Bu öyküyü Mevlana‘nın Mesnevi‘sinde okudum. Beni düşündürmüştü o zaman. Okuduktan sonra siz de düşünüp kimin akıllı olduğuna karar verin. En sıcak yazlardan biriydi. Güneş kızgınlığından herkese ateş püskürtüyordu. Çiçeklerin boynu..
Bu öyküyü Mevlana‘nın Mesnevi‘sinde okudum. Beni düşündürmüştü o zaman. Okuduktan sonra siz de düşünüp kimin akıllı olduğuna karar verin.
En sıcak yazlardan biriydi. Güneş kızgınlığından herkese ateş püskürtüyordu. Çiçeklerin boynu bükülmüş, ağaçların yaprakları kurumuştu. Çayırlar bozkırlaşmış, dereler akmaz olmuştu. Hayvanlar, karnımızı nasıl doyuracağız, diye kara kara düşünüyordu. Ot yiyenlerin durumu daha da kötüydü. Bir gün güneşe yalvarmayı bile düşünmüşler ama para etmemişti. O yine kızgınlığını sürdürüyor, herkesi yakıp kavuruyordu.
Bu sıcaklıkla kuraklıktan en çok deve, öküz ve koç etkilenmişlerdi. Bir yandan terliyor, öte yandan bir parça ot bulmaya çalışıyorlardı. Aç aç dolaşmak katlanılacak gibi değildi. Sonunda üçü bir araya gelip dağ bayır dolaşarak ot aramaya karar verdiler.
Önce karşı dağın eteklerine gidip kısmetlerini aramayı düşündüler. Erkenden yola çıktılar. Dağın eteklerine vardıklarında vakit öğleyi bulmuştu. Üçü de açlıktan bayılacak gibiydi ama ne bir taze yaprak ne de bir parça ot bulabildiler.
Üzgün üzgün oturup düşünürlerken deve, kimin düşürdüğünü bilmediğimiz bir demet ot gösterdi. Üçü birden yerlerinden fırlayarak ota ulaştılar. Gerçekten de bir demet ot vardı karşılarında. Kısmetleri ayaklarına gelmişti. Ama nasıl paylaşacaklardı bu otu? Sorunları buydu şimdi.
Deve, hemen düşündüğünü söyledi:
–Arkadaşlar, otu hemen üçe bölüp karnımızı doyuralım. Hepimiz açlıktan ölecek durumdayız.
Öküz, devenin söylediklerini uygun görmemişti:
-Kardeşler, benim daha güzel bir düşüncem var. Kısmetimiz ayağımıza geldi gelmesine de, bir avuç ot bu hepi topu. Bu otla ancak birimiz doyabiliriz. Devenin dediği gibi yaparsak hiçbirimizin dişinin kovuğuna bile girmez. Dönerken de yarı yolda açlıktan ölüp gideriz.
Öküz, sözlerini bitirmeden koç lafa karıştı:
–Bence öküz kardeş haklı. Benim herkese uygun bir önerim var. Herkes varoluşunun başlangıcını söylesin, kim en yaşlı ve eskiyse otu o yesin.
Öküz, bu öneriyi çok beğendi.
–Hay ağzına sağlık, dedi. Aklımdan geçenleri nasıl da biliyorsun. Ben de aynısını düşünmüştüm.
Deve, üçü açken eski defterleri karıştırmanın çok saçma, hem de büyük bir haksızlık olduğunu söylediyse de koçla öküz onu susturdular. Bunun en uygun çözüm olduğunu söylediler.
–Biz iki kişi, sen de tek başına olduğuna göre, kabul etmek zorundasın, dediler. Deve bunlara laf anlatamayacağını görünce kabul etmek zorunda kaldı.
Gene de arkadaşlarının bu önerisini aklı almıyordu. Öneri saçmaydı saçma olmasına da neden böyle bir öneriden yanaydılar? Bunda bir iş vardı ama neydi?
Deve, böyle düşüne dururken, koç vakit geçirmeden konuştu:
–Bu gördüğünüz koç var ya, işte bu koç Hazreti İbrahim’e gökten indirilen koçun can arkadaşıdır. Yaşının ne kadar olduğunu buna göre düşünün artık.
Deve, içinden, ‘Amma da attın,’ diyerek koçun sözlerine şaşıp kaldı. Öküzse koçun söylediklerinden hiç etkilenmiş görünmüyordu. Konuşma sırası da ondaydı zaten. Yavaşça yerinden kalkıp:
–Ah, arkadaşlar, ah! dedi. Bunca ömür sürdüm, yaş yaşadım, başımdan neler geçti neler, bir bilseniz. Ama böyle bir kuraklığı ilk kez görüyorum. Bir parça ot bulabilmek için bu hallere düşecek öküz müydüm ben? Ben ki Hazreti Adem’in çift sürdüğü öküzüm…
Öküz, daha da konuşacaktı, deve, “Bunca yalan da yeter artık,” diyerek otu kaptığı gibi ağzına attı. Güzelce midesine indiriverdi. Öküz ile koç neye uğradıklarını anlamamış, gözlerini fal taşı gibi açarak devenin yaptığına şaşırıp kalmışlardı.
Deveyse ağzını şapırdatarak şöyle dedi:
–Hayaliniz bunca genişken açlık da, kuraklık da size hiç gelir. Otu ben yedimse de siz kendiniz yemiş gibi düşünseniz de olur.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.