Anne der ağlar çocuklar, annelerden yardım umar. Annenin tek yardımcısı sevgi. Sevgi, tükenmez ki, yorulmaz ki. Sevgi dağları düz eder, karanlığı gündüz eder. Sevgisi olmayan, bilgisi olmayan, gösterişle kurtarmaya çalışır..
Anne der ağlar çocuklar, annelerden yardım umar. Annenin tek yardımcısı sevgi. Sevgi, tükenmez ki, yorulmaz ki. Sevgi dağları düz eder, karanlığı gündüz eder. Sevgisi olmayan, bilgisi olmayan, gösterişle kurtarmaya çalışır görünüşünü. Dinle benim yavrum, dinle bir kuşun öyküsünü, Flamingo derler adına. Upuzun bacaklıdır…
Upuzundur boynu. Tüyleri büyüyünce pembe pembe. Birazcık benzer leyleğe. Hoştur uçarken seyretmek onu. Ama beslenmek için hep sığ sulara girer, çamurları karıştırır. Sudan çıkmak istemez sanki canı. Derler ki, ayakları ağrır, sızlarmış, çamurlar dindirirmiş sızısını. Kuşlar onu gördükçe birbirlerine fısıldarlarmış hep, “Kendi hatası… Kendi hatası.” Şimdi, masalı dinleyelim, neden böyle söylüyorlar bilelim. Nedir flamingonun yanlışı öğrenelim.
Bir zamanlar flamingoların atası, kuşlar kralının düğününe çağrılmış. Günlerce düşünmüş nasıl süslensem de dikkat çeksem diye. Sonunda ayaklarına dikkat çekecek çoraplar giymeye karar vermiş. Ama kuşlar dünyasında öyle marketler, süpermarketler yok ki… Çorabı kendi yapması lazım. Aslında flamingoya çorap hiç de gerekli değilmiş. Ayaklarının derisi pek güzelmiş. Ama o aklına koymuş bir kere kuşlar kralının evlendiği kuştan daha göz alıcı olmayı. Başlamış başka kuşlara akıl danışmaya. Herkes bir öğüt vermiş.
“Yalnızca görünüşünü düşünmek yanlıştır,” demiş bilge baykuş. “Nasılsan öyle görün ama niteliklerini geliştir. Dans öğren, şarkı söyle… Ne bileyim ben, uçuşuna bir şeyler kat. Ya da avlan, avını armağan et krala, dikkat çekmek istiyorsan.”
“Sağol,” demiş ama içinden dalga geçmiş flamingo: “Dansla, uçuşla, avla olur mu? Bu baykuşa neden bilge derler sanki. Kartal avcı. Kendi de avlanır karanlıkta. Dans edebilirim de, dansçının kıyafeti dikkati çekmezse olur mu?”
Kırlangıç: “Aman senin ne güzel upuzun bacakların var. Benim öyle bacaklarım olsa çorap mı düşünürüm hiç… Bir salına salına yürüdün mü bütün düğün halkı seni seyredecek. Ben yürüyemem bile doğru dürüst,” demiş.
Flamingo merak etmiş, “Peki düğünde ne yapacaksın?”
“Düğün alanının üstünde uçuşacağız bütün aile,” demiş kırlangıç.
Flamingo, “Ama sen uçarken çok güzelsin,” deyip gönül almış, uzaklaşmış. Kuşların öğütleri, övgüleri yetmemiş flamingoya. Yolda iki kırmızı yılan görmüş. Mercan rengi. Parlıyorlarmış mercan gibi. Yılanları hemen öldürmüş, derilerini çıkarıp çorap gibi ayağına giymiş. Doğrusunu söylemek gerekirse pek yakışmış bu ona. Sonra salına salına düğünün yolunu tutmuş. Yolda rastlamaz mı bir yılan ailesine. Flamingo‘nun ayaklarını gören yılanlar üstüne çullanmışlar. Sokmuşlar ayaklarını. “Süslenmek için kıydın kardeşlerimize… Yazıklar olsun” diye tıslıyorlarmış bir yandan da. Flamingo‘nun ayakları şişmiş, kabarmış. Düğünü unutup kendini bataklığa atmış, sokmuş ayaklarını sulara.
Bizim süs düşkünü flamingo düğüne bile gidememiş ayaklarının acısından.
Onun yaşadıklarını uzak akrabası leylek anlatmış krala. Ama kral ne flamingoya acımış ne de bir ilaç yollamış.
“Bir düğüne gelinden güzel olarak gelmeyi düşünmek ne küstahlık,” demiş üstelik. Kuşlar kralı onu kınamış. Bizim pembe tüylü flamingo da o gün bugün ya uçmuş ya bataklıklara sığınmış. Hem ayaklarının acısından hem yılanların öç alma korkusundan. Unutmayın, hayvanat bahçesinde güzel renkli, uzun boylu bir kuşun suyun ortasında durduğunu görürseniz bilin ki o flamingodur. Hadi şimdi uyuyun, uykunuzda pembe kuşlar görün.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.