Ben bilirim, ben bilirim, ben söylenmemiş masallar bilirim. Nasıl mı bilirim? Uydururum. “Uydur uydur söyle ebegümeci, uydur uydur söyle ebegümeci.” Ebegümecinin çiçekleri morun biraz açık rengi. Ne dedin terlik? Aaa…..
Ben bilirim, ben bilirim, ben söylenmemiş masallar bilirim. Nasıl mı bilirim? Uydururum. “Uydur uydur söyle ebegümeci, uydur uydur söyle ebegümeci.” Ebegümecinin çiçekleri morun biraz açık rengi. Ne dedin terlik? Aaa… Bu terlik benim değil ki annemin terliği. Karışma terlik teyze sen söze. Gel seni yerine götüreyim. Nerde benim terliklerim? Ah benim güzel terliklerim. Ah cici terliklerim. Ben sizin nasıl masallar istediğinizi bilirim. Size desem ki:
“Dün akşam bir acıktım, bir acıktım. Ne yedimse doymadım. İki tangır tungur, dört şangir şungur yedim doymadım. Ne sakalım töm töm etti, ne bıyığım cöm cöm etti. Hiç bana keyif gelmedi.” Hemen gülersiniz ama sonra, “Daha, daha,” diye tutturursunuz. Ben de düşünürüm daha neler söylesem diye. “Anne beni bekleme, altmış altı gözleme, yedim karnım doymadı. Denizi çorba ettim, gemiyi kepçe ettim, yedim, içtim yüzüm gülmedi.” Ben bunları size söylerim söylemesine ama ya dedem ya da ninem duyarsa? “Çocuğun karnı acıkmış,” diye önüme yemek getirirlerse? Ya da annem uyanıp, “Bu saatte, niye uyumadın, okulda yaramazlık mı yaptın?” diye sorarsa. Ben nasıl derim, “Anne ben bugün bir kitap gördüm, içinde komik tekerlemeler vardı. Onları terliğime anlatıyorum,” diye. Kızmaz buna annem de. Uyumuyorum diye kızar. Ben ona, “Karadeniz’in hamsisini, Akdeniz balıklarının hepsini tatmalı, sütlü salebi iyi kaynatmalı,” diyemem. Hemen, “Marmara’nın martısı, Ege zeytininin tartısı, hele şekerin lokumlusu, ne güzeldir pilavın yoğurtlusu,” demez, “şu yoğurdu sarmısaklasak da mı saklasak, sarmısaklamasak da mı saklasak?” der. Ben de ona bir masal bulurum anlatacak: “Akdeniz yağ olsa, Karadeniz bal olsa beni doyurmaz. Belki bir kaz dolması olsa. Ben de evden kaçtım, iki atla bir anahtar deliğinden geçtim. Gittim gittim, bir de arkama baktım tellallar bağırıyor: ‘Kırk kazan pilav ile kırk kazan yoğurdu kim yiyecek?‘ diye. Evin önünde bir ağaç vardı. Kırk kişi buldum kestirdim, kırk kişi tuttum oydurdum. Kırk kazan pilavla kırk kazan yoğurdu içine koydurdum. Oturdum, yedim, dudaklarımın bile haberi olmadı. Bir de karşıya baktım: Dere gibi hoşaflar, tepe gibi pilavlar… Ye yemez misin, ye yemez misin? Karnım davula döndü, ağzımın haberi bile yok… Baktım olmuyor, yemekleri yükledim eşeğe size getiriyordum. Köprüyü geçerken kurbağalar, ‘Vrak vrak,’ dediler. Ben de, ‘Bırak bırak,’ anladım ne var ne yok bırakıverdim. “Annem bu masala güler.” “Uydur uydur söyle ebegümeci” der. Ben de “Ebegümeci ne anne?” derim. Anneannem, “Yarın pişireyim mi?” diye sorar… Dedem hemen, “Yemez ki haylaz, uğraştığına değmez,” der. Ben de annemle bakışır, gülerim.
Hani benim terlikçiklerim, uyumuşlar mı yoksa? Uyuyun uyuyun, rüyanızda beni görün.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.