Adnan Uzal bir ekonomistti. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirmişti. Fakülteyi burslu okumuştu. 3 yıl kamu görevi yaptı. Sonra dedesinden ve babasından devraldığı özel iş yaşamına döndü. Bu alanda düzgün kurallarını..
Adnan Uzal bir ekonomistti. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirmişti. Fakülteyi burslu okumuştu. 3 yıl kamu görevi yaptı. Sonra dedesinden ve babasından devraldığı özel iş yaşamına döndü. Bu alanda düzgün kurallarını kullanıp aile şirketini büyüttü. Eğitime ve sanata büyük önem veriyordu. Özel iş yaşamında bile okumayı, yazmayı ve resim yapmayı hiçbir zaman bırakmadı. Donanımlıydı.
Ekonomik düzeni kendini rahatlatınca, tüm zamanlarını yazmak ve resim yapmakla geçirmeye başladı. Güçlü bir belleği vardı. Tanıdığını unutmazdı. Özel yaşamında, aile ve çocukları çok önemliydi. Ne var ki, dostlarına ve arkadaşlarına da zaman dilimi içinde çok önem verirdi. Dostları ile buluştuğunda siyasal ve sanatsal yaşamı ile ilgili tartışmayı seviyordu.
Basın bizim zamanımızda Cağaloğlu’nda idi. Bab-ı Ali geleneği Ankara Caddesi’nde başlıyor, Çemberlitaş’a ve Nuruosmaniye’ye kadar devam ediyordu. Buralarda Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin basın tarihi yatıyordu. Vilayet yani Valilik bu yokuşta, Bab-ı Ali yokuşundaydı. Sultanahmet ve çevresi ayrı bir tarihe sesleniyordu. Bizans ve Osmanlı tarihinin karışımı Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u alışından sonra atla girdiği bir alandı. Bizans tarihini ne kadar koruduğumuzu tam olarak söylemem, ne kadar doğru olur bilemiyorum. Edirnekapı’daki Kariye Kilisesi en eski kiliseydi. Ancak Ayasofya müzesi Kariye’den sonra geliyordu. Osmanlı İmparatorluğu aynı alanda Topkapı Sarayı’nı yapıyor, Sultanahmet Meydanı’na tarihsel bir değer katıyordu. Bu arada Topkapı Sarayı’nın bahçesinde Aya İrini Kilisesi vardı. Topkapı Sarayı bahçesinin alt kısmında arkeoloji müzesi bulunuyor. Osman Hamdi Bey’in kurduğu arkeoloji müzesi. Anadolu uygarlıklarının ünlü tarihi yapıtları orada korunuyor. İstanbul’un AKP’nin başı tarafından kirletilen Atatürk Kültür Merkezi işlemez hale gelince ilk bahar ve yaz aylarında Aya İrini müzesi en etkili konser mekanı oldu. Sultanahmet Camii de bir Osmanlı mimarisiydi. Eski adliye sarayı ve onun bitişiğindeki İbrahim Paşa Sarayı, Türk İslam Eserleri Müzesi, Adliye Sarayı Cumhuriyet dönemi mimarlarından Mimar Kemalettin’in yapıtıdır. Sirkeci’deki eski büyük postahane de onun mimarlık şaheseridir.
Sirkeci Garı’nda ikinci ya da üçüncü buluşmamızdı. Yemek yiyor, söyleşide bulunuyorduk. Fethi Naci tanıştırmıştı Adnan Uzal ile beni. Bedrettin Dalan’ın, İstanbul Belediye Başkanlığı döneimde Bab-ı Ali’yi bozup basını Trakya tarafına sürmesi, buranın özgün kurgusunu bozdu. Bu tanışmamızda Adnan Uzal’a yana yakıla bunları anlatıyordum. Fethi Naci’de “100 Soruda” yeni yayınlayacağı kitaptan söz ediyordu. Biz bunları konuşurken, Sirkeci Garı’ndaki buluşmamızın diğer iki müdavimi geldi; Selahattin Hilav ile Atilla Tokatlı. Soframız şenlenmişti. Hilav, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarını okuyor ve inceliyordu. Notlar çıkarıyordu kitaplardan, yakaladığı özgün bilgileri bana aktarıyordu. Atilla Tokatlı, “Lenin’in Felsefe Defteri” adlı yapıtını Türkçe’ye çeviriyordu. Sovyetler Birliği’ne gitmeden önce Felsefe Defteri’ni okumak istiyordum.
Adnan Uzal bu buluşmalarda kendi izlenimlerini, düşüncelerini, sanata bakışını bütün bunları nasıl değerlendireceğini anlatıyor ve daha sonra ilerleyen tarihlerde, düşüncelerini kitaplaştıracağını söylüyordu. Resim yapmayı sürdürdüğü için onun tarihini söylemem biraz güç. Son kez Fethi Naci ile artık Beyoğlu Balık Pazarı’nda buluşuyordu. Önce Atilla Tokatlı’yı yitirdik (1934-1988) . Ardından Selahattin Hilav’ı (1928-2005). Fethi Naci (1927-2008) aramızdan onlardan sonra ayrıldı. Ben bunları hep üzülerek anımsarım. Değerleri yadsınmayacak, aydın yazarlarımızdı. Yaptıkları çeviriler Hilav ve Tokatlı’nın çevirileri, kuşaktan kuşağa kalacak düzeydedir. Her birini ayrı ayrı anlatmalıyım. Uzal ile daha sonra Bindallı Sanat Galeri’sinde karşılaştım. Temmuz ortalarında anısına bir sergi daha açılacak. Kitapları da buraya anarak almak istiyorum. Bir Ömürden Süzülen Şiirler (2009), Mavi Hasreti (2011), Yaşama Sanatı ve Sanat Üzerine (2012), Mevlevi Martılar (2012), Yaşlı Tekne (2012), Biz Köfteyi Çok Sevdik (2013), Bir Yanılgının İç Yüzü (2013).
Saygı ve sevgi ile anıyorum…
Hayati Asılyazıcı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.