Ben bilirim, ben bilirim. Ben bir masal sandığı bilirim. Annemin, anneannemin, dedemin, gezgin dedemin, komşu teyzenin, her nerede bir masal anlatan varsa onun yanı başında duran bir sandık. Bunca masal..
Ben bilirim, ben bilirim. Ben bir masal sandığı bilirim. Annemin, anneannemin, dedemin, gezgin dedemin, komşu teyzenin, her nerede bir masal anlatan varsa onun yanı başında duran bir sandık. Bunca masal nasıl doldu bu sandığa a güzel terlikciğim, sen de merak etmiyor musun ilk hangisi kapağını araladı, hangisi girdi en önce içeri, nasıl birikti hepsi? Bana yastığım fısıldadı onu. Dünyaya düşen ilk masal, gökyüzünden sandığa, sandıktan bana, benden terliklerime, terliğimden de size bu geceki hediye.
Eskiden, çok eskiden bir varmış, bir yokmuş. Daha doğrusu ne varmış, ne de yokmuş cici terliğim, o kadar eskiymiş zaman… Güneş daha soğukmuş hatta büyümemiş bir çocukmuş. Daha kaynamamış, ısınmamış, gülümsemesini yüzüne takmamış. Dünyaysa daha bir bulutmuş, denizlerinden bile yoksunmuş. Uzayın simsiyah gözleri bir iki ışıkla aydınlanmış. Yıldızlar kıpırdanmış. Birbirine kıkırdamış, kayan yaramaz bir yıldız, güneşin altını yakmış. Bizimki fokur fokur kaynamış. Etrafında dönüp duran yıldızların kovalamacası tozu dumana katmış. Gözünü kapatmış açmış. Yıldızlar ona dokuz top bırakmış. Güneş onlarla oynamış, onu kovalamış. Dünya küçük bir çocukken bir çocuğu daha olmuş. Dokuz top yerinde duramamış, zıp zıp zıplamış.
Güneş anne kızmış, iyice ısınmış. Bir iple yerinde durmayan gezegenleri kendine bağlamış. Hepsini kulaklarından yörüngelerine asmış. Uğultu gittikçe azalmış. Toz bulutu dağılmış. İrili ufaklı toplar yerlerinde uslu uslu dönmeye başlamış. Uzay ana diğer güneşlerin de altını bir bir yakmış. Tümünü etrafına toplamış. Hepsine toplarını vermiş. Düzeninizi kurun demiş. O sırada dünyaya yaklaşan bir bulut uzun uzun ağlamış. Evrendeki bir damla su, dünyada denizler, okyanuslar açmış. Güneş ana, kendine en güzel armağanı verene ışıldayacağını söylemiş en güzel yüzüyle.
Merkür, Venüs, Mars, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüton bir şey bulamamış. Dünya zorda kalmış, düşünmüş taşınmış. Suratı sivilceli aya danışmış.
Gel zaman git zaman dünyaya yeni konuklar taşınmış. Böcekler, hayvanlar, bitkiler, insanlar. Dünya cıvıl cıvıl olmuş.
Bir çocuk, içlerinde en küçük olanı, ağlamaya başlamış. Yıldızlar onu avutamamış. Annesinin sütü, havanın mavisi, güneşin sarısı fayda etmemiş. Sonunda güneş gülmüş çocuğa. Güneşin güler yüzü suya yansımış. Su parlamış. Çocuk yerden bir çubuk alıp, toprağa güneşi çizmiş. Uçsuz bucaksız bir dünyada, bu güneş varmış, bir anne bir baba… Bir varmış, bir yokmuş… Bir masala başlamış. Sesi suya, havaya ulaşmış. Çocuk oturmuş güneşi, yıldızları, ayı, uzayı karşısına almış.
Hepsine masalını anlatmış. Çocuk güneşe güneşi, yıldızlara yıldızları o kadar güzel anlatmış ki herkes ona hayran kalmış. Masalı duyan herkesin aklında bir şimşek çakmış. Aklının ateşi yanmış. Dinleyen herkesin yüzünde güneş açmış. Bundan böyle kimse geceden korkmamış, her masal geceyi aydınlatmış güçlü olan akıl olmuş, hayal gücü en güçlüsüymüş. Tüm evren sessizce dünyaya yaklaşmış, her gece dinlemiş masalını. Masallar buradan tüm evrene yayılmış. Onu dinlemeye gelen yıldızlar hâlâ bütün çocuklara göz kırparmış.
Kayarak yastıklarına bir masal bırakırmış.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.