Dinlemek Üzerine

“İstanbul Türkçesi Nerdesin?” adlı yazımız, “Bir dokun bin ah işit kâse-yi fağfurdan” fehvasınca türlü yankılar yarattı. Aldığım mektupların sayısı şu anda kırk… İzniniz olursa, tekdüzeliğe düşmemek için aynı konuya dönmeyi..

Dinlemek Üzerine
Yayınlanma: Güncelleme: 141 okuma

İstanbul Türkçesi Nerdesin?” adlı yazımız, “Bir dokun bin ah işit kâse-yi fağfurdan” fehvasınca türlü yankılar yarattı. Aldığım mektupların sayısı şu anda kırk… İzniniz olursa, tekdüzeliğe düşmemek için aynı konuya dönmeyi birkaç yazı sonraya erteleyelim. Mektuplardan biri Rıfat Karakayalı adlı emekli bir okuyucumdan geliyor. “Yazınızda düzgün ve özenli konuşmaktan bahsediyorsunuz, ama onun kadar önemli başka bir sorunumuz daha var: Konuşulanı adam gibi dinlemek” diyor. Hak vermemek mümkün mü? 

Herhalde siz de dikkat etmişsinizdir. Günümüzde iyi konuşan kadar, iyi dinleyen de azaldı.  Âdeta kalmadı. Çünkü ortamın, biraz da çağın, yüzeyde acele, hoyrat ve savruk üslubu konuşan kadar dinleyeni de ister istemez etkiliyor. Konuşan iyi konuşsa boş konuşmasa, dinleyen de iyi niyetle dinlemeye kararlı olsa bile, bir kere çevredeki radyo, televizyon, trafik ve konuşma gürültüleri dikkatinizi bulandırıyor, konsantrasyonunuzu dağıtıyor. Bu gürültü ortasında konuşan avaz avaz bağırır, siz de kulağınızı elinizle yelkenleyip dinlemeye uğraşırken ortada ne tabii konuşma tınısı, ne yerine göre ses yükseltip alçaltma nüansı, ne de dinleyende o konuşulanı şurup gibi içme zevki kalıyor. O “Bayram haftası” der, siz “Mangal tahtası” anlarsınız. İdeal konuşma ve dinlemenin çok sesliliğe tahammülü yoktur. Bir düodur o, oda müziğidir. Arada sessizlik de ister. Konuşulan üzerinde düşünmek, onu iyice sindirmek için….. 

İdeal konuşma karşılıklı saygıya dayanır. İki taraflı olgunluğu ve tevazuu şart koşar. Bilge bir adamdı” der Euripides biri için Orestes adlı tragedyasında. “Bilge bir adamdı o, başkalarını dinlemesini bilirdi.” 

Eflatun da buna benzer bir şey söyler: “Gözlemle, dinle, sus, az yargıla, çok sor” der. İyi bir dinleyici mıknatısına benzer. Ağzınızdan sozleri mıknatıs gibi çeker. Onun karşısında diliniz büsbütün açılır. Düşüncelerinize canlılık gelir. Çağrışımdan çağrışıma kaya kaya akar gidersiniz. Konferanslarını doğmaca veren Prof. E. Rothacker fakültemize konuk hoca olarak geldiği gün, ön sırayı dolduran yaşlı ve pek de güzel sayılmayan davetli hanımlara bakıp usul sesle bize “Bunların önüne genç ve güzel kız öğrenciler koyamaz mısınız?” demişti. Bu şımarıklığı otoritesine bağışladık, ama adamın sezisi yabana atılamazdı. 

Kötü dinleyici ise, tam tersine insanda konuşma hevesi bırakmaz. Kötü dinleyici, siz konuşurken kendi söyleyeceklerini tasarlar. TV’nin yuvarlak masa toplantılarında sık sık görüyoruz. Biri konuşurken öbürleri ya sigarasının dumanına dalmış hava atar, ya da not alır gibi yapıp önündeki kâğıda resim karalar. Dikkatli dinliyor pozunda olanların çoğu da bu pozu, normal dinleyişten daha telegenik buldukları için tercih etmişlerdir. Bazısı da kendisiyle doludur. Söyleyecekleri ile sarhoştur. İster ki hep dinlesinler. Yalnız onu… Hiç karşı komadan… Bunlar karşılarındakilere cevap hakkı, itiraz hakkı tanımazlar. Diyaloga teşne değildirler. Plutarch‘in Themisthokles‘e söylettiği gibi, “Vur fakat dinle” deseniz de dinlemezler. Sizi söyletmezler. Çünkü işlerine gelmez. Bunlar diktatör yaratılışta olanlardır. Diyalog olmayan yerde demokrasi yeşermez. Demokrasi olmazsa da ölçüsüzlükler, sivrilikler törpülenemez. 

Biz yine dönelim dinlemesini bilenlere. Henüz unutmamış olanlara. 

Heinrich Böll‘ün Türkçeye de çevrilen “Saat Dokuz Buçukta Bilardo” adlı romanını tesadüfen okudunuzsa bilirsiniz. Romanın kahramanı Fähmel her sabah bir otelin bilardo salonunda lift-boy Hugo‘yla bilardo oynar, bir yandan da hayatının çeşitli dilimlerini ona anlatır, Hugo iyi bir dinleyicidir. Kahramanın içini boşaltmasını sağlar. Çevresinde kendine muhatap bulamayan anlatıcı işte bu bilardo saatlerinde anılarını ona, dolayısıyla bize de iletmiş olur. Sonunda örnek dinleyicisini kendine evlat ve varis edinmesine şaşılır mı? 

Bir insanı dinlemek ona en büyük insancıllığı göstermektir. 

16 Ocak 1983 

Haldun Taner

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.