Rivayete göre Sokrat antik dönemde günümüzdeki Koşuyolu ile Acıbadem arasında kalan bölgenin, Halkedonluların hipodromu olduğunu yazmış. Sokrat bunu gerçekten yazdı mı bilmiyoruz ama antik dönemde burada at yarışları ve binicilik..
Rivayete göre Sokrat antik dönemde günümüzdeki Koşuyolu ile Acıbadem arasında kalan bölgenin, Halkedonluların hipodromu olduğunu yazmış. Sokrat bunu gerçekten yazdı mı bilmiyoruz ama antik dönemde burada at yarışları ve binicilik sporlarının yapıldığı anlaşılıyor.
Koşuyolu, bir hipodromun izlerini çağrıştıran biçimlenmesiyle bunu destekler niteliktedir. Osmanlı devrinde de atlı spor etkinlikleri, daha farklı karakterde olmakla birlikte, sürdürüldü. Bu devirde bölge, Haydarpaşa Çayırı’nı içine alıyordu. Haydarpaşa, hiçbir zaman mahalle gibi idari bir birim olmadığı için kesin sınırlarını saptamak da zor görünmektedir. Çayırın geçmişi ise 16. yüzyıla kadar gidiyor.
Doğu Roma devrinde burada aziz patriklerin bir araya geldiği bir saray varmış. 1533 yılında vezirliğe yükseltilen Hadım Haydar Paşa’nın bahçesi burada olduğu için bölgenin onun adıyla anıldığı söylenegelir. Ayrıca Sokollu Mehmet Paşa da 16. yüzyılda köşk yaptırmış. Çevre seyrek bir yapılanmayla bağ bahçeler içinde, saray ricalinin av yeri olarak vakit geçirdiği bir sayyeydi. Hatta 1800’lerin başında düzenlenen at yarışı oyunlarını II. Mahmut, tebdili kıyafet izlemiş. İlk Türkçe gazete Cerîde-i Havâdis’i çıkaran William Churchill’in, 1836’da Haydarpaşa çayırı civarında avlanırken bir çocuğun ölümüne sebep olması büyük ses getirmişti. Bu olaydan, 19. yüzyılın başlarında çevrede hâlâ av hayvanlarının bulunduğu anlaşılıyor. Sonraki yıllarda ise saray atları Haydarpaşa çayırına çıkarılmış.
Saray atlarının çayıra çıkarılması törenlerle yapılan bir şey. Atlar sorguçlarla süslenerek sırayla padişahın önünden geçiriliyor. Çadırlarda geceleri meşaleler yakılıyor, şenlikler düzenleniyor. Sefere çıkılırken bugün etrafını sarmış uçan yollar içinde her zamankinden daha hazin bir belirsizlikle kaybolmuş Ayrılık Çeşmesi’nin son nokta olduğunu herkes biliyordur sanırım. Toplanma ve hazırlık noktası. Süvariler Haydarpaşa Çayırı’nda eğitim görürken piyadeler, Yeldeğirmeni’ndeki Talimhane’de çalışıyorlardı. Günümüzde Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu’nun yer aldığı Halit Ağa Caddesi çevresinde geçmiş yüzyıllarda Osmanlı askerlerinin talim yapabilecekleri büyüklükte bir düzlük bulunduğunu hayal etmek zor. 18. yüzyılın başlarında Nizam-ı Cedid ve sekban askerlerinin temel eğitim alanlarından biri olacak kadar nitelikli bir alanmış. Öte yandan Söğütlüçeşme’den Altıyol’a çıkarken eskiden minibüslerin döndüğü sokağın da adı üstünde, Bayram Yeri olduğunu biliyoruz. Üstelik cumhuriyet döneminde aynı işlevin devam ettiğini, çocukluğunu burada geçirmiş Duygu Asena’nın hayattayken anlattıklarından hatırlıyorum.
Antibiyotik ve benzeri ilaçlar çıktığı için 60-70 yıldır salgın hastalıkları unutmuştuk fakat tüberküloz, 1950’lere kadar cidden yaygın bir hastalıktı. Haydarpaşa çevresindeki bağ ve bahçeler, verem hastaları için de Çamlıca havası alan şifa yerleri olarak meşhurmuş.
Tanzimat’tan sonra çayırların idaresi ve kullanımında değişiklikler oluyor. Çayırlar yine hazine malı ama mesela Haydarpaşa Çayırı otlarının kesilerek gazete ilanıyla satışa çıkarıldığını öğreniyoruz. Bir taraftan da saray ahalisinin düğünleri burada yapılıyor. Sultan Abdülmecid’in kızkardeşi Adile Sultan’ın düğünü esnasında çayır semalarında uçuşa geçen İtalyan Komasgi’nin balonunun sert bir rüzgara kapılarak Marmara Denizi istikametinde kaybolup gitmesi ve kendisinden bir daha haber alınamaması da Haydarpaşa Çayırı’nın ünlü hikayelerindendir.
19. yüzyılın sonlarında çayır artık iyice küçülmüştür. Zaten ortasından tren yolu geçmiştir. Eskiden bugünkü köprünün altında çok sayıda dükkandan meydana gelen Haydarpaşa Çarşısı varmış. Moda’nın artık yerinde yeller esen meşhur Bomonti Gazinosu da ilk başta burada açılmış.
Eski zamanların kalabalık olmayan fakat nezih İbrahimağa Mahallesi’nin adını aldığı İbrahimağa Camii’nin karşısında, heybetli çınarın gölgesini düşürdüğü minik kahve ve burada yaşanmış anıları bize hatırlatacak anı kitaplarındaki satırlardan başka bir şey kalmadı geriye.
İbrahim Ağa, III. Murat’ın Darüssaade ağalarındanmış ve 1580’de yaptırdığı İbrahimağa Camii, Osmanağa Camii’nden bile eskiymiş. Kadıköy’ün en işlek mahallelerine adlarını veren Osman Ağa, Cafer Ağa ve İbrahim Ağa’nın kardeş oldukları bazı kaynaklarda geçse de bu insanların yaşadığı tarihler, bu varsayımı desteklememektedir.
Pınar Erkan
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.