Ben bilirim, ben bilirim. Ben ne çok çiçek bilirim: Ortanca, sardunya, gelincik, papatya, düğünçiçeği, menekşe. Mendilin yola düşe. Ben bilirim, ben bilirim ben ne çok ot bilirim: Ebegümeci, ısırgan, hardal,..
Ben bilirim, ben bilirim. Ben ne çok çiçek bilirim: Ortanca, sardunya, gelincik, papatya, düğünçiçeği, menekşe. Mendilin yola düşe. Ben bilirim, ben bilirim ben ne çok ot bilirim: Ebegümeci, ısırgan, hardal, arapsaçı. Hadi nine kızdır sacı bana otlu börek yap. Anne. bana çörek yap. Ben bilirim adı kendine benzemez otları. Sen hiç gördün mü pisipisi.
Hah! Hah! Hah! Hih! Hih! Hih!
Hah! Hah! O gösterdiğin kedi. Benim söylediğim ot. Hiç görmedin mi? Yol kenarlarında biter. Arpaya benzer. Yabani. Arpa da görmedin mi? Buğday da mi görmedin? Hiç kitabın yok mu senin. Neyse, böyle kılçıklı, başaklı bir ot. Adı neden pisipisi? Bilmiyorsan dinle şimdi:
Bir zamanlar bir çocuk vardı. Bir kız çocuğu. Bu kız benden bile yalnızdı. Ne arkadaşı vardı ne de ninesi. Ne balığı, ne kedisi… Annesi çalışıyordu ama çocuğun gideceği bir yuva da yoktu yakında. Sabahları annesi ile babası onu doyuruyor, sonra öpüp işe gidiyorlardı. Kızcağız bahçeye çıkıyor kendi kendine oynayıp sıkılınca eve dönüp uyuyordu. Bir gün bahçenin kenarında bir kedi yavrusu gördü. Bizim kız daha önce hiç kedi yavrusu görmemişti. Ama onun kedi yavrusu olduğunu anladı. Hemen koşup bir tabak getirdi. İçine süt döktü. Kediyi çağırdı:
–Pisi pisi gel...
Ama pisipisi korktu. Kaçtı. Otların arasına saklandı. Daha önce hiç çocuk görmemişti. Hem annesi de, ona çocuklardan korunmasını söylemişti. Bazı çocuklar kedilerin canını yakarmış. Bu çocuğun iyi çocuk mu, kötü çocuk mu olduğunu nasıl anlasın? O sırada kızcağız, “Pisipisi, gel pisicik…” diye onu arıyordu.
Bizim kedi yavrusunun da canı sıkılıyordu, yol kenarındaki otlara dedi ki:
–Bu çocuk iyi bir çocuk mu acaba?.. Oynarsam canımı yakar mı?
Otlar, ‘Bilmem ki,’ der gibi hışırdadı.
Kedicik,
–Ben de onunla oynamak istiyorum ama korkuyorum, dedi.
O zaman otlardan biri:
–Üzülme pisicik ben şimdi öğrenirim dedi.
Bu ot başaklı bir ottu. Adı yoktu. Yaban arpasının akrabasıydı, rüzgârla dalgalanırken eğilip çocuğun burnunu gıdıkladı. Bu çocuğun çok hoşuna gitti. Otu tutup eliyle okşadı.
–Pisipisi… Pisipisi... Ot da bu okşayıştan hoşlandı. Kızın elinde kaydı. Kız otun başağını kopardı. Avucunun içine aldı eliyle okşamaya başladı:
–Pisipisi… Pisipisi...
Otun başağı okşadıkça hareket ediyor, kızın koluna doğru kayıyordu. Kız gülmeye başladı. Kızın neden güldüğünü merak eden kedi yavrusu kızın yanına geldi. Onun yüzüne bakınca da bütün korkusu uçup gitti. Sonra eline baktı. “Eğer ot bu kızın elinden kaçmıyor, ona bir kedi gibi yaklaşıyorsa bu iyi bir çocuktur,” dedi.
Kızın annesi eve döndüğünde kızını bir yanında bir kedi yavrusu, elinde otlarla oynarken buldu. Sevindi. Kızıyla birlikte kedi yavrusuna bir yatak hazırladılar. Kedicik uyuyana kadar kızla oynadı.
Ertesi gün kediyle kızın arkadaş olmasını sağlayan otun adını ‘pisipisi‘ koydular. Kedinin adını ne koydular peki?.. Kızcağız pisipisi otunun yanında açan papatyaya baktı, baktı…
–Anne bu çiçek benim kedime benziyor, dedi.
Kedinin adı da ‘papatya‘ oldu böylece. Ama kızın annesi kedi yavrusunu hep Sarman diye çağırdı.
Siz de iyi bir çocuk olup olmadığınızı öğrenmek istiyorsanız, bir pisipisi otu bulup, koparıp okşayın. Bakalım size yaklaşıyor mu, kaçıyor mu?
İşte böyle terlikçiklerim. Ben mutlu bir çocuğum siz de benimle uyuyun.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.