Vardı, yoktu. Azdı, çoktu. Güller açardı, kokular saçardı. Gülü toplar katarlardı gül suyuna. Herkes hayrandı güzelin hem boyuna bosuna hem huyuna. Güzeli seyreden kırk günde doymuş da, güzel huya doyulmamış..
Vardı, yoktu. Azdı, çoktu. Güller açardı, kokular saçardı. Gülü toplar katarlardı gül suyuna. Herkes hayrandı güzelin hem boyuna bosuna hem huyuna. Güzeli seyreden kırk günde doymuş da, güzel huya doyulmamış kırk yılda. Bana ne güzelin boyundan bosundan, gözünden kaşından. Elin gümüş kaşığından, altın tasından. Bana gerek Amasya‘nın elması, şehirlerin Urfa‘sı, bir masalın ortası, bir de ayran tası.
Bir zamanlar Urfa‘da yoksul bir ana oğul yaşarmış. Delikanlı kasarcılık denilen kumaş ağartma işinde çalışırmış. Kumaş ağartıcılar Kasar Çayı kenarında kumaşlarını kireç kaymağına yatırır, akar suda çalkalarlarmış. Bir gün çay kenarından geçen bir derviş, oracığa oturup, çalışanları izlemeye başlamış… Delikanlı, dervişi fark edince işine ara verip, “Gel dede, biraz bir şeyler ye. Yorgunsun belli,” diye azığından ikram etmiş. Derviş, delikanlının bu davranışından hoşlanmış. Ona, ailesiyle, işiyle ilgili sorular sormuş. Sonra da, “Ben bu hafta yaşadığım şehre döneceğim. Benimle gel. Orada eğitim görmen ve biraz daha rahat yaşaman mümkün,” demiş. Delikanlı, anasına sormadan böyle bir karar veremeyeceğini söyleyince, derviş, delikanlının anasıyla da konuşmuş. Kadıncağız, oğlunun daha iyi bir geleceği olur umuduyla gitmesine razı olmuş. Sonunda delikanlı, dervişle yola çıkıp Iğdır‘a gitmiş. Dervişin tekkesinde eğitim görmeye başlamış.
Bir gün şehirde bir kız görüp sevdalanmış. Kızın kimliğini öğrenince sevdası derde dönüşmüş. Delikanlı sıkıntıdan, üzüntüden mum gibi eriyormuş.
Derviş, sonunda delikanlının durumunu fark etmiş. Arkadaşlarına sorarak üzüntüsünün nedenini de öğrenmiş. Delikanlının âşık olduğu kız, Iğdır‘ın yöneticisi Karakoyunlu Beyi‘nin kızıymış. Delikanlının eğitim gördüğü tekkenin yöneticilerinin araya girişiyle kız istenmiş. Bey, bu davranışı haddini bilmezlik saydıysa da belli etmemiş. Delikanlıdan karşılayamayacağı bir başlık parası ve düğün armağanı isteyip kırk gün de süre vermiş. Delikanlı bu istekleri yerine getiremeyecekmiş ama onun çalışkanlığını ve terbiyesini beğenen tekke arkadaşlarıyla yöneticiler, kırk günde beyin istediklerini tamamlamışlar. Derviş, düğün günü delikanlıya demiş ki: “Bugün senin en mutlu günün, ama dikkatli ol, tanımadığın kişilere güvenme, konuşup görüşme.” Delikanlı bu sözün nedenini sorunca derviş, Karakoyunlu Beyi‘nin kızıyla evlenmek isteyen beyzadelerin, tüccarların bunu başaramadığını anlatmış. Bunlardan birinin bey kızıyla şehre dışardan gelen birinin evlenmesinden hoşlanmayıp, delikanlıya bir kötülük etmesinden korkuyormuş.
Delikanlı, düğün gecesi öyle mutluymuş ki tüm uyarıları unutmuş. Sabah kapısını çalan bir uşağın çağrısına uyup bahçeye çıktığında da başına vurulan bir sopayla kendinden geçivermiş. Kendine geldiğinde Iğdır’dan çok uzakta, Urfa‘ya giden bir yolun ortasındaymış. Yoldan geçen kervanların yardımıyla, bin bir zorlukla doğduğu şehre dönen delikanlı, üstünden sim işlemeli damatlıklarını çıkarıp yeniden anasıyla yaşamaya, kasarcılık etmeye başlamış. Tek umudu para biriktirip Iğdır‘a dönmekmiş. Ama aylar geçiyor bir türlü yol parasını toparlayamıyormuş.
Delikanlı, kumaşları ağartmakta olsun, biz haberi bey kızından verelim: Karakoyunlu Beyi‘nin kızı sabah kocasının çağrıldığını duymuş ama önemsememiş. Saatler geçip delikanlı dönmeyince kızcağız telaşlanmış. Aramalar boşa çıkmış, damadı gören de, nereye gittiğini bilen de yokmuş. Dedikodular da başlamış.
Düğünden dokuz ay sonra da bir oğlu olunca kızcağız babasından Hacca gitmek için izin almış. Sonra adamlarıyla, oğluyla birlikte yollara düşmüş. Amacı düğün günü görüp sevdiği kocasının izini bulmakmış.
Karakoyunlu Beyi’nin kızı Urfa‘ya ulaşıp konakladığında şehri yasta bulmuş. Meğer şehrin ortasından geçen dere taşmış, evleri su basmış, ölenler varmış. Kadın çok üzülmüş, soruşturup bu baskının her yıl olduğunu, bu yüzden insanların öldüğünü öğrenince, hac parasını derenin düzeltilmesine ve bir köprü yapımına harcamaya karar vermiş. Bu işten anlayanlar toplanmış, şehir halkından da işçi bulunup görevlendirilmiş.
Delikanlının anası, bir şehri kurtarmak için kutsal görevinden cayan hanıma uygun bir armağan aramış evinde, sonunda oğlunun sırtından çıkan sim işlemeli elbiseyi bulmuş. Bohçalayıp götürmüş çadırına. Genç kadın bohçayı açar açmaz tanımış elbiseyi.
Sonrası dostlar başına. Düşmanların ayırmaya çalıştığı karıkoca kavuşmuş. Dere yatağı ıslah edilmiş, bir daha dere taşmamış. Köprü tamamlanmış. Genç kadın köprü yıkılırsa onarımına harcansın diye, yapılan köprünün ayağına pek çok mücevher ile altın hızmasını da gömdürmüş. O günden sonra, Urfa‘nın ortasından geçen bu dereye Karakoyunlu Deresi, üstündeki köprüye de Hızmalı Köprü denmiş. Gökten üç elma düşmüş halkın yararını düşünenlerin başına.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.