Ankara’dan iki fotoğrafçı dostum geldi Bafa’ya. Dağları bayırları, nehirleri gölü gezdirdim. Bayıldılar. Hele Beşparmak Dağları ile Bafa Gölü arasında, Sekiz bin yıllık kaya resimleri, Latmos, Hareklea kentlerinin kalıntıları, Türk izleri,..
Ankara’dan iki fotoğrafçı dostum geldi Bafa’ya. Dağları bayırları, nehirleri gölü gezdirdim. Bayıldılar. Hele Beşparmak Dağları ile Bafa Gölü arasında, Sekiz bin yıllık kaya resimleri, Latmos, Hareklea kentlerinin kalıntıları, Türk izleri, mezarları…
Binlerce yıldır insanlar yaşıyor. Özellikle Servet Somuncuoğlu’nun kaya resimleri üzerinde yaptığı araştırmalar çektiği resimler Anadolu’da Türklerin geçmişinin de 1071’den çok eskiye dayandığını gösteriyor. Sümerce, Hititçe ve Luvice üzerine yapılan incelemeler ve bu dillerde bulunan Türkçe sözcükler de bu bölge de Ön Türklerin Anadolu’daki izlerine işaret ediyor.
Bafa bölgesi halkı da oldukça zengin bir sentez. Binlerce yıl önce yaşayan insanlar daha sonra gelen Luvi, Kar, Leleg, Likya, Lidya, Roma, Bizans, Selçuk, Menteşe, Aydınoğulları, Osmanlı karışa karışa bugünkü Bafalıları oluşturmuş.
1980’li yıllarda bölgede çalışmaya başlayan otuz yıl kadar bölgeyi didik didik eden Alman Arkeolog Anneliese Peschlow’un “Latmos” adını kullanmasıyla bölgenin bu isimle anılması yaygınlaştı. Oysa bölgenin adı İ.Ö 2. Binli yıllarda bölgede yaşamış olan Luvilerin dilindeki LAD(A)UMA’ya dayanıyor. Zamanla Bereket tanrıçası ya da Ana Tanrıça Lada’ya dönmüş giderek grek/helenleştirilmiş Latmos olmuş.
O bakımdan bugün artık Beşparmak dediğimiz dağa olur olmaz Latmos deyip durmaya, her şeyi Grek/Helen yapmaya son vermeli. Bafa sözcüğü de öyle. Luvice kökenli. İncelemek isteyenlere Prof. Bilge UMAR’ın “Türkiye’deki Tarihsel Adları” ve “Karia” kitaplarını salık veririm.
Ancak Arkeolog Dr. Anneliese Peschlow-Bindokat’ın çalışmaları bölgeyi yalnız Türkiye’ye değil; dünyaya tanıttı. Kendisiyle ben de 1992 yılında İsveç Televizyonu için bölgeyi gezerek programlar yapmıştım.
Şimdi bölge tanınıyor ve yerli yabancı turistleri çekiyor. Ben de Ankaralı fotoğrafçı dostlarımı götürdüm. Beşparmak dağlarının muhteşem kayaları, tarih kültür, doğa herşey mükemmeldi. Arkadaşlarım bayıldı Bafa’ya.
Buradan ötesini ben pek çok kez yazdım artık tekrar yazmaya utanıyorum. Yazar arkadaşım Yavuz Çekirge’ye vereceğim sözü. Kendisi Türkiye’yi adım adım dolaşıp pek çok seyahat kitapları yazmış gezginimiz, yazarımız. Bafa bölgesinde Latmos ve Hareklea kentleri üzerine kurulu olan Kapıkırı köyüne de gelmiş, gezmiş görmüş ve yazmış… Salt güzellikleri, tarihi, coğrafyayı, kültürü değil kültürsüzlüğü, görgüsüzlüğü de yazmış.
Bafalı olarak utandım. Buyurun okuyun:
“…köylü kadınlar neredeyse taciz sınırında el işi satmaya çalışıyorlar. O kaya resimlerini eğer yazmaların, mendillerin üzerine işleseler daha dikkat çekecek. Oysa ucuz pazar yazmalarını el işi diye satıyorlar. Yol güzergahlarında görünen ambalaj atıklarını turistlerin attığını söyleyen köylülerin oturdukları evlerin etrafı ve yaşadıkları çevre de aşırı derecede ambalaj atığıyla dolu. Akıllı pansiyon sahipleri ve bazı bakkallar duvarlarına kaya resimlerinin sembollerini boyamışlar. Bölgenin kaya resimleriyle tanındığını biliyor olmalılar. Çevreyi ambalaj atıklarından temizlemek ve eserleri korumak akıllarına bile gelmiyor.
“Hiç kimse özellikle de yerel idare yörenin en büyük özelliği olan kaya resimlerini koruma ihtiyacı hissetmiyor. Yüz yetmiş (Belki de daha fazla) ayrı yerde bulunan neolitik resimlerin yerlerini bulmak çok zor. Yerel idare veya kültür bakanlığı işaretleme, haritalama gibi bir çalışma da yapmamış. Kendilerine rehber süsü veren bazı köylü uyanıklar da resimlerin yerini göstermek için fahiş paralar istiyorlar. Bize yer gösteren rehber on dakika için 100 Tl aldı. Kaya resimleri aslında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bölgede birkaç taş ocağı var. Latmos dağının bana göre son derece ilginç görünümlü “konglomera” türü “gnays” diye tanımlanan kayaları var. Kayalar doğal olarak çok ilginç görünümler almış. Bu kayaları hızla yıkıp yok ediyorlar. Kaç mağara resmini yok ettikleri bilinmiyor. Taş ocaklarına yakın mağalardaki kaya resimlerinin bazılarının üzeri yağla sıvanmış, yok edilmeye çalışılmış.”
Kaç kez yazdım, kaç radyo, kaç TV programı yaptım, başka kaç gazeteci, radyocu, televizyoncu, araştırmacı geldi, yazdı çizdi. Çevreciler uğraşıp duruyorlar. Neden yararı olmuyor?
Sevgili Yavuz Çekirge’nin yazmadığı iki noktaya da ben dikkat çekeyim:
Köyde hayvancılık yapılıyor. Yapılsın tabii ama temizliğe dikkat edilerek. Her yeri inek pisliğiyle doldurup leş gibi kokutarak değil.
Kapıkırı köyünde iki tapınak var Endimiyon Tapınağı ve Athena Tapınağı Endimiyon Tapınağı’nın dibine yıllar önce biriketten bir hayvan damı yapıldı. Athena’Tapınağı’nın orda dam yok hayvanları tapınağın dibinde taraça gibi bir yere bağlamışlar. Her yer pislik.
Fotoğrafçı arkadaşlarım resimlerini çektiler.
Ayıpladılar.
Yıllar önce “Bafa için neler yapabiliriz?” konusunda geniş bir toplantı yapmıştık. O toplantıda böyle dünyaca ünlü tapınakların dibine çirkin hayvan barınaklarının yapılmasını eleştirmiştim. O zamanki Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat kardeşimizin yanıtını hiç unutmadım:
“Bu arkadaş İsveç’te oturuyor. Burada otursaydı kendisi de yapardı”
Sanki benim de yapmam o yanlışa doğruluk kazandıracak. İki yanlışın bir doğru ettiği nerede görülmüş?
Bu anlayıştan kurtulmadığımız sürece tapınaklarımızdan yayılan koku tüm dünyaya yayılmaya devam edecek…
Dünya bizi ayıplamaya devam edecek.
Biz boş vermeyi sürdüreceğiz.
Hiç utanmayacağız…
ABDULLAH GÜRGÜN
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.