Evin faresi yavrulamıştı. Yavrusu biricik ve minicikti. Onu kazalardan, kötü rastlantılardan korumak için hem ana fare hem baba fare, akşamlara kadar koşturuyordu. Bir sabah uyandıklarında miniği yatağında bulamadılar. Heyecanla oraya..
Evin faresi yavrulamıştı. Yavrusu biricik ve minicikti. Onu kazalardan, kötü rastlantılardan korumak için hem ana fare hem baba fare, akşamlara kadar koşturuyordu. Bir sabah uyandıklarında miniği yatağında bulamadılar. Heyecanla oraya buraya koşarak çağırmaya başladılar.
“Minik, minicik, nerdesin?..” Anne fare tam, ‘Bizden habersiz yuvadan ayrılıp kedilere yem oldu herhalde,’ diye ağlamaya başlamıştı ki, minik fare hoplaya zıplaya girdi içeri. Annesinden bir temiz azar işitti. Babası kuyruğunu bir iki indirdi miniğin kuyruğunun üstüne. Minik, “Bir daha size söylemeden çıkmam, söz,” diye özür diledi. Sonra neler görüp yaşadığını anlatmaya başladı:
“Yuvamızın bahçeye bakan deliğinden çıktım. Güneş sıcacıktı. Güneşe uzandım. Bir de ne göreyim, dünya güzeli bir hayvan yatmış duvarın üstüne, güneşleniyor. Tıpkı da bize benziyor. Güzel bir kuyruğu, uzun bıyıkları var. Güneş keyfinden gözlerini yummuş. Aman Tanrım ne güzel bir şeydi görseniz. Gidip yanına uzanayım, arkadaş olayım diye düşünüyordum. O ara o güzel akrabamız gözlerini açtı. Yemyeşil gözleri vardı. Ellerini yalayarak temizliğe başladı. Bir imrendim. Arada ‘Mir mir… Mirnav’ gibi sesler de çıkarıyordu. Tam onun yanına koşacakken bir canavar görünmez mi?.. Ödüm patladı, içeri kaçtım.”
Miniğin annesi ile babası bakıştılar. Sonra annesi, “Minik, o canavarı bize anlatsana,” dedi. Minik, anlatırken bile korkudan titriyerek başladı: “İki ayaklıydı. Yeşilli karalı tüylerle kaplıydı vücudu. Başında kan rengi kıpkızıl bir başlığı vardı. Boynunun etrafındaki tüyleri sipsivri ağzıyla düzeltiyordu. Öyle korkunçtu ki. Bir de kanat çırparak ‘Ööörüü’ diye sesler çıkarmaz mı?” Baba fare kendini tutamayıp gülmeye başladı. “Miniğim bu anlattığın canavar değil, horoz,” dedi. “Bize hiçbir düşmanlığı yok. Ama o, ‘Bize benziyor, bıyıkları var, kuyruğu var,’ diye övdüğün yaratık var ya…”
Minik hemen atıldı: “Gözleri de yeşil.” Baba fare “Evet, gözleri de yeşildir. İşte ona kedi denir. O bizim en büyük düşmanımızdır. Seni bir lokmada yutabilirdi, eğer görseydi. İyi ki horozdan korkup içeri kaçmışsın,” dedi. Minik fare kulaklarına inanamıyordu. “O sivri tırnaklı, kanlı başlıklı canavar zararsız, o güzel gözlü yaratık düşman ha…” deyip duruyordu. Anne fare miniği kucakladı… “Bu sana ders olsun. Görünüşe aldanma,” dedi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.