Miyav yoktu. Miyav vardı. İnsanlardan önce kedi vardı. Deve tellaldı. Horoz bütün dünyayı uyandırırdı. Aslan güvenliği sağlardı, köpek bina kurardı. Kaplumbağa kitap okur, örümcek kilim dokurdu. Bütün hayvanların bir işi..
Miyav yoktu. Miyav vardı. İnsanlardan önce kedi vardı. Deve tellaldı. Horoz bütün dünyayı uyandırırdı. Aslan güvenliği sağlardı, köpek bina kurardı. Kaplumbağa kitap okur, örümcek kilim dokurdu. Bütün hayvanların bir işi vardı ama hepsi de kediden korkardı. Çünkü kedi, aslanın yeğeni, kaplanın torunuydu. Ama kedi de kediydi. Miyav efendim, o kedinin gözleri, o kedinin kirpikleri, o kedinin tüyleri. Miyav efendim miyav, hele hele kuyruğu… Ama gözünün, kaşının, kirpiğinin, tüyünün sözü bile edilmez pençelerinin yanında. Öyle büyüktü pençeleri, tırnakları öyle keskindi ki bütün böcekleri tutar, fareleri avlardı.
Bu ünlü kedi bir sarmandı. İşte bu benim büyük dedem büyük Sarman, bir gün bir fındık faresi yakaladı. Fındık faresi ufacık tefecikti. Sarman‘ın dişinin kovuğunu bile doldurmazdı, nerde kalmış doyursun. Ama avcılık işte. Hem avcılar ne der, kırk gün taban eti, bir gün av eti. Yürü kırk gün de bir gün av yakala… Miyav miyav uzatıp sözü, kızdırmayalım sizi. Sarman‘ın yakaladığı fare de işte av olduğu için önemli. Büyük Sarman kırk gün dolaşmış ortalıkta: “Miyav miyav… Yok mu bana bir av…” Dolaşmış, dolaşmış ama hiç av bulamamış. Ne fare ne kuzu…
Kim gülüyor orada? Kuzu yer kediler… Dana da yer elbet… Hiç kedi maması kutusu görmediniz mi? Ne yazıyor üstünde? Balık da severler de suya girmeyi sevmezler. Dedem Sarman da açlıktan neredeyse girecekmiş dereye. Bu yüzden atılmış üstüne fareciğin.
Farecik pençenin altından kıkırdayıp, fıkırdayıp gülmüş… Bizim Sarman şaşırmış. Sormuş avına:
–Gülüyor musun farecik, ağlıyor musun?
–Gülüyorum elbet!
-Niye?
–Seni ünlü Sarman sandım, sevindim sana av olacağım diye. Kendime gülüyorum.
–Sen Sarman değilsin!
–Elbet Sarman’ım!
Farecik daha çok gülmüş:
–Bütün hayvanların korktuğu kedi sen misin?
–Benim. Sen benden korkmuyor musun?
–Korksam ne olacak ki? Büyüksün, güçlüsün ama hiç uygar değilsin…
Sarman afallamış bu söze, biraz da kızmış:
–Kim demiş?
Farecik gülmesini kesmeden,
-Hele şu pençeni biraz arala da anlatayım, demiş. Uygarlık temizlikle başlar.
–Kediler hem uygardır hem temizdir.
–Ha ha ha!
–Niye gülüyorsun, hiç çevrende kedi pisliği var mı? Kediler pisliklerini toprakla örter. Hem de sık sık elini yüzünü temizler.
–Ama sen elinin yüzünün kiriyle yemeye kalktın beni.
Sarman utanmış,
–Haklısın farecik, demiş.
Sonra da elini yüzünü temizlemek için yalanmaya başlamış. Bu arada kaldırıvermiş pençesini fareciğin üstünden. Farecik durur mu, fırt diye kaçmış.
Sarman öyle şaşırmış, öyle utanmış ki, peşinden gitmemiş.
Bizim dede o gün kuş mu tutmuş, derede balık mı avlamış bilmiyorum. Ama aç kalmamış. Aç kalmamışsa da fareciğin onunla alay ettiğini de duymuş. “Ünlü kedi Sarman’ı aldattım. Elinden kurtuldum,” diyormuş önüne gelene. Sonra da anlatıyormuş öyküsünü. Herkes de gülüyormuş. İşin kötüsü, fındık faresi de, öyküye gülenler de haklıymış. Sonunda Sarman da gülmüş başına gelenlere.
İşte o günden beri, bütün kediler ellerini yüzlerini yemeklerini yedikten sonra temizlerler.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.