İstanbul’dan dilimize yerleşmiş 10 deyim

İstanbul, günümüzde kültürel başkent olarak bilinse de İstanbul’dan kaynaklanan dilimize yerleşmiş deyimler pek bilinmiyor. İstanbul’dan dilimize yerleşmiş deyimlerden bazıları. ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU Üsküdar’da deniz kenarındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan..

İstanbul’dan dilimize yerleşmiş 10 deyim
Yayınlanma: Güncelleme: 84 okuma

İstanbul, günümüzde kültürel başkent olarak bilinse de İstanbul’dan kaynaklanan dilimize yerleşmiş deyimler pek bilinmiyor. İstanbul’dan dilimize yerleşmiş deyimlerden bazıları.

ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU

Üsküdar’da deniz kenarındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’ın cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanın hayatta kalması, geç kalması anlamında bugün dahi kullanımta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmasına rağmen Üsküdar’ın Beşikta’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklandığı gösterilmiştir.

 MARMARA ÇIRASI GİBİ TUTUŞMAK

Eskiden ocak, soba veya mangalda ateşi yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden rejimler, öfkelenenler için kullanılan bu deyim, sakızlı çam ağaçlarıyla ünlü olan Marmara Adası’ndan bakım, reçinesi bol olduğu için kolay yanan çıralardan doğmuştur.

KABAK BAŞINDA PATLAMAK

Su kabaklarının içleri oyularak şişe gibi faaliyet gösterdiği yıllarda, Galata meyhanelerinde içleri şarap dolu kabaklar sıra sıra vitrin dizilir; isteyen külhanbeyi hangi kabağın ipini keserse onu alır ve bitirmeden yerinden kalkmamış. Meyhaneye yapılan baskınlarda zabıtalar ve bekçiler tarafından mekandaki küpler ve fıçılar devrilir, sıra sıra asılmış şarap kabakları da meyhaneci ve araya giren yerin başında patlatılır.

DİNGONUN AHIRI

İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların faaliyet gösterdiği yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmek için fazladan atlar koşturuldu. Azapkapı’da tramvaya takviye atları, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen kayıtlıda dinlendirildi, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girdiği çıkışın bu durumu genel olarak, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girebildiği çıkabildiği yerler için bu deyim kullanıldı.

GOYGOYCULUK YAPMAK

Vaktiyle Muharrem döneminde ilahiler okuyarak kapı kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bu kişiler, Muharrem’in iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında temelli ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birincisinin büyüdüğün gününe kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde dua ederlerdi. Günümde bu deyim gevezelik, boşboğazlık yapmak anlamında kullanılmaktadır.

ÇAPULCU

Vaktiyle tulumbacı takımlarına sızmış işsiz güçsüz adamlara çapulcu adı verilirdi. Bunlar zaman içinde bir takımlardan sınavlardan ve denemelerden kopma takımlarına farklı olmasına rağmen, bazı ahlaksızlıkları nedeni yine ilk fırsatta toptan ucuz hırsızlığa kalkışlar, durum alınırse polise teslim edilirler ve o semte bir daha adım atamazlardı.

BULGURLU’YA GELİN GİTMEK

Bir işte ihtiyacından fazla telaş gösterenlere söylenen bu anlatımın hikayesidir; Bulgurlu Köyü, suyu ve havası nedeniyle güzel bir köydür, eski beri de pehlivan tarafından sağlanan bu köyün delikanlıları güzelliği ile ünlü olmuştur. Bu delikanlılarla evlenmek için civardaki köylerin genç kızları atarlardı. Dokuz gün festival havasında geçen Bulgurlu’nun düğünleri de pek meşhurdu. Eğer Bulgurlu’dan bir görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, kız nişan kırılması korkusuyla çeyizini noksanlarını tamamlaması, bir an önceki nikah kıyılıp Bulgurlu’ya gelin gitmek için annesini, babasını gece gündüz dayandırmış.

PÜSKÜLLÜ BELA

II.Mahmud devrinde önce askerler, ardından subaylar için resmi itibar olarak kabul edilen fesler, kısa sürede halk da çalıştırılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasıyla birlikte farklı renk ve formatlarda, markalı ve markasız biçimde modeller ortaya çıktı. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgarda püsküller sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Püsküllü bela deyimi bu şekilde çalıştırılarak ortaya çıktı.

BALIK KAVAĞA ÇIKINCA

Karşılıklı noktalarda bulunan Rumeli ve Anadolu Kavağı, çok rüzgarlı ve akıntının kuvvetli olduğu yerlerdir. Buralarda bu nedenle balık tutmak neredeyse içerir. İstanbul’da balığın bol miktarda bulunduğu ve fiyatının zamanla şehirlerarası balıkların, Kavaklar’a kadar götürülüp satıldığı görülüyor. Diğer zamanlarda düşük ücretli balık almak isteyen balıkçılar tarafından verilen cevap ise “O sizin de ücret balık kavağa çıkarca olur” şeklindedir.

İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK

Kılık kıyafetleriyle dikkat çeken İstanbul hanımefendileri ve beyefendileri için kullanılan bu tabir, aynı zamanda gösterişten uzak ve giydiğini ona yakıştıran anlamlarını da taşır. Deyimde geçen “dirhem” ve “çekirdek” tabirleri kuyumculukta hassas tartılar için kullanılan ağırlık ölçüleridir. O dönemde tükenmiş en değerli para olan Osmanlı’nın yokluğu, tartıda iki dirhem bir çekirdek içerir. Kılık kıyafeti konusunda titiz olan kimsenin eksik olmadığı en yüksek değer ve hassas ölçülere sahip altın sikkeyle beraber değerlendirilen bir deyim olmuştur….

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.