(Vatan Partisi, Ulusal Kanal, Aydınlık Gazetesi’nde en çileli işlerde birlikte çalıştığımız Ertuğrul Bulut’un devrimci anısına…) Ben yaparım, derdi, en ağır işleri, atılırdı hemen en ileri. Ak yüzlü doğmuştu, ışıklıydı gözlerinin..

(Vatan Partisi, Ulusal Kanal, Aydınlık Gazetesi’nde
en çileli işlerde birlikte çalıştığımız Ertuğrul Bulut’un
devrimci anısına…)
Ben yaparım, derdi, en ağır işleri, atılırdı hemen en ileri.
Ak yüzlü doğmuştu, ışıklıydı gözlerinin içi, aydınlıktı bakışı:
Bağlardı çıplak ellerle birbirine, enerji yüklü şimşekleri.
Derdim: Yolu nereyedir? Nerededir, zor bilmeyenin yeri?
Derlerdi, işi bitmez onun, zamanı kalmaz durup dertleşmeye.
Derdim, aksakallı sıra neferi, yine çalışmaya gitti öyle mi?
Daha yapacak işleri vardı, Ulusalın demir çarşılarında,
Aydınlık kentinin yollarında üst geçitler kuracağım derdi.
Birden, Ertuğrul fedainin sesi gürledi bulutlar arasında:
İş varsa varız, işle yoğrulur devrimcinin hamuru mayası.
O neşeli yoldaş gitmiş, dediler, ben onu gelirken gördüm,
Selam kahraman, dedim, o ise atölyenin yerini sordu:
Gitti, kutup kamerasını, Çoban Yıldızına çevirdi, bak dedi!
Baktım, kadrajda yağmur altında kalabalıklar yürüyor:
Dedim, nereye gidiyorlar usta? Gülümsedi: Bekle görürsün!
Yakınmadı, yakındırmadı, yakındırtmadı hiç kimseyi,
İstersen kendi yüreğini kendin ısıt, yürüdü gitti çare bulan.
Darılmadı, darıltmadı, darılttırmadı hiçbir yoldaşını…
Kırklar ceminde semah dönen kır saçlı çocuğa açıldı kapılar:
Işıklandı gül benzi, elim sizde dedi, yol bitmedi arkadaşlar!
Güre, 9 Kasım 2025
Hüseyin Haydar
