Bir vardı, bir yoktu, ülkelerin birinde padişahın üç kızı vardı. Bir gün padişah kızlarını yanına çağırdı. Büyük kızına: “Söyle bakalım, beni ne kadar seviyorsun?” diye sordu. Kız, babasının boynuna sarılarak: ..
Bir vardı, bir yoktu, ülkelerin birinde padişahın üç kızı vardı. Bir gün padişah kızlarını yanına çağırdı. Büyük kızına:
“Söyle bakalım, beni ne kadar seviyorsun?” diye sordu.
Kız, babasının boynuna sarılarak:
“Seni altınlar, gümüşler, elmaslar kadar seviyorum babacığım,” dedi, “sen benim için mücevherler kadar değerlisin.”
Padişah, buna çok sevindi. Aynı soruyu ortanca kızına sordu: “Söyle bakalım, beni ne kadar seviyorsun?”
Ortanca kız, babasını yanaklarından öperek:
“Güzel giysiler, en değerli eşyalar kadar seviyorum seni babacığım,” diye karşılık verdi.
Padişah bu yanıta da çok sevindi. İki kızına da hazinesinden istedikleri kadar altın verilmesini buyurdu.
Sıra küçük kızına gelmişti. Küçük kız utangaçtı. Ablaları gibi gösterişçi değildi. Ötekiler gibi ne babasının boynuna sarıldı ne de öptü onu. Babasının karşısında ayakta durdu. Utancından yüzü kıpkırmızıydı. Padişah:
“Sen söyle bakalım, beni ne kadar sevdiğini?” dedi.
Küçük kız:
“Ablalarım dünyadaki en gösterişli şeyleri söylediler. Bana bir şey bırakmadılar. Halbuki ben seni onlardan daha çok ve gerçekten seviyorum.”
“İyi ama ne kadar sevdiğini söylemen gerek…”
Küçük kız, kısık bir sesle:
“Tuz kadar,” dedi.
Padişah buna çok kızdı.
“Çabuk atın bunu sarayımdan,” diye bağırdı. “O artık benim kızım değil.” Padişahın buyruğuyla zavallı kızın sırtına koca bir çuval tuz yüklediler. Yürüye yürüye bir dağın başına götürüp bıraktılar. Yolda giysisi paramparça oldu. Ayakları şişti.
Kız geceyi dağda yalnız başına geçirdi. Ormandaki yabani hayvanlardan korunmak için bir ağaca çıktı. Ağlaya ağlaya sabahı etti.
O sabah, komşu ülkenin padişahının oğlu ava çıkmıştı. Kızın hıçkırıklarını duydu. Onu ağaçtan indirdi. Kız başından geçenleri anlattı.
Padişahın oğlu kızı atına bindirip kendi sarayına götürdü. Orda kırk gün kırk gece düğün yapıp evlendiler.
Aradan yıllar geçti. Padişah ölünce yerine oğlu geçti. O sırada kızın babası, yeni padişahı kutlamak için onların ülkesine konuk geldi. Sarayda kalıyordu. Kraliçe olan kızını tanıyamamıştı.
Gece konuk padişahın onuruna büyük bir ziyafet sofrası hazırlandı. Kraliçe hizmetçilere gizlice konuğun yemeğini tuzsuz getirmelerini söyledi. Padişah yemeğin tuzsuz olduğunu, onun için hiçbir şeye benzemediğini bildirdi.
“Yoksa siz benimle alay mı ediyorsunuz?” dedi.
O zaman kraliçe:
“Hayır babacığım,” diye yanıt verdi. “Tuzun her şeyden değerli olduğunu göstermek için yaptım bunu. Böylece sizi ne kadar çok ve ne kadar içten sevdiğimi anlatmak istedim.”
Baba kız, orada birbirlerine sarıldılar. İki ülke birlik olup halk barış içinde mutlu günler geçirdi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.