Hafta geçmiyor ki gazetelerde şöyle bir haber okumayalım: “Bir Amerikalı denizci yine direğe tırmanıp Türk bayrağını yırttı.” “Bir Amerikan subayı motosikletini karıştıran Türk çocuğunu yaraladı.” “Bir Amerikalı çavuş İzmir’de bir..
Hafta geçmiyor ki gazetelerde şöyle bir haber okumayalım:
“Bir Amerikalı denizci yine direğe tırmanıp Türk bayrağını yırttı.”
“Bir Amerikan subayı motosikletini karıştıran Türk çocuğunu yaraladı.”
“Bir Amerikalı çavuş İzmir’de bir sporcunun karısına sataştı.”
“Dört Amerikalı asker Türk parasını parçaladılar.”
“Beş Amerikalı asker dolar kaçakçılığından yakalandılar.”
“Bir Amerikalı subay Bolu’da bir Türkü ezdi. Sonra kaçtı.”
“Bir Amerikalı albay saf halindeki jandarmalara bindirdi. Birini öldürdü. Birçoğunu yaraladı.”
Geçen gece de Adana‘da biri albay, iki Amerikan subayı minareye çıkıp yapmadıklarımı bırakmamışlar.
“Ne oluyor bu adamlara? Zorları nedir? Bu şımarıklık daha ne kadar sürecek? Amerikan Üst makamları bunları kökünden önlemeyecek mi?” diye hep soruşturuyoruz. Üzülerek söylemeli ki, bu tek tek cıvıklıklar, artık, Türk – Amerikan dostluğunun hatırı için dahi hoş görülecek sınırı çoktan aştı. Türkler gerçi dünyanın en konuksever, en anlayışlı uluslarından biridir, ama konuğun bu kadar saygısızına da kimsenin tahammülü ölçüsüz değildir.
Amerikalılar acaba neden böyle davranıyorlar?
Bunun iki sebebi olabilir:
1 -Ya özellikle bize, Türklere bir hınçları, çocukluktan beri aleyhimizde aldıkları kötü telkinlerin, ana babalarından duyageldikleri yanlış bilginin etkisi ile bir garezleri var ve şuuraltıntındaki bu küçümseme ve kin tortusu biraz içince yüzeye çıkıp bu gibi aşırılıklara sebep oluyor.
2-Yahut da Türkiye‘ye karşı herhangi bir kuyruk acıları yok da bu onların genel olarak bir hastalığıdır. Belki de, her ülkede, her ulusa karşı aynı şımarıklıkları yapıyor, direklere tırmanıp o ulusun bayrağını parçalıyor, çan kulelerine fırlayıp o ülkenin mukaddesatına küfür ediyorlar.
Eğer birinci şık varitse, bunun pek yersiz bir şey olduğunu sevimli dostlarımıza hatırlatmak isteriz. Kendilerininkinden çok daha eski ve köklü bir medeniyetin varisi olan bir ulusun insanlarını bugün biraz sıkıntıdalar diye hor görmeye kalkmak pek çocuksu bir tutum olur. Evlerinde aldıkları tek taraflı kötü propagandanın etkisinde kalmış olsalar bile, bunu daha Türkiye‘ye ayak basar basmaz düzeltmemiş olmaları, olsa olsa kötü niyete ya da inada yahut da kötü niyetli bir inada verilebilir. Kendi ülkelerinde hâlâ yirminci yüzyılın ortasında, Hitler‘de ayıpladıkları ırkçılığın siyah beyaz çekişmesini olağan görmeye alışmış sevimli dostlarımızın, ta on beşinci yüzyıldan beri bütün azınlıklarla çeşitli din görüşlerinin yan yana kardeşçe yaşadığı bu genişgörürlük ülkesine biraz daha saygılı olmaları hiç değilse, bu saygı ile içlerinden sökemedikleri antipatilerini, sahte de olsa diplomatik nezaketle perdelemeleri gerekmez mi?
Yok, eğer ikinci şık varitse, yani bu ahbaplar her gittikleri yerde böyle davranıyorlarsa, o zaman hatırlatalım ki, biz herkes değiliz. Amerikalıların işgal bölgelerinde yaptıklarını Türkiye’de de yapmaya kalkmaları saygısızlığın daniskası olur. Her ulusun tahammül sınırı kendine göredir. Unutmamalı ki Türkler, müterakede işgal altında iken dahi bu şekil hareketlere müsaade etmemiş, her terbiyesizliğin cezasını kendileri vermesini bilmişlerdir.
Bazı meselelerde, hatta demokratik hakları üzerinde pek titiz davranmadığı için pek kalender sanılan bu ulusun, ulusal onur ve kutsal değerler konusunda hiç, ama hiç şakası yoktur.
Amerikalı dostlardan ricamız, dışarı gönderecekleri askerlerini hiç değilse küçük bir uluslararası adabimuaşeret kursundan geçirmeleri, gittiği yerde sekiz yaşında bir çocuk psikolojisine yaraşır şımarıklıklara müsait olanları yurttan dışarı salıvermemeleridir.
15 Kasım 1959
Haldun Taner
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.