Atatürk‘ün 100. doğum yılı münasebetiyle Kültür Bakanlığı‘mız, Dışişleri Bakanlığı‘ mız yurt dışında da törenler, toplantılar, konferanslar düzenliyor. Paris‘teki UNESCO merkezi de büyük Ata‘nın bu yıl bütün dünyada anılmasını karar altına..
Atatürk‘ün 100. doğum yılı münasebetiyle Kültür Bakanlığı‘mız, Dışişleri Bakanlığı‘ mız yurt dışında da törenler, toplantılar, konferanslar düzenliyor. Paris‘teki UNESCO merkezi de büyük Ata‘nın bu yıl bütün dünyada anılmasını karar altına almıştı. Bu kuruluşun dünyaya dağıtılan ünlü Courier dergisi bir sayısını Atatürk‘e tahsis edecek. Atatürk‘ün büyüklüğünü düşmanları bile –hatta galiba ilk olarak düşmanları– anlamıştı. Liyod George‘ un “Yüzyılda bir yetişen bir dâhi karşıma çıktı. Talihsizliğim budur” dediği, cümlenin malumudur. Ama bilinmesine rağmen Atatürk‘ün özellikle insancıl, barışçı, evrensel kişiliğinin vurgulanmasında büyük yarar vardır. Hele Üçüncü Dünya ülkelerine özgürlük ve bağımsızlık konusunda açtığı yolun altı iyice çizilmelidir. Batı emperyalizminin yüzyılımızın üçüncü çeyreğinde uğradığı hezimetlerin ilk savaşçısı o olmuştur.
Türk ulusunun 1919 felaketinden sonra tek mutluluğu, Atatürk gibi bir şefe sahip oluşu idi. Tarihin seyrini ve ulusunun kara bahtını o değiştirdi. Tabiî, bunu tek başına yapmadı. Büyük dâhilere özgü bir önsezi ile ulusundaki özgürlük, haysiyet ve onur duygularını çok iyi bilip, bunu toplayıp, birleştirip ortak amaca yöneltmesini bildiği için başardı. Her ulusun olumlu, dinamik, övülecek nitelikleri yanında, birtakım da olumsuz, soysuz, yozlaşmış, yerilecek yanları vardır. Atatürk, hele Balkan Harbi‘nden sonra büsbütün yozlaşmaya başlayan, Mütareke döneminde ise yer yer düşmanla işbirliği yapacak kadar alçalan, hatta aydınları bile bir ikisi hariç Amerika mandasını tek kurtuluş yolu sanan kokuşmuş bir ortamda, Türk ulusunun çok dipte ama canlı kalmış onurunu, özgürlük aşkını, mertliğini yani tüm olumlu niteliklerini harekete geçirdi. Kristalize etti. O bitkin ulustan, o “Hasta Adam”dan kükremiş bir aslan yaratmasını bildi. Şu halde, Türk Kurtuluş Savaşı Atatürk‘ün tek başına bir zaferi değildir. Bu zaferde ona uymasını bilen, ona inanan, güvenen, daha doğrusu onun kişiliğinde kendi öz cevherini yeniden bulan bir ulusun payı da büyüktür. Atatürk, bunsuz bir yere varamazdı. Bunu kendi de dirençle tekrarlamış durmuştur.
Sözü şuraya getirmek istiyorum: Atatürk‘ ün yüzüncü yıl toplantılarında onun evrensel kişiliğini belirttiğimiz kadar, bu vesileden yararlanıp ulusunun da onun kişiliğine koşut olumlu niteliklerini vurgulamamız çok isabetli olur. Hele Türkiye aleyhine anti-propagandaların büsbütün yoğunlaştığı şu son on yılın tortusunu biraz olsun dağıtabilmek için, bu zorunludur.
Bunun çeşitli yolları vardır. Siyasî maksatlı bu propagandaları yine siyasî yalanlamalar ve karşı propagandalarla cevaplamak. Ya da anti-propagandalara hiç ilişmeden, Türk ulusunun bunları yalanlayan niteliklerini bilimsel yollardan dünya kamuoyuna sergilemek. Bir üçüncü yol ise, Türk insanının uygarlığını, öz cevherini Türk sanat eserleri aracılığı ile yansıtmak. Bir yazar, bir sanat adamı olarak ben bu üçüncü yolu en kestirme, en içten ve derinden, en etkili yol olarak yeğliyorum.
Bir Türk ressamının tablosu, bir Türk bestecisinin kompozisyonu, bir Türk yazarının oyunu, bir Türk romancısının romanı, bir Türk rejisörünün filmi kaliteli oldumu ve bize özgü bir çeşni, bir biçim, bir sunuş arzettimi, dünyanın her yerindeki insanlara Türk insanının iç değeri, özü hakkında en katıksız imajı veriyor. Önyargıların, kalıp-yaftalarının yanlış tortusunu silmeye, yüzlerce nutuk ve konferanstan daha çok yarıyor. Hem de sıkmadan, doğrudan doğruya, insandan insana sıcak bir iletişim kurarak.
Bunun en yakın bir örneğini geçen hafta Viyana‘da yaşadık. Viyana Neustadt Edebiyatçılar Cemiyeti‘nin bir edebiyat çağrısını değerlendiren Kültür Bakanlığı‘mız, Dışişleri ve Turizm ve Tanıtma Bakanlıkları ile işbirliği ederek dört başı mâmur bir program oluşturmuştu. Geceyi Neustadt Belediye Başkanı Dr. Norbert Witmann açtı. Birbirlerinden çok uzak iki ülke iken Viyana kuşatması vesilesiyle birdenbire sınırdaş haline geldikleri Osmanlı İmparatorluğu‘nu ve dolayısıyla Türk insanını, ilkin düşmanlık hisleriyle tanımaya vakit bulamadıklarını, ama sonra yavaş yavaş dürüstlük, erkeklik ve adaletçilik nitelikleriyle Avrupa‘da herkesten önce tanıyıp takdir eden millet olduklarını belirten bir konuşma yaptı. Daha sonra Viyana Turizm ve Tanıtma Ataşemiz Faruk Erol Bey, Atatürk’ün 100. doğum yılı dolayısıyla düzenlenen bu programın önemini belirtti. Kürsüyü bana bıraktı. Bana düşen, “Modern Türk Edebiyatının Ana Cereyanları” üzerinde Avusturyalı dinleyicileri aydınlatmaktı. Daha çok hikâye, roman, şiir türlerini içeren bu konuşmada, Türk yazarlarını ilgilendiren tüm insan ve toplum sorunlarının Avusturya ya da herhangi bir Avrupa ülkesi yazarlarının sorunlarından pek farklı olmadığını, yerel bazı ayrıntılar dışında, iletişim araçlarının bunca geliştiği yirminci yüzyıl sonunda tüm dünya aydınlarının arasında esasta farklar bulunmadığını belirttim. Pek azını tanıdıkları Türk yazarlarının dışında kalanlar hakkında da onlara bilgi verdim. Sıcak bir ilgi ile dinlediler. Avusturyalı yazar Erich Sedlak, benim Almanca‘ya çevrilmiş ve uluslararası bir antolojide yayınlanmış bir hikâyemi okudu.
Dinleyiciler hikâyeyi sevdiler. Öyle ki, bizzat benden de bir başka hikâyemi okumamı ısrarla istediler. Onlara hikâye değil, Boğaziçi Köprüsü üzerine kısa bir yazımı okudum. Asya ile Avrupa‘yı bağlayan bu köprünün Türk insanı ile özdeşleştirilebileceğini, Türk insanının Batı rasyonalizmi ile Doğu hassasiyetini şahsında ve birikiminde topladığını ve bu mutlu sentezin her bakımdan yararını, verimliliğini belirten bu metin de ayrı yönden etkili oldu.
Gecenin ondan sonraki kısmında uluslararası ün yapmış fotoğraf sanatçımız Ara Güler‘in nefis dialarının, Türk bestecilerinin kompozisyonları eşliğinde bir açıklaması izlendi. Avusturyalı dinleyiciler Anadolu‘nun tarihî ve turistik zenginliklerini ve eşsiz doğa güzelliklerini seyrederken kendilerine ikram edilen Türk sigaralarını tüttürüyor, Türk rakısını içiyorlardı. Hasılı Atatürk dolu, Türkiye dolu, sanat dolu bir gece yaşandı Viyana‘da… Ve bir zamanlar Türklerin karargâh kurduğu bu tarihî Neustadt‘da şimdi iki ulusun insanları arasında barışçı, insancıl, sanatsal, uygar bir köprü kurulmuş oldu.
31 Mayıs 1981
Haldun Taner
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.