Komşu komşu hu… Oğlun geldi mi? Geldi. Ne getirdi? İnci boncuk. Kime kime? Sana bana. Daha kime? Kara kediye… Kara kedi mirnav. Her gün arar bir av. Ava giden avlanır..
Komşu komşu hu… Oğlun geldi mi? Geldi. Ne getirdi? İnci boncuk. Kime kime? Sana bana. Daha kime? Kara kediye… Kara kedi mirnav. Her gün arar bir av. Ava giden avlanır mı? Her demir tavlanır mı? Demirin tavını demirci bilir. Tarlanın tavını çiftçi bilir. Sözün güzeline şiir denir, masalın güzeline mesel. Gel gelelim bu hem mesel hem masal. Oku oku tad al.
Bir zamanlar ülkenin birinde bir kral vardı. Bu kralın da bir kızı. Kız güzeldi, akıllıydı. Onunla evlenmek isteyen de çoktu. Ama babası kızını her isteyenden bir sürü işi yerine getirmesini istiyor, işi yapanlara yeni koşullar ileri sürüyor, sonunda yorulanlar kızla evlenmekten vazgeçiyordu. Kızcağız evlenmekten umudu kesmişti. Artık kimse uğramaz olmuştu saraya. Sonunda uzak ülkelerden birinden bir prens geldi. Prensesin resmini görmüş ve âşık olmuştu. Aylardır yoldaydı. Prensesle evlenmeyi gerçekten istiyordu. Kral güler yüzle karşıladı delikanlıyı. Sonra, daha önce gelenlerden neler istediğini yazdığı deftere baktı, kitaplara baktı, dedi ki: “Kızımla evlenmek isteyen cehenneme gider şeytanın başından üç tel altın saç getirir.” Bu isteğin delikanlıyı ürkütmesini bekliyordu. Ama delikanlı önce kralı sonra prensesi selamlayıp yola koyuldu. Derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi aşarak bir ülkeye vardı. Sınırdaki görevliler nereye gittiğini sordular. Delikanlı, “Cehenneme, şeytanın altın saçını almaya,” dedi. O zaman görevlilerin komutanı, “Geçmene izin veririz ama bizim ülkemizin bir sorunu var, onu da şeytana sorarsan.” Delikanlı dertlerine çare soracağına söz verince, ülkede bir altın elma ağacı olduğunu, bir süredir ağacın elma vermediğini öğrendi. Atını sürdü gitti. Bir başka ülkenin sınırında gittiği yeri sordular, şeytana sorması için sorunlarını anlattılar. Şarap akan çeşmeleri kurumuştu. Sonunda bir nehre ulaştı delikanlı. Kayıkçı derdini söyledi, ne kürekleri bırakabiliyor ne kayıktan inebiliyordu. Delikanlı, şeytanın şatosuna vardı, kapıyı çaldı. Kapıyı şeytanın sütninesi açtı. Dev gibi yaşlı bir kadındı bu. Prense acıdı. Onu bir karınca yapıp elbisesine sakladı. Sonra da eve dönen şeytanı karşıladı. Şeytan başını sütninesinin dizine koyup masal dinlemek istedi. Biraz sonra da uyudu. Kadın şeytanın başından bir altın saç çekti. Şeytan öfkeyle uyandı. Sütnine rüyasında korktuğunu söyleyip altın elma ağacını sordu. Şeytan ağacın kökünde bir fare olduğunu söyleyip uyudu. Nine bir altın saç daha kopardı. Yine rüyaymış gibi şarap çeşmesini anlattı. Şeytana göre su yolunu tıkayan tombul bir kurbağaymış. Son altın saç koparken şeytan iyice kızdı. Ama kayıkçının kürekleri ilk yolcuya vermesiyle kurtulacağını da söyledi. Sonra çekip gitti. Nine, delikanlıyı insana döndürdü, saçları verip uğurladı. Delikanlı, kayıkçı kendini karşıya geçirdikten sonra söyledi kürekleri ilk yolcuya vermesini. Şarap çeşmeli ülkeden de, altın elma ağacı ülkesinden de ikişer eşek yükü altın ödül kazandı.
Kral elinde üç altın saç, peşinde dört eşek yükü altınla dönen delikanlıya hemen verdi kızını. Ve dört eşek yükü altını nerden bulduğunu sordu. Delikanlı elma ağacını ve şarap çeşmesini anlatmadı, altınları şeytandan aldığını söyleyip yolu tarif etti. Açgözlü kral, tahtı damadına bırakıp hemen yola düştü. Altınlar için cehenneme gitmeye hazırdı. Nehri geçmek için kayığa biner binmez, eline kürekleri tutuşturuverdi kayıkçı. Kral da yeni biri gelene kadar kürek çekmeye başladı. Bildiğime göre artık altın için cehenneme gitmeye hazır açgözlü aptallar tükendi. O yüzden kral hâlâ kürek çekiyor olmalı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.