Kayhan Sağlamer‘in Milliyet‘teki dizisini izlediniz mi? Eski sefiri kebirleri bir bir bulmuş, anılarını sergiledi. Ne güzel fikir. Eski sefiri kebirlerimizin çoğunu yakından tanırım. Ya sınıf arkadaşım olurlar, ya dostum. Bazıları..
Kayhan Sağlamer‘in Milliyet‘teki dizisini izlediniz mi? Eski sefiri kebirleri bir bir bulmuş, anılarını sergiledi. Ne güzel fikir. Eski sefiri kebirlerimizin çoğunu yakından tanırım. Ya sınıf arkadaşım olurlar, ya dostum. Bazıları da benden küçüktür, onları da okuldaş olmaktan tanırım. Her biri gün görmüş yaş yaşamış insanlardır.
En azından bir ya da iki yabancı dil bilirler. Ömürleri hep büyük merkezlerde, kordiplomatik arasında, ünlü devlet adamları çevresinde geçmiştir. Bazılarının sağlam kültürü vardır, olmayanlar bile ister istemez bu çevrelerin içinde öyle olmanın, öyle görünmenin hiç değilse değerini öğrenmişlerdir. Meslekleri gereği adab erkân bilirler. Her konu üzerinde hiç değilse beş dakika konuşabilecek bir çok yanlılık da edinmişlerdir. Kadınlara karşı nazik olmanın, erkekleri dikkatle dinler görünmenin sanatına varmışlardır. Büyük gaflar yapmazlar. Ölçülü konuşur, ölçülü yazarlar. Bakımlıdırlar. Temiz giyinirler. Nerde ne giyinilir, bilirler. Bilmeyenleri alaya almamanın da centilmenliğin şanından olduğunu öğrenmişlerdir. Hasılı, seçme, eleme insanlardır. Hele bizim gibi yoksul bir toplumda bu dış görgü ve kültüre, bu uygar seviyeye ulaşmak şansına erdiklerine bakarak kendilerini çok da mutlu saymamıza her halde itiraz etmezler. Diyeceğim şu ki, iyi yetişmiş, seviyeli ortamlarla temasta oldukları için kendilerini daha da geliştirmiş ve yedi düvele karşı milletimizi temsil etme şerefine varmış bu seçme insanlar, emekli olunca birden unutulurlar. Onların onca tecrübe ve vukufları da onlarla birlikte unutulur. Onlar da kalan zamanlarını briç partilerinde, dost toplantılarında ya da alışık oldukları Avrupa‘ya yılda bir yapacakları gezilere harcarlar. Günden güne daha da unutularak.
Sağlamer iyi gazetecidir. Hep ilginç röportaj konuları yakalar. Dostuzdur. Selamlaşırız. Hatta bir ara ortaklar arasında bir iç itilaf döneminde büyük yetki ile, Cumhuriyet‘in başına genel yayın müdürü olarak getirildiğinde, bana bu gazetede çok saygın bir köşe teklif etmek teveccühünde de bulunmuştu da benden, Nadir Nadi‘siz bir Cumhuriyet’te tek satır yazı yazamayacağım cevabını almıştı. Evet ne diyordum; Sağlamer bu sefer de yine güzel bir dizi ile okurlarının karşısına çıktı. Dediğim gibi gitmiş eski sefiri kebirlerimizi köşelerinde bulmuş, onların zengin anı dağarcığından hiç bilmediği-miz yeni anekdotlar, olaylar derlemiş.
Sayın Turgut Menemencioğlu, İsmet Paşa‘mızın Churchill‘i nasıl tersoya düşürdüğünü anlatıyor. Dostluğu ile övündüğüm Muharrem Nuri Birgi, İngiltere Kraliçesi ile atlar konusunda nasıl konuştuğunu o eşsiz spritüel üslubuyla anlatıyor. Sayın Orhan Eralp süperdiplomat Numan Menemencioğlu‘nun özelliklerini, dolayısıyla meziyetlerini, sergiliyor. Sağlamer her eski sefiri kebirimizi bulamamış. Ama buldukları yeterince doyurucu anılarla yüklü… O gidip sormasa, belki bu güzel belgeler birkaç yakın dosttan başkasının malumu bile olmayacak. Eli kalem tutan bir iki eski büyükelçimiz oturdular anılarını yazdılar. Beyaz üstüne siyahla bir doküman bıraktılar. Ne güzel bir şey. Batıda bu bir anane halini almıştır. Yoğun olayların ortasında o dönemleri uyanık olarak geçiren devlet adamları hayhuy içinde bile, günlük tutarlar. İlerde emekliliklerinde hem kendileri, hem ortamları hakkında bir çeşit nefis muhasebesi yapmak zorunluluğunu duyarlar. Bizde bu âdet pek gelişmemiştir. Elli yıllık dostum Sayın Zeki Kuneralp Avrupalı diplomatlar gibi meslek hayatı boyunca günü gününe tuttuğu notlardan güzel bir anı kitabı çıkardı. Bir ikincisini hazırlamakta idi. Belki onu da bitirmiştir.
Bir başka büyükelçi de, belli bir dönemin anılarını tefrika etti. Diplomatlarımıza bu yolda ilk örnek olan rahmetli Feridun Cemal Erkin olmuştu. Öbürküler de bunu yapsalar, hem şu emeklilik günlerinde kendilerine güzel bir uğraş bulmuş, hem geçmişi yeniden yaşamış, hem de siyasi edebiyatımıza yeni dokümanlar hediye etmiş olurlar.
Emekli büyükelçilerin pasif emeklilik yaşamına baktıkça, hep şunu düşünürüm: Kaliteli, tecrübeli eleman eksikliği çeken ortamımızda her biri ayrı bir değer ifade eden bu yetişmiş insanlardan acaba nasıl yararlanılabilir? Avrupa Fakültelerinde nasıl emekli olan profesörlere heritus payesi verilir ve araştırmalarına yine fakültede devam etmeleri sağlanırsa, tecrübelerinden yararlanılabilecek değerli elçilere de yine Dışişlerinde aktif müşavirlikler vermek ilk akla gelen yoldur. Diplomasinin belli bir alanında âdeta uzmanlaşan, olgun bir elemanın us hocalığına her zaman ihtiyaç duyulabilir.
Ben, bir emekli büyükelçi için en uygun uğraş olarak, günlük gazetelerin dış siyaset yazarlığını görürüm. Üç emekli elçi dostum daha da iyisini ve önemlisini buldular. Gittiler Dışişlerinin İstanbul’daki eski ve karmakarışık evrak arşivini sistematik bir şekilde düzenlemek için gönüllü bir hizmete talip oldular. Haftanın belirli günleri birleşip oraya gidiyor ve çok yararlı bir iş yapmanın tatmini ile eve bir başka dönüyorlar. Biz yaşlarda insanlar için yararlı olabilmekten üstün bir zevk var mıdır?
Bugünlerde bir başka büyükelçi de emekli arkadaşlarına katıldı Strassburg‘daki Avrupa Konseyinde Türkiye’yi temsil eden Semih Günver de emekli oldu. Her ödevinde başarısı ve esprisi ile iz bırakan Günver, bir süre de Dışişleri Kültür Dairesini yönetmişti. Bu daireyi çok aktif ve ağırlığı olan bir daire haline ilk getiren o oldu. Kültür Dairesi Genel Müdürlüğünde çok hevesle ve heyecanla çalıştı. Onun zamanında Türkiye, uluslararası fuarlara katıldı. Türk ressamları dünyaya tanıtıldı. Folklor ekipleri dışarı yollandı. Takdir topladı. Günver bu genel müdürlükte tam bir kültür adamı olarak cesur ve ne istediğini bilen atılımlar yaptı. Geçende emekliye ayrılışı üzerine hakkında bir yazı yazan ve Strassburg‘daki vazifesinin ne kadar zor olduğunu belirten Mehmet Ali Birand, onun Kültür Dairesindeki icraatının Strassburg‘daki ödevinden daha az zor olmadığını elbet bilir. Ama yazısının kapsamı gereği, bu yanını mecburen belirtmediği için, onu da ben burada yerine getirmiş olayım. Ben onu bu vasıfları ile, hep ideal bir kültür bakanı adayı olarak görürdüm. Şimdi emekli olunca böyle aktif bir insanın boş oturması bana çok aykırı gelir. Gün günden çoğalan kültür vakıflarından birinin başına geçse ne iyi olur.
Hasılı sade emekli sefiri kebirlerimizin değil, her iyi yetişmiş aydınımızın da pasif emekliliğe geçmesi, bana çok ters geliyor. Bu yurtta yapacak o kadar çok şey var ve bunu yapacak yetişmiş insan o kadar az ki, bu konuya ciddiyetle bir el atmak çok yerinde olur. Emeklilik yurda ödev borcunun bittiği nokta olmaktan çıkarılmalı, yararlı olmanın yaşı ölüme kadar uzatılmalı.
13 Şubat 1973
Haldun Taner
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.