhurbaşkanı M.A. Talat’ı kabulünde Kıbrıs için çözüm formülünü şu sözlerle ortaya koymuştur: “Kıbrıs’ta dîni, dili farklı iki halk vardır, bunların devletleri vardır ve Kıbrıs üzerinde uluslararası anlaşmalarla oluşmuş Türk-Yunan dengesi vardır. Bunlar dikkate alınmazsa Kıbrıs meselesi halledilemez.”  Bizim Türkiye Hükümeti ile birlikte Annan Planı ortaya çıkıncaya kadar takip ettiğimiz siyaset de buydu.  Annan Planı bunu ortadan kaldırmıştır. Türkiye Hükümeti bu planı kabul edince, bu çizgiden aşağıya indik. Niçin bunu yaptıklarını bir türlü anlayamadık, tâ ki Sayın Recep Tayyip Erdoğan bizi aydınlatıncaya kadar. Sayın Erdoğan dedi ki; “Kıbrıs meselesi millî bir meseledir, taviz verilmez, ancak AB rica etti, biz de sakıncalarını bildiğimiz halde bu planı hem kabul ettik, hem kabul ettirdik. Fakat AB bizi aldattı, verdiği sözleri tutmadı, suçlu tarafı mükâfatlandırdı. AB’ye üye yapmakla, suçsuz tarafı cezalandırmaya devam ediyor.” Bu yola aldatılarak girdiğini itiraf etmiş oldu. İnsan aldatılarak girdiği yola devam etmez geri adım atar, biz de onu yapmasını bekliyoruz.”

Soru:Azerbaycan söz vermişti ama belki onu da sıkıştırıyor olabilirler; bu konuda neler söyleyeceksiniz?

“Yanıt: Bizim Azerbaycan’la uçak seferlerimiz başladı. Rumlar derhal AB’yi araya koydu ve AB baskı yaptı ve uçak seferleri durdu. Ellerinden gelse nefes almamıza bile müsaade etmeyecekler. AB bu insanları nasıl üye yaptı bunu da anlamak güçtür. AB’nin liderliğini yaptığı demokrasinin, insan haklarının, eşitliğin, uluslararası anlaşmaların kutsiyetinin katili bunlardır. Kıbrıs’ta Türk köylerini basarak, bütün halkı bebekler dâhil toplu mezarlara gömen insanlardır bu insanlar.” (3)

SKANDAL

AB’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) tüm Kıbrıs’ın temsilcisiymiş, o topraklarda hiç sorun yokmuş, tüm toprakların egemeniymiş gibi , KKTC ve Türkiye üye olmadan üye yapması AB anayasasına, uluslararası anlaşmalara aykırı. Buna rağmen, keyfi bir şekilde üye yapılması AB’nin apaçık taraf tuttuğunu gösteriyor. ABD ve NATO da aynı taraflılık içinde.

1989-1995 yılları arasında İsveç’in Türkiye Büyükelçisi olan Erik Cornell AB Eşiğindeki Türkiye isimli bir kitap yazmıştı. Kendisiyle yaptığımız bir söyleşide GKRY’nin AB’ye alınmasını SKANDAL olarak nitelemişti. Ama o da “maziyi bırak âtiye bak” diyordu.

ÖNCE MAZİ SONRA ATİ

İvedilikle yapmamız gereken diğer şey âtiden önce maziye bakıp ders çıkarmaktır.

Yoksa geçmişteki hataları bırakıp geleceğe bakmak nasıl olacak?

GKRY Rumlarını tüm Kıbrıs’ın temsilcisi efendiler; Türklerin de azınlık statüsünde, Rumların hizmetçileri alt sınıf yurttaşlar olmalarını kabul ederek mi?

Biz ders almak için önce geriye bir bakalım (4)

Kıbrıs coğrafi olarak Anadolu’nun bir parçasıdır.

İlk Kıbrıslılar on bin yıl önce Göbeklitepe bölgesinden geldiler.

Çeşitli uygarlıklar kuruldu.

1571’de Osmanlılar adayı Venediklilerden aldı. Kimsenin etnik kökenine, din ve mezhebine karışılmadı.

1878 yılında ada Osmanlı’dan ‘Ruslara karşı yardım’ vaadiyle yıllık yaklaşık 92.000 altın karşılığında İngilizler tarafından kiralandı.

Birleşik Krallık adayı 5 Kasım 1914’te ilhak etti. Türk nüfusu daha fazla Türklerin toprakları daha genişti. Bu tarihten sonra gerileme başladı.

1931’de Rumlar ENOSİS (Yunanistan ile birleşme) isteğiyle ayaklandılar.

1950’de Rumlar bir halk oylaması yaptılar.

Yunanistan ile birleşmeyi (ENOSİS) kabul ettiler.

1955’te EOKA kuruldu ve Türklere karşı terör ve katliamlarını başlattı.

1960’ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devlet oldular.

1963’te Makarios Türkleri azınlık durumuna düşüren teklifi hazırladı.

1974’e dek Türklere baskı uygulandı, katliamlar yapıldı. Türkleri adadan kaçırmak için elden gelen her yola başvuruldu. Sistemli ve kasıtlı bir soykırım uygulandı.

15 Temmuz 1974’de Nikos Samson darbe yapıp cumhurbaşkanlığını ilan etti

20 Temmuz 2034 tarihinde Türkiye Kıbrıs Barış Harekâtını yaptı.

15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu.

SKANDAL

AB, ABD ve NATO hep GKRY’den yana oldu. Sürekli Türk tarafından ödün istendi.

GKRY tek başına Kıbrıs temsilcisi olarak 1990’da AB’ye üyelik başvurusunda bulundu. Oysa Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin adanın tamamı adına yaptığı üyelik başvurusunun kabulü ve tam üye olarak birliğe alınması hem birlik hukuku hem de Kıbrıs Cumhuriyeti ve KKTC iç hukukuna, ayrıca uluslararası anlaşmalara aykırıydı. İsveçli diplomat Erik Cornell’in deyimiyle SKANDAL idi.

Bu üyelik kararının iptali gerekir.

İvedilikle yapılması gereken diğer bir iş Türkiye ve KKTC’nin üye yapılmadığı AB’ye alınan GKRY’nin üyelik kararını tanımamak, karşı çıkmak, iptalini istemek. Kabul edilmiyorsa AB’nin kapısına bağlanan ipleri koparmak ve AB eşiğinden ayrılmaktır.

Artık ödün verme siyasetlerini bırakıp dik durma zamanıdır.

SOYKIRIM DAVASI AÇILMALI

İvedilikle yapılması gereken bir başka iş ise Türklere karşı yapılan katliamlara karışmış Rumlar hakkında soykırım suçundan dava açmaktır. Bugün hâlâ yaşamakta olan soykırım şüphelileri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mahkemelerinde yargılanmalıdır.

TEK YUMRUK OLMALI

Denktaş, AB için Kıbrıs’ın ucuza terk edildiğini söylemişti. Ödün siyaseti artık ivedilikle terkedilmelidir.

Türk tarafının aynı acıları yaşamaması ve KKTC’nin tanınması için tüm yaşamı boyunca mücadele etmişti.

Ulusal çıkarlarımız teslimiyeti değil; direnişi, başarı ve zaferi zorunlu kılmaktadır.

Kıbrıs Barış Harekâtı iktidar ve muhalefetin tam bir görüş birliği içinde ve tüm halkın desteği alınarak yapılmıştı.

Kıbrıs Türkü BİR DAHA ASLA aynı acıları yaşamayacaktır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için tüm Türklerin, tüm Türk dünyasının tek yumruk olma zamanıdır.

Abdullah Gürgün

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.