Karıncalı dağın eteğindeki Karapınar Köyünün hayıtlı kırında doğmuşum. Anam Fadime kadın, okuma-yazması olmayan. Babam okuma-yazmayı askerde öğrenmiş. Babama Çakıcı Mustafa derlerdi. Benim hiç yüzünü görmediğim Mahmut dedem çoban olarak Boyasın..
Karıncalı dağın eteğindeki Karapınar Köyünün hayıtlı kırında doğmuşum. Anam Fadime kadın, okuma-yazması olmayan. Babam okuma-yazmayı askerde öğrenmiş.
Babama Çakıcı Mustafa derlerdi. Benim hiç yüzünü görmediğim Mahmut dedem çoban olarak Boyasın köyünden gelmiş. Kendisi Atatürk soyundan geldiğini söylermiş.
Bana göre kader dediğimiz, değişmeyen şey, anne ve babadan getirdiğimiz genler. Hızlı ya da yavaş, zeki ya da embesil olmamızı genlerin özellikleri belirliyor. Çok zeki bile olsa bitek bir toprağa, iyi bir eğitime ulşamazsa kendini de gösteremiyor.
Benim doğuşumda bir olağanüstülük yok. Ne güneş tutlmuş, ne de başımda bulut gezmiş. Koca Yunus’un dediği gibi, “Bir avuç toprak, biraz da suyum ben. Neyimle övüneyim işte buyum ben,” dediği gibi bir yaşam…
Karapınar’ın taşlı yollarında telefon tellerinden yaptığımız çemberi koştururken bir gün okulun önüne vardık. Muhittin öğretmen:
“Benim de çok güzel oyuncaklarım var. Okula gelirseniz veririm,” deyince ertesi gün annemin verdiği kıl torbaya bir kalem ve defter koyup okula başladım.
Altı yaşındanydım ama öğretmenden oyuncak alabilmek için çok çalışıp okuma yazmayı öğrendim.
Babam Nazilli Numune Çifliğine gece bekçisi olmuştu. İlkokulu bitirince Nazilli Atatürk Ortaokulu’na yazıldım. Kekemeydim, korktuğum, çekindiği anlarda keke ke derken konuşamıyordum. Türkçe Öğretmenimiz Bilge Çoğullu’nun yakın davranışıyla güven kazanıp kekemeliği de yendim.
Okul kapanır kapanmaz Numine çiftliğindeki mühendisler bana bir iş verir, bazen bahçıvanlık, bazen de deneme pamuk çiçeklerini bağlama işinde okul açılasıya değin çalışır kitap paralarımı kazanırdım.
Mühendis çocuklarına derslerinde yardımcı olduğum için okul çantamı ve kitaplarımı çoğunlukla onlar alır, param cebimde kalırdı.
Ortaokul bitince Öğretmen okulu sınavlarına girdim. Ortaklar Öğretmen Okulu’na yatılı olarak kazandım. Karapınar köyündeki komşumuz Fatma nineyle vedalaşırken ipek meldiil içine on lira para koymuş:
”Oğlum güle güle git, ayağına taş değmesin. Yolun ve zihnin açık olsun. Güneş batarken Ay, Ay batarken güneş doğsun yoluna,” demişti. Bu söz bana yaşam boyu etkiledi.
Küçüklüğümden beri sorgulayan, araştıran bir yapım vardı. Gök neden mavi, yıldızlar neden göz kırpıyor. Küçücük taş suya batıyor da koca ağaç kütüğü batmıyor gibi…
Doğanın kucağında çok varsıl bir çocukluğum geçmişti. Ortaklar Öğretmen Okulu’nda annem gibi sevdiğim edebiyat öğretmenim İsmet hanım ve eşi Mesut bey benim hayellerimin kahramanı oldular.
Mesut Tarcan bir şairdi. Bizim Türk Dli ve Varlık dergilerine abone olmamızı sağladı. Yazdığımız şiirlerden beğendiğini Varlık ve Türkdili dergisine yollar yayınlatırdı.
Nasıl da sevinirdik. Varlık dergisinde benim Atatürk için yazdığım, “Gülüyor” adlı şiirirm yayınlanmıştı. Dergiyi kucağıma alıp sevgiliye sarılmış gibi yatmıştım.
Yüzlerce, binlerce kitap okuyup sorgulamakla geçti yaşantım. Siirt-Eruh-Rahine’den başlayan öğretmenlik yaşantımı 29’uncu yılda Nazlli’de noktaladım. Dersane, ADD derken yirmi yıldır da dağ taş Ege’yi dolaşıp yazdım. Her kitap bir merdivendi benim için. Okudukça ve düşündükçe görüş açım genişledi. Dün kızdıklarıma bugün gülüyorum artık…
16 kitabım yayınlandı, ikinci, üçüncü basımları yapıldı bazılarının. 12 tane de basıma hazır dosyam var. Dergi ve gazete yazılarıma, şiirlerime sıra geleceğine hiç sanmam. Öğrencilerimle hâlâ iletişim içindeyim. Okuyucularım onurlandırıyor, güç veriyor.
Mutlu muyum? Anası, babası okul yüzü görmemiş bir yörük çocuğu okumuş, öğretmen olmuş. Daha da önemlisi araştırmacı yazar olmuş. Daha ne olsun ki….
Karanlığa bir mum yakabildiysem ne mutlu bana…
Etem ORUÇ
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.