“Nâzım Hikmet, Türkiye’den ayrılmadan bir iki akşam önce bizdeydi. O günlerde evde pipo içerdim hep. Giderken, Avrupa’dan getirdiğim tütün kesemle pipomu istedi. ‘Vedat, bir hatıra kalsın bende’ dedi. ‘Hayatım, sana..
“Nâzım Hikmet, Türkiye’den ayrılmadan bir iki akşam önce bizdeydi. O günlerde evde pipo içerdim hep. Giderken, Avrupa’dan getirdiğim tütün kesemle pipomu istedi. ‘Vedat, bir hatıra kalsın bende’ dedi. ‘Hayatım, sana canımı vereyim’ dedim. ‘Ama öyle ayrılacakmışız gibi konuşma.’ ‘Ver de seni hatırlayım’ dedi. Demek, gideceğini ima etti. Ama ben anlayamadım.”
Vedat Ar, Nâzım Hikmet’le İpek Film Stüdyosu’nda tanışıyor, 1950’de. Hemen gerçek bir dostluk başlıyor aralarında. Bir yıl süren bu dostluk ve iş arkadaşlığı sırasında, senaryosunu Nâzım Hikmet’in takma adla yazdığı iki filmi yönetiyor Vedat Ar. Yönetmekle kalmıyor, dekorlarını, operatörlüğünü de yapıyor. Bunlardan biri Üçüncü Selim’in Gözdesi – Mihriban ile Sadullah Ağa, öteki Lâle Devri adını taşıyor.
Prof. Vedat Ar, 1907’de İstanbul’da doğdu. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (sonra Güzel Sanatlar Akademisi) Afiş Şubesi’ni bitirdi (1928). Paris’te Ecole Municipale des Arts Appliques a l’Industrie’de öğrenim gördü (1928-31). İstanbul’a dönünce Güzel Sanatlar Akademisi Seramik Bölümü’nde öğretim üyeliğine başladı. Ayrıca İpek Film Stüdyosu’nda ve Darülbedayi’de (sonra İB Şehir Tiyatroları) dekoratörlük yaptı. İzmir Fuarı’nda birçok pavyonun dekorasyonunu gerçekleştirdi (1936-44), reklam filmleri çekti, Türkiye’yi tanıtan belgesel filmler hazırladı, senaryosunu Nâzım Hikmet’in yazdığı Lâle Devri ve Üçüncü Selim’in Gözdesi filmlerini yönetti (1950-51). Maliye Bakanlığı’nca açılan Madeni Paralar Yarışması’nda iki kez birincilik aldı; 1982’de DGSA’nın 100. kuruluş yıldönümünde Onur Ödülü’ne (Osman Hamdi Ödülü) değer görüldü. Vedat Ar’ı 11 Mart 2001’de yitirdik.
“İhsan İpekçi, Nâzım Hikmet’i çok severdi,” diyor. “Ben stüdyoda dekoratör olarak çalıştım uzun yıllar. Filmleri Ertuğrul Muhsin yönetirdi. O sıra Muhsin Ankara’ya gitmiş, Nâzım da hapisten yeni çıkmıştı. Nâzım ilk senaryoyu yazdıktan sonra, ‘Buna bir modern kısım ekleyelim’ dedi. Doğrudan doğruya tarihi bir film yapsaydık, gülünç olurdu. Çünkü eldeki imkânlar çok dar. Otantik bir tarihi film yapmak, büyük para, bol vakit işi… Konservatuar öğrencileri bir eser sahneye koysunlar, olaylar aynı zamanda sahnede geçmiş olsun, dedim. Nâzım da kabul etti. İki filmde de böyle modern kısımlar vardır. Bir de fiyasko… Lâle Devri’nde, padişah gece havuz başında kızlarla oturmuş, fanuslarda mumlar yanıyor, şarkılar söyleniyor, iyş ü nûş var… Havuz başına güvercinler geliyor… Gece güvercin uçar mı? Ayaklarından bağlatıp çekmiştim. Sonra Ulunay eleştirdi haklı olarak. Ama kimse güvercinlerin gece uçmadığını söylemedi, bizim de aklımıza gelmedi…”
Münir Nurettin Selçuk, Perihan Altındağ Sözeri gibi ses sanatçılarının, Cahit Irgat’ın, genç Münir Özkul’un rol aldıkları yapımlar, Muhsin Ertuğrul’un hep Şehir Tiyatrosu oyuncularıyla çevirdiği filmlerden bıkmış olan seyirciden geniş ilgi görür. “İpekçiler, ticari olsun diye, Muhsin’e kopya filmler çevirtirlerdi,” diyor Vedat Ar. “Önce Alman filmlerini filan gösterirler, böyle olacak derlerdi. Ben bir yenilik getirmek, revülü filmler yapmak istedim.”
Vedat Ar’ın uzun metrajlı filmleri bu kadar. Ama filmciliğin başka alanlarında da çalışmaları var. Sözü geçen filmlerden yirmi beş yıl geriye gidelim bir an: Sonradan Güzel Sanatlar Akademisi adını alacak Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğrenim görür. O yıllarda mektebin “mevcudu” elli dolayında; Avusturyalı, İtalyan hocaların ders verdiği Afiş Şubesi’nde ise bir elin parmakları kadar öğrenci… 1928’de okulu bitirir, açılan yarışmayı kazanıp burslu öğrenci olarak Paris’e gönderilir. Orada, sabahları kendi okuluna gider, öğleden sonraları da bir film stüdyosuna…
“Stüdyoda bir çeşit hamallıkla başladım işe. Depodan sete arabayla aksesuar taşıyordum. Sonra Emerson’a yardımcı oldum. Litvanyalıydı galiba. René Clair’in dekoratörü. Onun bürosunda Paris Damları Altında, Gece Bizimdir gibi filmlerin dekorasyon projeleri üstünde çalıştım. Çekilen filmleri izledim. Üç senede 25-30 filmin çekimini gördüm. İpekçilerle, Muhsin Ertuğrul’la oraya geldiklerinde tanıştım.”
İstanbul’a dönünce Akademi’nin Seramik Bölümü’nde öğretim üyeliğine başlar. Birkaç öğrenci, çok ilkel bir atölye… “Bir tornacı tutmuşlardı, ayak tornasıyla testi filan çekiyorlardı. Bir odun fırını vardı, pişirmiyordu. Havagazı fırını getirttik, gereken malzemeyi sağladık, Göksu’dan çamur aldık…”
Vedat Ar, kalıp çıkararak çoğaltma yöntemini getirir ilk kez, uygular… 1942’de Akademi’nin 60. yıl sergisini gezen “Milli Şef” İsmet İnönü, onu tebrik eder ve Sümerbank’a seramik fabrikası açılması buyruğunu verir. Vedat Ar, Yıldız Fabrikası kurulurken danışman olarak çalışır. Akademi’de kurs açarak birkaç öğrenciye çizgi film yapımı tekniklerini öğretir. Savaş dolayısıyla selüloit bulunamadığından, 1947’de ilk Türk canlandırma filmi Zeybek Oyunu öğrencilerce pelür kâğıtları üzerine çizilerek gerçekleştirilir. Savaş sırasında, Basın Yayın Umum Müdürü Selim Sarper’in isteği üzerine, halkı tifüs salgınına karşı uyarıcı bir film hazırlar, balmumundan bitler yaptırarak…
1948-70 arasında üç yüzü aşkın reklam filmi çeker kendi firması Filmar adına. “Zevk aldığım için, sevgiyle yapıyordum,” diyor. “Ticari tarafı ikinci plandaydı. Bir ara film yarışmaları açıldı. Reklam filmleri için de yarışma açalım, demişler. Karşı çıkanlar olmuş. ‘Yalnız Filmar yapıyor, o da Avrupa’dan, Amerika’dan alıp burada seslendiriyor’ demişler. Bunu işitince, aman öyle bilsinler, dedim; daha iyisini yapmaya çalıştım. Televizyon yayına başlayıp da reklam filmleri kabulü için bir sürü şart öne sürünce firmayı kapadım.”
Belgesel filmleri de var. 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin ileri gelenleri, giriştiğimiz bayındırlık çalışmalarını yansıtacak filmler yaptıralım, diye düşünürler. İhsan İpekçi aracılığıyla Vedat Ar’la ilişki kurarlar. “Ben doğrudan doğruya propaganda filmi yapmam,” der. “Diyelim ki Trabzon’a liman yapılıyor. Önce oranın özelliklerini, balığını, fındığını yansıtmak, bu arada limanı da göstermek daha doğru olur.” Önerisi olumlu karşılanır; “Yurdumuzu Tanıyalım” başlıklı, beş filmlik bir dizi hazırlar. Bunlar beğenilince Osmanlı Bankası için yine Türkiye’yi tanıtan sekiz on film çeker. Dekoratörlüğüne gelince… Paris’te tanıştığı Muhsin Ertuğrul’un önerisi üzerine, İstanbul’a dönünce Darülbedayi’de (sonra İB Şehir Tiyatroları) ve İpek Film Stüdyosu’nda dekoratörlüğe başlar (üç işi bir arada yürütüyor, Akademi’den 60, tiyatrodan 120, İpekçilerden 150 lira alıyordur).
“Darülbedayi’de değerli bir dekoratör vardı: Perof. Birçok piyesin, bu arada Kafatası’nın (Nâzım Hikmet) dekorlarını da ben yaptım. Akın piyesi (Faruk Nafiz) için heykeller lâzımdı. Bir çadır var, önüne bozkurt heykelleri konacak. Muhsin, vazgeçelim falan dedi. Ben bunu yaparım, dedim. Ne istiyorsan emret, dedi. Şu kadar çuval alçı, şu kadar kıtık, şu kadar arapsabunu istiyorum, bu kadar kap olacak… Bir de yardımcı… Akşam onlar gittiler. Gece kurt heykelini yaptım, çamurdan. Kalıbını aldım, dört tane döküp çıkardım, dizdim. Ertesi sabah Muhsin geldi, dört heykeli yanyana görünce ‘Vedaaat, bunlar ne?’ dedi. Eyvah, dedim, kurtlar köpeğe benzedi galiba… ‘Ah Vedat’cım, nasıl oldu bu? Bu ne mucizedir’ dedi...”
Üç dört yıl sonra Şehir Tiyatrolarından ayrılır. 1936’da ilk İzmir Fuarı açılırken, düzenlenen aydınlatma projesi yarışmasını kazanır; dekoratif ışıkların kurulmasını organize eder. O yıl, yirmi kadar pavyonun dekorasyonunu da üstlenir; İstanbul’dan götürdüğü nitelikli elemanlarla birlikte, toz toprak içinde günlerce çalışır. Sonraki yıllarda da kimi yabancı devletlerin pavyonlarıyla İş Bankası, Sümerbank, Etibank pavyonlarını düzenler. Gazetelerin, dergilerin övgüyle söz ettikleri başarılı dekorasyonlardır bunlar. 1939 New York Dünya Sergisi Türkiye Pavyonu’nun iç dekorasyon projesi yarışmasını da Vedat Ar kazanır..
Altmış yıl önce, çok ilkel koşullar içerisindeki üç beş öğrencili Seramik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak göreve başlayan ve birçok başarılı seramikçi yetiştiren Vedat Ar, bu sanatın günümüzde büyük gelişme göstermesinden mutluluk duyuyor. Her zamanki gibi, kendini ön plana çıkarmadan, alçak gönülülükle izliyor gençleri ve gelişmeleri….
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.